18/08/2011 | Yazar: Tunca Özlen

Umut Güner’in ‘Kaos GL Liberal Bir Örgüt mü?’ sorusuna hayır yanıtı vermek isteyenlerdenim. Bir komünist olarak LGBT toplumunun kurtuluşunu kapitalizm içi çözümlerde görmüyorum.

Umut Güner’in “Kaos GL Liberal Bir Örgüt mü?” sorusuna [1] hayır yanıtı vermek isteyenlerdenim. Bir komünist olarak LGBT toplumunun kurtuluşunu kapitalizm içi çözümlerde görmüyorum. Kaos GL haber portalının ise, belirli kırmızıçizgileri olmakla birlikte daha “heterojen” bir bileşime sahip olduğu açık. 

Geçenlerde portalda benim kendi kırmızıçizgilerimi zorlayan bir yazı yayınlandı, okur okumaz yanıt verme ihtiyacı hissettim. Söz konusu yazının aynı zamanda Kaos GL özelinde LGBT kurtuluşçuluğunun düzen içi çözümler peşinde koşan liberal bir hareket olarak yaftalanmasına zemin sunması, bir karşı yazı yazılmasını zorunlu kılıyor.
 
Bulut Öncü’nün “Adnan Menderes Amfisi’ni Neden Destekliyorum?” başlıklı yazısının [2] temel sorunu, “Adnan Menderes Amfisi” kampanyasını, öğrencisi olduğu Ankara Üniversite’sine karşı bir saldırı kampanyasına dönüştürmesi değil. Asıl sorun bugün AKP’de cisimleşen burjuva gericiliğinin Cumhuriyet tarihindeki ilk iktidar tecrübesinin başında bulunan ismi adeta bir kahramanmış gibi sunması.
 
“Demokrasi şehidi” olarak lanse edilen Adnan Menderes’in kim olduğu, hangi ideolojiyi ve geleneği temsil ettiğini tartışmaya açmadan, onu özgürlük kahramanı ilan etmek ve geçmişle yüzleşilmesini bu bağlamda savunmak samimi bir yaklaşım değil. Menderes, Öncü’nün de işaret ettiği gibi, kökleri 20. yüz yılın başına kadar giden serbest piyasacı geleneğin Cumhuriyet sonrası tartışmasız en önemli ismidir. İsterseniz Adnan Menderes’i ve siyasi kariyerini daha ayrıntılı inceleyelim.

Birinci Cumhuriyet sonrası dönemde inşa sürecine hız verilen karma kapitalist sistemin içerisinde toprak ağası figürüyle yer alan Menderes, “Çiftçiyi Topraklandırma Yasası” tartışmalarında üyesi olduğu sınıfın çıkarlarını savundu ve yasaya şiddetle karşı çıktı. Yasayı, Aydın’daki 30 bin dönümlük Çakırbeyli Çiftliği üzerindeki kutsal özel mülkiyet hakkına yönelik bir saldırı olarak gören Menderes, kendisi gibi düşünenlerle birlikte CHP’den ihraç edildi ve Demokrat Parti’yi (DP) kurdu. 

Bir düzen partisinin iktidara gelebilmek için ihtiyaç duyduğu ve günümüzde halen geçerli olan yöntemlerle (sermaye çevrelerinin, emperyalizmin ve cemaatlerin desteği) iktidara gelen DP’nin ilk icraatı ezanın yeniden Arapça okunmasının önünü açan yasal düzenlemeyi meclisten geçirmesi olmuştur. İnsan sormadan edemiyor, dinin siyasete alet edilmesi ve cemaatlere tavizler verilmesi geleneği de Öncü’nün hesaplaşılması gereken başlıklar listesinde yer alıyor mu?
 
DP’nin bir diğer icraatı, bazılarınca bağımsızlıklı olduğu iddia edilen CHP tarafından üyelik başvurusu 4 Mayıs 1950 tarihinde yapılan NATO’ya Türkiye’nin 1952 senesinde üye yapılmasıdır. DP iktidarı bunun karşılığında emperyalistlerin çıkarları uğruna Kore savaşına katılmış, aralarında Behice Boran gibi enternasyonalistlerin de bulunduğu Barışseverler Cemiyeti yöneticileri Kore’ye asker gönderilmesine karşı çıktıkları için 15 ay hapse mahkûm edildikleri gibi dernek de kapatılmıştır. Acaba Öncü’nün hesaplaşma listesinde emperyalizme hizmet ve örgütlenme özgürlüğünün kısıtlanması da var mıdır?
 
Serbest piyasayı ve girişim özgürlüğünü sonuna kadar savunan Menderes hükümetinin dönemin komünistlerine yaşattıkları hala hafızalardaki yerini koruyor. “1951 Tevkifatı” olarak bilinen, dönemin TKP’sine yönelik büyük tutuklama dalgası sonucunda, yakın bir zaman önce ölümsüzleşen Mihri Belli’yle birlikte Sevim Belli, Zeki Baştımar, Şefik Hüsnü, Enver Gökçe, Ruhi Su ve Behice Boran gibi isimlerin içerisinde yer aldığı 187 kişi tutuklanmış, ünlü 141. ve 142. maddelerden yargılanmışlardır. Öncü’nün hesaplaşma listesinde anti-komünizme de yer var mıdır dersiniz?
 
DP iktidarı emperyalizmin çıkarları uğruna Kore’ye asker gönderir de Nazım kalemi eline almaz mı? “23 Centlik Asker” şiiri Nazım’ın vatandaşlıktan çıkarılmasına neden olmuş, sonrasında yürütülen linç kampanyası Nazım’ın çok sevdiği, kapitalistlerin elinden kurtarmaya çalıştığı ülkesinden ayrılmasıyla sonuçlanmıştır. “Demokrasi kahramanı” Menderes’e “vatan haini” Nazım, “Diyetimi istiyorum, Adnan Bey, göze göz, ele el, bacağa bacak, diyetimi istiyorum, alacağım da.” dizeleriyle seslenir. Öncü’nün hesaplaşma listesinde Nazım’ın ödenmeyen diyetine de yer var mıdır? Yoksa AKP’nin oynadığı demokrasi şovunun bir parçası olarak Nazım’a vatandaşlığını iade etmesi Öncü açısından yeterli midir?
 
Tarihimize “6-7 Eylül Olayları” olarak geçen, Atatürk’ün Selanik’te doğduğu evin bombalandığı yalanını manşete taşıyan, normalde 20 bin basılırken o günlerde 300 bine yakın bir sayıda basılan İstanbul Ekspres gazetesinin de kışkırtmasıyla azınlıklara yönelik saldırılar başladığında iktidarda DP vardı. Tıpkı Hrant Dink katledildiğinde iktidarda DP’nin “torunu olan AKP’nin bulunması gibi. Öncü’nün hesaplaşma listesinde yer alan “1930’lar milliyetçiliğinin” yanında “1955 pogromu” da yazıyor mudur?
 
DP iktidarı denildiğinde ilk akla gelen zulümlerden biri de hiç kuşkusuz “49’lar Olayı”dır. 17 Aralık 1959 tarihinde çoğu Ankara ve İstanbul’da oturan pek çok Kürt aydını, ev ve işyerlerine düzenlenen baskınlar sonrasında tutuklanmışlardır. Aralarında Musa Anter ve Kemal Burkay gibi isimlerin de bulunduğu isimler, “yabancı devletlerin müzahereti ile Türkiye Cumhuriyet’ini bölmek” suçlamasıyla yargılanmışlardır. Musa Anter “Hatıralarım” isimli kitabında, Celal Bayar, Fatih Rüştü Zorlu ve Adnan Menderes’in bir araya geldikleri bir toplantıda, dönemin emniyet mensuplarından Ergun Gökdeniz’in Kürt sorunuyla ilgili olarak hazırladığı rapordan yer alan şu önerinin tartışıldığını aktarır: “Eğer Türkiye’de bin tane Kürt aydını yok edilirse, Kürt sorunu otuz yıl geriler.” Öncü’ye sormak istiyorum, hesaplaşma listende DP’nin Kürtlere yönelik inkâr ve imha planları da var mıdır?
 
Son olarak Öncü’nün yazısından bir alıntı yapmak istiyorum: “Adnan Menderes’in başbakanlığında DP; Türkiye ekonomisinin toparlanması için çalıştı. Sermaye birikimi ve burjuvazi olmamasına rağmen; hazırlanan iktisadi programlar ile liberal bir ekonomik anlayışın ekonomiye hakim olması için çaba sarfedildi.” Sınıflar üstü, nesnel bir bakış açısı gibi görünse de aslında kapitalistlerin çıkarlarını temel alan bu tespit ile Menderes’in “Her mahalleden bir milyoner çıkacak” sözü arasındaki bütünleyici ilişki dikkat çekici. Sormama gerek yok, Öncü’nün hesaplaşma listesinde serbest piyasacılığın yer almadığını biliyorum.
 
DP iktidarının bende çağrıştırdıklarını yan yana yazarsam: Dini siyasete alet edilmesi, cemaatlere tavizler verilmesi, emperyalizme hizmet, örgütlenme özgürlüğünün kısıtlanması, anti-komünizm, 1955 pogromu, Kürtlere yönelik inkâr ve imha planları ve piyasacılık.

Bir gün bu ülkede kapitalistlerin iktidarını alaşağı etmeyi becerebilirsek, evet geçmişimizle hesaplaşacak ve yukarıda saydığım olguları bize hatırlatan her işareti ortadan kaldıracağız. O gün Ankara Üniversitesi’ndeki amfilerden birinin adı “Adnan Menderes” olursa, o tabelayı da es geçmeyeceğiz.
 
 
 
 

Etiketler:
İstihdam