03/01/2017 | Yazar: Tunca Özlen
LGBT hareketi gericiliği cesur bir biçimde karşısına almalı, eşitlik ve laiklik için verilen mücadeleyle ilişkisini güçlendirmelidir.
LGBT hareketi denildiğinde, görünürlüğü ve eylem gücü zirveye Onur Yürüyüşü’nde çıkan bir dinamik akıllara geliyor. Her sene İstiklal Caddesi’ni bir uçtan diğerine dolduran, gökkuşağı bayrakları ve pankartlar taşıyan on binlerce insan, gizliliğe itilenlerin de adına sloganlar atarak yürüyordu. İstanbul, uzunca bir süre dünyanın en kitlesel Onur Yürüyüşlerinden birine sahne oldu. Gericiliğin ateşini körüklemeden ülkeyi yönetemeyenler, gözlerine LGBT dinamiğini kestirene değin.
2015’te polisin suyla ve gazla dağıtamadığı kitle, “Ramazan yasağının” 2016’da şeriatçı terör tehdidiyle birleşmesiyle İstiklal’den çekilmiş oldu. Düzenleme komitesinin “dağılıyoruz” açıklaması, örtük bir direniş çağrısı değildi. “Dağılıyoruz” çağrısının, sürece yayılmış bir direniş iması taşımadığı kısa sürede anlaşıldı. Belli ki akıllar da dağılmıştı.
Kitleler ise buharlaşmadı. Hande Kader cinayetine gösterilen tepkinin gücü (1), 2016 Onur Yürüyüşünde “dağıtılan” enerjinin küçük bir kısmının bir araya gelmesinin ürünüydü. Daha büyük, daha etkili buluşmaların ise kendiliğinden gerçekleşemeyeceği ortada. Bunun için önce LGBT hareketinin aklını yeniden toplaması gerekiyor.
“Uzlaşa uzlaşa kazanacağız”
AKP, liberalleri “reformist” olduğuna inandırdığı dönemde güç biriktirdi. İleride atacağı adımlara direnç gösterecek toplumsal kesimleri kâh terörize etti, kâh “açılımlarla” hipnotize etti. Şimdi yıkılmamak için her başlıkta sürekli saldırıyorlar; biliyorlar ki bir kez dururlarsa çökerler.
Sıranın LGBT hareketine geleceğini öngörenler, hareketin bir parçası olan komünistlerdi. Siyaseti ve toplumsal hayatı kademeli olarak daha gerici ve piyasacı bir yörüngeye sokan, bütünlüklü bir dönüşüm programı doğrultusunda hareket eden AKP’yi, zorlandığında ileri yönde adımlar atabilecek bir iktidar, “açılımlarını” ise toplumsal muhalefete nefes aldıracak kanallar olarak görmediğimizi söylemiştik. Bu tablodan direniş çıkabilirdi ancak… LGBT hareketinin ana gövdesinden çıkan ise uzlaşı arayışı oldu. “Uzlaşıyoruz”un 2016’ya tercümesi “dağılıyoruz”du.
Ramazan bahanesiyle LGBT yürüyüşünün yasaklanmasına “Gökkuşağı Sofrası” kurarak yanıt verilemeyeceği belli değil miydi? “İnanç ve LGBTİ Komisyonu” kurup, “İslam ve cinsel çeşitlilik” üzerine “Müslüman Kuir Atölyesi” düzenlemek büyük bir şaka değilse nedir?
LGBT hareketine egemen olan liberal /çokkültürcü düşünce, gericilikle uzlaşma ve böylelikle kendine yer açma arayışının yakıtını oluşturuyor. Şeriatçılarla laiklerin, yobazlarla kadınların, cihatçılarla LGBT’lerin bir arada yaşayamayacağını onlar da biliyor. Hal böyle olunca, devreye ricacılık giriyor, “Herkes istediği gibi yaşasın, herkes birbirine saygı duysun.” Birilerinin liberallere, AKP’nin AB’ye üyelik için geri sayım yaptığı, Kürt sorununu çözdüğü, “Anayasa’da cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği” meselesinin de aradan çıkarıldığı günlerin çok uzaklarda kaldığını hatırlatması gerek.
Zamana direnebilen, yine komünistlerin sözü oldu: “Kendi Kürt, Alevi, kadın modelini dayatan AKP’nin, aynı mekanizmayı LGBT’ler için devreye sokması düşünülemez. Gericilik açısından eşcinsellik günahtır; LGBT’ler sapkındır. AKP için tek çıkar yol açık LGBT’leri marjinalleştirmek, gizli olanları ise muhafazakârlaştırmaktır.”
Laiklik bu sefer “gökten” inmeyecek
Ülkemizde laikliğin büyük bedeller ödenerek, toplumsal bir mücadelenin sonucunda elde edilmediğini, bu yüzden hep temelinin hep zayıf kaldığı söylenir. İktidarını Cumhuriyet’le taçlandıran genç Türkiye burjuvazisi, halkı politize etmenin sola kapı aralamak anlamına geldiğini bilecek kadar tarih bilincine sahipti. Sol düşmanlığı Cumhuriyet’i de, laikliği de bitirdi.
Ülkede laiklik can çekişirken, “canım LGBT’ler de yılın bir günü yürüsünler ne olacak?” Kadının bedeni, giyimi, yaşamı üzerindeki tüm tasarruf sofulara geçerken kadın hareketinin hala en çok tartışılan mevzusu “erkeksiz 8 Mart” olacak. Bir gün tüm okullar imam hatip olacak ama “LGBT hareketine siyaset girmeyecek.” Laiklik biterken deniz de bitti!
2017’ye yine bir katliamla girdik… Uzlaşma arayışları sürerse, gelen gideni aratır. Din adamlarını bir araya toplayıp “din, LGBT’ler ve hoşgörü” üzerine kimsenin inanmadığı söylevler vermelerinden artık medet umulmamalıdır. (2) Dini, dini referansları ve din adamlarını toplumsal meselelerde görüş bildirmekten men etmeliyiz. Laiklik her şeyden önce “vicdan özgürlüğü” değil, dinin kamusal alandan özel alana püskürtülmesidir.
“Din bu başlıkta ne diyor”un kapısını aralayarak sadece dinsel referansları meşrulaştırırsınız. O kapıyı çarparken verilecek yanıt “velev ki günah!” olmalıdır. Onur Yürüyüşü ne zaman Ramazan’a denk gelmekten çıkıyor diye takvime bakarsanız, yasağı meşrulaştırırsınız. Takvimleri boş verin, “Şaban'la Recep'in aşkına Ramazan engel olamaz” pankartı doğru yönü gösteriyor. Yapılması gereken gericilikle uzlaşma arayışına girmek değil, gericiliği üreten düzene karşı mücadele etmek, gericiliğin üzerine üzerine gitmektir.
Gericilikle uzlaşma arayışı muhafazakârlığın LGBT’leri pençesine almasını kolaylaştıracak, gizliliği ve örgütsüzlüğü teşvik edecek, buna bağlı olarak LGBT hareketini zayıflatacaktır. Dolayısıyla uzlaşma arayışlarının etrafımızdaki çemberi daralttığı görülmelidir. LGBT hareketi gericiliği cesur bir biçimde karşısına almalı, eşitlik ve laiklik için verilen mücadeleyle ilişkisini güçlendirmelidir.
(1) Hande Kader için İstanbul’da eylem: Ecelimizle ölmek istiyoruz, 21 Ağustos 2016, Kaos GL
(2) İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilik’te LGBTİ’ler nasıl ele alınıyor?, 5 Ekim 2016, Kaos GL
Bu yazı ilk olarak 2 Ocak 2016 tarihinde soL Haber Portalı’nda yayınlanmıştır.
Etiketler: