12/03/2015 | Yazar: Sedat Yağcıoğlu

Aslında bütün bu 8 Mart görselleri ve coşkusu acil etik ve siyasal gereksinime yönelik oldukça yenilikçi ve yaratıcı müdahaleleri gösteriyor.

Kadın, toplumsal cinsiyet, cinsel politika, queer siyaset, LGBTİ politikaları vb. pek çok isimle adlandırılabilecek ve nihayet son tahlilde cinsiyetin ve cinselliğin siyaseti diyebileceğimiz alan; her zamanki dinamizmini ve yerelin ve küreselin etkilerini taşıyarak güçlü biçimde ses yükseltiyor. Küresel ölçekteki dalga dalga feminizmler, kadın hareketi, buna eklemlenen ya da bağımsız sürdürülen “rahatsız erkeklerin” mücadeleleri ve LGBTİ sosyal haklar hareketi ile queer hareket; kapitalist ve ataerkil sistemi ve heteroseksist normları alaşağı edecek potansiyeli içinde barındırıyor. Son 8 Mart eylemlerinin tüm Türkiye’deki güçlü çıkışı da, bunun en açık göstergesi aslında.
 
Pek çok etmene bağlı olarak değerlendirilebilecek şekilde, bu seneki 8 Mart eylemlerinin öncekilere oranla daha kitlesel ve daha coşkulu gerçekleştiğini teslim etmek gerekir. Ancak ben bu yazıda bu konu yerine, bu 8 Mart’ta farklı şehirlerde ve eylemlerde öne çıkan bazı sloganların ve dövizlerin peşinden giderek, genelde queer’in, özelde ise Butler’ın sunduğu parodik siyaset imkânlılığına ve sonuç olarak da kadın hareketiyle queer hareketin yoldaşlığına odaklanacağım.
 
Önce Butler’ın parodi kavramına ve parodik siyaset önerisine bakalım. Butler’a göre (2012), heteroseksüellik cisimlendirdiği yapıları gereği imkânsız olan normatif konumlar sunar, bu konumlarla tam ve tutarlı biçimde özdeşleşmek mümkün değildir ve bu nedenle komedi ortaya çıkar. Bu tamamlanmayan inşa süreci nedeniyle, heteronormatif yapıyı ortaya çıkarabilmek için, heteroseksizmin günlük yaşamda ve sosyal politikalarda nasıl çalıştığını incelemek gereklidir. Peel (2001) buna “sıradan heteroseksizm” demektedir. Heteroseksizmin günlük yaşamdaki tutarsızlıklarını, yani parodik inşa sürecini analiz etmek, heteroseksist normlarda aşınmalara yol açacak imkânları içinde barındırır.
 

Bedensel yazıtların reddi ve arzunun performatifliği iktidarın güç ilişkilerine yönelik parodik bir bozma eylemidir. Beden biçimlerinde ya da bedensel görünümlerde değişiklik yaratmak, normları komediye dönüştürür. Bu noktada Butler’a göre yapılması gereken, kültürel idrak çerçevesi içinde özneliği “makbul” görülen yaklaşımın dışarıda bıraktığı farklı öznelik imkânlarına nasıl yer açılabileceğini göstermektir (Butler, 2012). Örneğin Özgecan cinayetinden sonra İstanbul, Ankara, İzmir gibi şehirlerde erkeklerin mini etek giyerek gösteri yapmaları; kadınlık hali olarak özdeşleştirilen etek giyme normunu aşındırır ve son tahlilde başka bir türlü bir erkeklik imkânı potansiyelini içinde taşır.
 
Bir başka örnek olarak; Adana’da çekilen bu fotoğrafta geleneksel kıyafetler giymiş “yaşlı” bir kadının “İnadına mini etek giycez!!” yazılı döviz taşıması, Butler’ın kültürel idrak çerçevesinin dışına çıkacak yenilikçi ve yaratıcı eylemler önerisiyle tam olarak örtüşmektedir. Mini etek algısı etrafında örülen kültürel yapılanma bozulmakta ve herkesin mini etek giyme hakkı söylemi öne sürülmektedir.
 
“Kadın” bedeninin metalaştırılması ve biyopolitikaya karşı da, ideolojik argümanlardan çok daha güçlü biçimde meydan okuyabilir şu yazılama ve döviz örnekleri:
 
Cinsiyet kimlikleri sabit değildir ve cinsellikler de sınırsız çeşitlilikte yaşantılanabilir. Sabit toplumsal cinsiyetli öznelikler, tözel kimlik hedefine ulaşmayı hedeflese de, yer yer süreksizleşmelerle bozuma uğratılma imkânına sahiptir. “Toplumsal cinsiyet dönüşümünün imkânları tam da kalıcı kimlik denen fantazmatik etkinin siyaseten zayıf bir inşa olduğunu teşhir eden bir biçimsizlikte ve parodik tekrarda mevcuttur” (Butler, 2012). Cinsiyet kimliklerini sabitleyen normların, parodik eylemliliklerle ve bunların süreksiz tekrarlarıyla bozulması mümkündür.
 
Sabit tekrarlar; örneğin kalıplaşmış cinsiyet ayrımcı ifade ve deyimlerim bozumu bu konudaki iyi örneklerdendir:
 
Küfür ve argo kullanımı eril iktidarın elindeyse; bunu da bozmak mümkündür:
 
Sabit “kadınlık” ve “erkeklik” kategorileri etrafında normatif olarak biçimlendirilen toplumsal cinsiyet normlarının; namus, üreme dışı cinsellik, mastürbasyon, bedensel parçalar ve hazlar, arzuların çeşitliliği gibi alanlardaki sınırlayıcı çerçevesinin dışına çıkaracak bir inşaya gereksinim bulunmaktadır:
 
Cinsiyet politikaları ya da cinsel politikalar alanında, muhafazakâr ideolojiye önemli karşı çıkış yöntemlerinden birisi de; geriye çekilen noktaya takılmadan ileriye uzun sıçrayışlar yapmaktır. Örneğin mutlak ki fiili kürtaj yasaklarına karşı çıkarken, bir yandan da evlilik dışı hamilelik özgürlüğünü de savunmak daha bozucu etki yaratacaktır:
 
Cinselliğe ve bedenlere dair muhafazakâr kuşatmayı ortadan kaldırmak için kullanılacak argümanların bedenlerin ve cinselliklerin özgürleşmesini içermesi de iyi bir parodik siyaset örneğidir:
 
Queer teorinin temel aksiyomlarından birisi de bilindiği üzere sınıf, ırk, cinsiyet, türler arası yoldaşlaşma kanallarının açılması gerekliliğidir. Bu nedenle de, bir tür içindeki ayrımcılık ve şiddet biçimlerine karşı çıkmak; o türün yekpare olarak başka türlere karşı ayrımcılık ve şiddet uygulamasına da karşı konumlanışı içinde barındırmalıdır. Bu nedenle de, cinsel politika alanındaki mücadele, hayvanların toptan tüketimi ve kullanımına dönük sömürüye karşı durmalıdır. Bu 8 Mart’ta, vegan feministler ve vegan queerler de alanlardaydı:
 
Erkekliği ve erki yıkıp, yerine brokoli ekme fikrindeki yaratıcılık, hem erkeklik cinsiyet kategorisini, hem de insanın hayvanlar üzerindeki tahakkümünde ciddi tahribat yaratacak enerji potansiyelini taşır.
 
Eril ve karnist tahakkümü kırmak için, vegan – queer tahayyülümüzü hep güçlü tutmak zorundayız.
 
Tabii ki; “kafa kızlar” her zaman kokoreç yemezler, hayvan sömürüsünü reddeden ve brokoli seven “kafa kızlar” da vardır:
 
Butler; “Dünyamızın mevcut durumu, insanlaşmanın etik ve siyasi aciliyetini hissettirmektedir.” der (2004: Akt. Durudoğan, 2011: 96).Aslında bütün bu 8 Mart görselleri ve coşkusu bu acil etik ve siyasal gereksinime yönelik oldukça yenilikçi ve yaratıcı müdahaleleri gösteriyor. Foucault’cu anlamda iktidarın ürettiği bilgi aracılığıyla kültürel idrak çerçevesinin dışında tutarak öznelik alanında dışladığı, tanınma olanağı sağlamadığı kim varsa etik ve siyasal olarak acilen mücadele edilmiş oluyor bu mesajlarla. “Kürt, Alevi, kadın, vs.” denir hemen. Oysa ki; “Bu tür cümlelerin sonunda sıklıkla görülen o sabrı taşmış ‘vs.den’ nasıl bir siyasi dürtü çıkarsamalıyız?” diye soran Butler’a göre bu ibare imlem sürecinin sınırlandırılamazlığının işaretidir. Bir ektir, kimliği bir hamlede toptan konumlamaya yönelik tüm çabalara eşlik etmesi gereken fazlalıktır ancak bu “vs.” (Butler, 2012: 235).
 
İşte bu örnekler o “vs.”lerin savunusunu yapar. Onları yeniden içerler, unutulamamasını ve tanınmasını sağlarlar. Böylelikle öznelikler, bir bütün olarak vs.’lerden özgürleşerek tüm çeşitliliğiyle özgür ve eşit olarak inşa imkânlarına sahip olurlar. Aslında soğuk yüzlü, evrensel yasalara ve teorilere dayalı ideolojik manipülasyonlardan çok daha güçlü değişim etkisi yaratır bazen bu ve bunlar gibi yenilikçi / yaratıcı örnekler. Bu 8 Mart’ın en iyi sanatsal örneği ise Mardin’den geliyor. Cinsel politikaya en çok etki edecek eylemlerinden birisi karşınızda:
 
Taşın şiirselleştiği Mardin’de geleneksel kıyafetleriyle erbane çalan kadınlarla özgürleşecek cinsiyetlerimiz, cinselliklerimiz... 

Etiketler:
İstihdam