26/11/2012 | Yazar: Ramazan Başar

Bir yandan 12 Eylül ile hesaplaşma adına darbecilerin çocukları, teatral sahnelerde şova dönüşen yargı süreciyle insanların hayatını dar eden gösterişli adalet saraylarında yetmez ama evet diyenlerin gazını alırken, öte taraftan Berfo Ana 104 yaşındaki yüreğiyle tekerlekli sandalyeyle açık bıraktığı kapısıyla yola koyuluyor.

Bir yandan 12 Eylül ile hesaplaşma adına darbecilerin çocukları, teatral sahnelerde şova dönüşen yargı süreciyle insanların hayatını dar eden gösterişli adalet saraylarında yetmez ama evet diyenlerin gazını alırken, öte taraftan Berfo Ana 104 yaşındaki yüreğiyle tekerlekli sandalyeyle açık bıraktığı kapısıyla yola koyuluyor. Cumartesi Anneleri kalbine gömdükleri kayıpları, esir bir şehrin kuruyan vicdanlarında diriltmeye devam ediyor.
 
Her zaman ki gibi bütün anaların umuduyla 400. Cuma-ertesi Galatasaray Meydanında umutlar güçlü bir şekilde dile geliyor.
 
Yaşlı gövdesi ve inancıyla tüm sahtekar yüzlere namusuz diyerek bir an olsun yıllardır biriktirdiği öfkeyi savuruveriyor bürokrasinin soğuk duvarlarına Berfo Ana...
Plaza Del Mayo’dan Galatasaray uzanan bir öyküydü faili belli cinayetlere kurban giden oğlunun özlemi. Elinde solmuş Cemil’inin resmiyle yağmur çamur demeden oğlundan haber bekleyen Berfo Ana tüm kaybedenlerin feryadını haykırıyor soğuk ve duyarsız yüzlere...
 
Çocuğunu bir daha göremeyecek belki ama ardında yarım kalan anılarını tamamlayıp vicdanını rahatlatmak istiyor bir nebze olsun. Sistemin kurban ettiği genç bedenlerin umudunu toprağa kendi elleriyle gömüp yeşertmek istiyor yeni bedenlerde. O kadar çok acı çeken anne var ki her gün bir yenisi daha katılıyor bu kör kuyunun cenderesine. Ölü dereye dönen bu coğrafyada bombalar ve kurşunlar düşüyor yeniden körpe bedenlerin üzerine...
 
Acıya kiracı edilmiş Berfo Analar yıllar yılı öldü mü kaldı mı diye belki bir umutla ama ciğeri yanarak yaşıyor evlat özlemini. Bir ana ağlıyorsa "kaybedilen" oğlunun mezar taşını bağrına basmak için artık buralarda adaletten söz etmek bir anlam ifade etmez. Şimdi ise devletin soğuk yüzüne karşı dimdik durarak, yaşanılanlardan hesap soruyor kimliği yok soyulan bir coğrafyanın akıbetini hatırlatıyor duyarsız kalan kalabalıklara...
 
Ne acı bir tablodur ki çocuklarını onlardan alan zihniyetin onların acısını kurmaca mahkemelerde hafifletmeye çalışıp şirin görünmeye çalışması ve ne utançtır ki koca bir ülkenin bu sahneye gözlerini yumması...
Nietzsche’nin dediği gibi daha güçlenerek çıkıyoruz bu acılardan, daha da çoğalıyoruz...

Etiketler:
İstihdam