07/01/2015 | Yazar: Esmeray

Eylül hiç bu kadar çaresiz olmadım biliyor musun? Nasıl çıkacağız bu işin içinden, hayatı nasıl güzel edeceğiz?

Eylül hiç bu kadar çaresiz olmadım biliyor musun? Nasıl çıkacağız bu işin içinden, hayatı nasıl güzel edeceğiz? Sen gidince mi bunu yapacağız?
 
Üç gün önceydi, bir arkadaşıma bir etkinliği sordum, kimler katılacak diye; bir de duyuru yapmasını rica ettim. “Canım, şu intihar olayı bir…” diyordu ki, “ne intiharı, kim etmiş” diye sorduğumda birden karşımda bir video…
 
Eylül sineme sineme sapladı her bir kelimeyi. Her cümlesi bir tükürüktü, yüzüme tükürüyordu. “Çalıştırtmadılar, çok çektirdiler bana” diyordu. “Yapamadım, yaptırtmadılar” dedi gözümüzün içine bakarak…
 
Dünya güzeli, süsünü de ihmal etmemişti, giyinmişti kuşanmıştı ölüme giderken. Ya köpeciğini annesine teslim etmesi: “Temizdir anne, köpeğim çiş, kaka yapmaz.” Ah Eylülüm ah, o an bağırdım, bırak dedim, çişini yapsın her yere, kakasını da yapsın. Annenin evine de yapsın. Zaten ilk bizi atan bağrından koparıp, ana kucağı değil mi… Baba ocağı değil mi sokaklara terk eden. Sonrası mı… Hep kucaktan kucağa, her oturduğumuz kucak her girdiğimiz koyun ana kucağını arattı bize. Bulduğumuz her kucakta o sıcaklığı aradık durduk. Tam bulduk ısınıyorduk ki ana kucağından beter attılar bizi yeniden yalnızlığımıza.
 
Ah Eylül en acısı da ne biliyor musun kuzum, darbenin en yakınından gelmesi. Seninle aynı zorlukları yaşayanların sana vurdukları darbe. Buna dayanamadın kuzum.
 
Eylül hiç bu kadar çaresiz olmadım biliyor musun? Nasıl çıkacağız bu işin içinden, hayatı nasıl güzel edeceğiz? Sen gidince mi bunu yapacağız? Bundan sonrası ne olacak kuzum, bir başımıza koyup gittin, erken gittin, geri gel desem ne olacak? Sana söz veremiyorum her şey daha güzel olacak diye. Önümüze koydun geri kalmışlıklarını ve sırtımıza bir kambur… Bunu nasıl telafi edeceğiz güzel gözlüm. Dediğin gibi Eylül, bırakmadılar. Bir parça ekmeği çok gördüler bu koca dünyada sana, bir ev, sıcak bir çorba vermediler. Hepimiz vermedik, kimse muaf değildir bu durumdan, hiç kimse… Önce seni dışlayan ailen, sonra devlet. Okuldan attılar, iş vermediler… Bazen polis oldular copla üzerine geldiler, bazen de müşteri olup penisleri ile üzerine geldiler. Zihniyet aynı, silah aynı; bazen sevgi sözcükleri kurup sevgili oldular; değil mi Eylülüm? Ama onların da silahı aynıydı, hep sana doğrulttular. Boğazım düğümlendi. Ağıt yakamıyorum, buna hakkım yok Eylül. Cenazene de gelemedim, o narin bedenini toprağa verirken ne diyecektim sana!!! Bilemedim. Bu hakkı da kendimde görmedim. Affet bizi deme hakkım da yok sana güzel gözlüm. Topyekûn olduk, elbirliği ile seni yolculadık Boğaz’ın sularına, ölüme terk ettik seni. Bunun hesabını, sorgulamasını nasıl yapacağız? İşin içinden çıkarım umarım. Ya da çıkarız.
 
Diyoruz; trans cinayetleri politiktir, çünkü sistematik bir şekilde öldürüyorlar, katili biliyoruz. İntihar da aynen sistematiktir ve politiktir. Hepimiz, hepiniz katiliz uzun lafın kısası… 

Etiketler:
nefret