01/10/2015 | Yazar: Gülistan Aydoğdu

Evet, muhalifler, gazeteciler yalnız ama daha da yalnız olan başbakan ve cumhurbaşkanı aslında.

Kürdistan bölgesindeki tüm basın terörist ilan edilerek sürekli gece yarıları devlet tarafından basılıp çalışanları tutuklanıyor. Medya ve basının merkezi olarak bilinen İstanbul’da ise son zamanlarda büyük ve köklü gazeteler Cumhuriyet, Hürriyet gibi gazetelere ve televizyonlara içinde AKP milletvekillerinin de olduğu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın deyimiyle vandalların sık sık saldırılarını izliyoruz. Evet, sadece izliyoruz. Ama izleyen yalnız biz değiliz. Devlet te izliyor.

Gerçi devletin sürekli basını, gazetecileri, televizyoncuları medya patronlarını tehdit edip ayar vermeye çalıştığı; bazen ekonomik yollarla bazen de davalarla (yasalar ve yargı bir kişinin iki dudağı arasında olunca) sürekli tehdit ettiği bir ülkede yaşıyoruz.

12 Eylül gibi faşist diktatörlüğü de yaşayarak görmüş birisi olarak diyebilirim ki: Paşaların bile kendi medyasını yaratamadığı bir dönem de yaşadık. Şu andaki durum ise gerçekten çok ürkütücü. Ülke olarak bir karabasan yaşıyoruz ama bir tülü uyanamıyoruz.

Dün Hasan Cemal Çağlayan Adliyesi’nde ifade vermiş. Çıkışta tek başınaydı. Bugün Ahmet Hakan saldırıya uğradı. Hastane önünde açıklama yapan Hüriyet’ten Sedat Ergin de tek başınaydı. 

Hakan’ın uzun zamandır tehdit edildiğini, can güvenliğinin olmadığını bağıra bağıra dile getirdi. Twitter üzerinden ve Saray’ın ele geçirdiği bazı gazetelerin köşe yazarlarının alenen yazılarıyla tehdit ettiğini hepimiz biliyoruz. Eh, Benim bildiğimi devlet haydi haydi biliyordur değil mi? Hastane önünde açıklama yapan Hüriyet’ten Sedat Ergin de tek başınaydı. 

İlk olarak hâlâ direnen ve gazetecilik yapmaya çalışan kurumlardaki kişiler patronundan çalışanına ve muhabirine kadar yalnızlaştırılıyor. AKP ama özelikle Tayyip Erdoğan bulduğu her fırsatta hedef göstererek bir linç kampanyası başlatılıyor. Başlarına bir iş geldiğinde de korkudan yanlarında kimse olmuyor. Benzer durumu paralelci olduğunu iddia ederek tutuklanan gazetecilerde de gördük. Sol gazetecilere sürekli yapılan bu durumu hiç söylemiyorum biz alıştık hukuksuzluğa zaten…

Bu ülkede basına karşı işlenen cinayetlerin hiçbirisinin gerçek sorumluları  ortaya çıkarılıp yargılanmadı. Abdi İpekçi, Hrant Dink, Uğur Mumcu gibi. 

Bu kadar basın, medya, sosyal ağlar, televizyonlar yasaklanırken, tehdit edilirken, yalnızlaştırılırken ya da susturulurken ardından düşünmemiz gereken çok şey olduğunu görmek de gerekiyor. Bu iktidarın, devletin, Saray’ından başbakanına kadar görülmesini istemediği ne çok şeyi var.

Bu saldırıların ve gözdağının ardında ne olduğunu en çok saklayanlar bilir ama hiçbir şey gizli kalmıyor. Bu tarihsel bir gerçek. Eninde sonunda kirli çamaşırlar ortaya dökülür. Bir gün bu ilkede hukuk, yasa,  yargı olur ve temizlenir.  Bu durum aynı zamanda düşen AKP oyları biten başkanlık hevesi nedeniyle kirlenmiş politikalarla yol alınmayacağını ve artık önlenmeyen öfkenin salıverilmesi... Ve yine bu öfkenin nerelere kadar uzanacağının da ipuçları. Cizre de, Yüksekova’da, Siirt’te, Batman’da çocukları, kadınları, yaşlı sivilleri öldür; Batı’da haber alma özgürlüğünü kısıtla ve gazetecilere saldır… Sonumuz ve sonunuz hayırlı gözükmüyor. Yeni bir 12 Eylül ya da 12 Mart darbe hazırlığı mı diye düşündüren olayları yaşıyoruz.

Evet, muhalifler, gazeteciler yalnız ama daha da yalnız olan başbakan ve cumhurbaşkanı aslında.

Hürriyet’in o “Türkiye Türklerindir” ibaresini bir an önce kaldırması lazım yoksa iyice yalnızlaşacak. Çünkü o “Türkiye Türklerindir” diyenlerdir bu gün kendilerine saldıranlar. Görüntülerdeki hal ve tavırları polis karşısındaki rahatlıkları devletle işbirliği halleri bunu gösteriyor.

Ahmet Hakan'a geçmiş olsun. Umuyor ve diliyorum ki sırada başkaları yoktur ve umuyorum ki ben yanılıyorumdur.  


Etiketler:
İstihdam