08/11/2012 | Yazar: Selçuk Candansayar

Bedenimi tutsak ederek üzerimde kurmaya çalıştığın tahakkümü bedenimden vazgeçerek boşa çıkarıyorum!

Bedenimi tutsak ederek üzerimde kurmaya çalıştığın tahakkümü bedenimden vazgeçerek boşa çıkarıyorum!
 
Açlık grevleri karşısında iktidar, özellikle Başbakan giderek kontrolünü yitirmek üzere. Çok öfkeliler. O kadar öfkelenmiş durumdalar ki, Başbakan Kızılcahamam’da açlık grevlerini bir şantaj olarak gördüğünü söylerken aynı cümlede idamın kaldırılmış olmasına üzüldüğünü de ağzından kaçırıverdi.
 
Grevcilere kendini öldürmeyi seçmen beni çok sinirlendiriyor derken aynı anda seni öldürebilme yetkimin olmamasına çok üzülüyorum demiş olduğunun ayırtında bile değil.
 
İdam cezasının kaldırılmış olmasına hayıflanmasının alkışlara boğulması da iktidarın bir blok olarak aynı ruh halinde olduğunun tanıtı.
 
Bu öfke korosunun sosyal medyada yoğun destek bulması, nerdeyse ‘bırakın gebersinler’ düzeysizliğinin yaygınlaşması Türkiye’nin ahlaksız bir dönemden geçtiğinin hazin işareti. Başbakanın on yıldır sabırla ve inatla sürdürdüğü, yinelediği, diline pelesenk ettiği düşmancıl nefret söyleminin etkili olduğu ortada. Ezilenler, kendi ezikliklerinin sorumlusu olarak Başbakanın gösterdiği düşmanları bellemiş durumdalar.
 
Mesele açlık grevlerini olumlamak değil. Hele bir hekimin açlık grevini onaylaması hiç mümkün değil. Ama yarattığı öfkeye bakarak insanların açlık grevini seçmelerinin ardında yatan anlaşılabilir. İpucu da Başbakanın ağzından kaçırdıklarında.
 
Bedenimi tutsak ederek üzerimde kurmaya çalıştığın tahakkümü bedenimden vazgeçerek boşa çıkarıyorum!     
 
Açlık grevi, iktidarın en etkili silahı olan öldürme yetkisini elinden alıp onu iktidarsızlaştırdığı için öfke uyandırır. Seni benden başkası denetleyemez, benden başkası tutsak edemez, benden başkası öldüremez gücünün elinden alınmasına ve bu kayba seyirci kalmasının beklenmesi muktediri çileden çıkarır. Açlık grevcisi bir yandan gözü önündedir, cezaevinde tutsaktır ya da sokakta hemen yanı başındadır. Ama aynı zamanda muktedirin tümüyle denetimi dışına çıkmıştır. Orada öylece durur ve varlığından tedrici olarak vazgeçerek muktedire elinden kayıp gidişini seyrettirir. Güç dengesi tersine döner. Kısıtlayıp, denetleyerek yavaş yavaş ruhunu öldürmeye çalıştığının yaşaması için çaba harcamaya başlar iktidar. Önce aldırmaz görünür. Bu tutumda hem bir inanmazlık hem de yapamaz, dayanamaz beklentisi vardır. Günler geçtikçe iktidar huzursuzlaşmaya başlar. Gücünün elinden alındığını hissettikçe tedirginlik paniğe yol açar. Özgürlüğe ve hayata aç bıraktığının tutsaklığı ve açlığı kendi seçimi haline getirmesi, öldürmekle tehdit ettiğinin ölümü seçmesi karşısında hissettiği yetersizlikle yüzleşir. Artık denetleyememektedir. Açlık grevinin şantaj olarak değerlendirilmesi aslında muktedirin kendi şantajının açığa düşmesine dayanamamasındandır. Tutsak ederek, özgürlüğünden alıkoyarak uyguladığı şantajın tersine döndüğünü düşünmesindendir.
 
Dünyadaki tüm örneklerde açlık grevcilerine iktidarların önce aldırmazlıkla yaklaştıkları, dayanamayacaklarını umdukları, ardından alay edip, aşağılamak için grevcilerin yanında en güzel yemekleri yiyip içtikleri, ardından bu kez grevcilerin bulunduğu ortama yine çeşit çeşit yemekler koydukları, sonra tehdit ettikleri, sonra yalvardıkları, sonra yeniden tehdit ettikleri biliniyor.
 
Açlık grevlerine toplumun tepkisi de bu güç değişiminin onu korkutmasıyla biçimlenir. İktidara tabi olan, ondan nemalanan ya da beslenme umuduyla yaşayanlar uğrunda kendi ahlak ve ruhlarından vazgeçtikleri beslenme beklentisinin grevci tarafından reddedilmesine dayanamazlar. Ben birazcık beslenebilme umuduyla bu kadar çok değerimi satmışken sen nasıl olur da beslenmekten vazgeçersin! Başta sosyal medya olmak üzere açlık grevlerine gösterilen ahlaksız tepkinin kaynağı tam da buradadır; iktidarı devirmek için iktidarın bahşettiğinden vazgeçilebileceğinin gösterilmesine yani ahlaklı olmaya yapılan çağrıya dayanamama hali.
 
Açlık grevi ne kutsanacak ne de olumlanacak bir eylemdir. Ama anlaşılabilir. Anlamak utanmayı ve suçluluk duymayı getirecektir. Türkiye, muktediri ve ona tabi olanıyla bu iki duyguyla yüzleşemedikçe, öldürme yetkisini aslında kendi ortak ruhuna karşı kullandığının ayırtına varamayacak. Hep beraber insanlığımızı kendi ellerimizle öldürmek üzereyiz.   
 
 

Etiketler:
nefret