25/12/2013 | Yazar: Yücel Öztürk

Erkek bir kadınla evlenmeyi düşünür teklifini yapar, aileler düşünür taşınır, ırklar renkler cinsler kokular tenler karşılaştırılır, ufak tefek sorunlar varsa görmezden gelinir sonra hoooppp haydin düğüne.

Toplum baskısı içinde en sinsisi evlilik. Ve de en bölücüsü, en yıkıcısı. Öyle bir virüs haline dönüştürülmüş ki evlilik, her kesimin her düşünce grubunun içine sızmayı başarmış. En “tutucusundan” en “aydınına” her telden insan kapmış virüsü sanki. Virüs dedimse öyle bildiğimiz virüslerden değil. Kendini ilk başta belli etmeyen bir virüs bu. İçine girdiği insandaki ilk etkisi “oh ne iyi ettim de aldım bu minnoş şeyi içime, zaten pek de sevimli bişey, minik minik gıdıklayıp keyif veriyor, besliyor ruhumu adeta. Hatta benim bir parçammış o da yeni bulmuşum o eksik parçayı şimdi tam oldum oh hamdım piştim oldum benden alası yok gelsin hayatın zevkleri süreyim sefasını. Sefam olsun herkes evlensin mesut olsunnnn heyhaaattt” olan garip bir virüs. Şimdi ilk etki böyle güçlü, gülünç mü demeliydim yoksa, olunca karşısında durması da biraz çetrefilli oluyor haliyle. Neyse şimdilik virüsün şekli şemalinden çok, ki şekli de gerçekten olabilir aslında bi düşündüm de şöyle yıldız gibi parlak ufak bir boncuk ucunda kurdela mesela arkasında da at kuyruğu, atıyorum hani olmaz a, ne diyoduk ha şeklinden çok etkileri ve etkileşimlerinden bahsedelim.
 
Etkileşim. Hmmm insanlar nasıl ilişki kuruyor evlilikle. Geleneksel bakış açısı daha çok dini temeller üzerine oturtulmuş bir erkek sahiplenmesi şeklinde gerçekleşmekte. Erkek bir kadınla evlenmeyi düşünür teklifini yapar, aileler düşünür taşınır, ırklar renkler cinsler kokular tenler karşılaştırılır, ufak tefek sorunlar varsa görmezden gelinir sonra hoooppp haydin düğüne. Biz düştük çukura sen de hoşgeldin partisi. Çok çılgın atar ama haaa. “Aaaa” der genç çiftler “ne güzel lan bi sürü insan bizi alkışlıyor, bizim için gelmiş zaten, ee bi de altın para mara takıyolar, attığım göbek de cabası, vay ben ne şanslı insanmışım a dostlar oh oh oynıym bari yandan yandan”. Avantajlar bununla da bitmez; düğünden sonra genç çiftimiz, hele de topluma uygun heteroseksist tek eşli, kapalı, hafif ahlaklı ağır meşrep, kadını hanım erkeği errrkek bir çiftse, toplumun dolayısıyla da “hayatın” (yani devletin artık, virüs girdi ya bedene) kendilerine sunduğu nimetlerin ardı arkası kesilmez. Ah bir mutluluk bir mutluluk. Ee madem bir mutluluk bir mutluluk bir hoş oluyor insan, eyleyelim biz de ancestor’larımızdan gördüğümüzü layıkıyle, demek varmış bir bildikleri, haydi o zaman hanım yapıverelim bir çocuk da katlansın mutluluklar. Bu böyle sürer gider. Devletin toplumu yeni bir aile kazanmış olurken, toplumun iki bireyi hapsedilir, hapsedildiklerini bilmeden hem de. Artık bu bireylerin yaptığı her şey devlet kontrolündedir. Cüzdanları bilem var. Otellere bilem girerler kalırlar. Sevişme izinleri de var nasılsa. Bu insanlar sağcı da olsa solcu da dinci de zenci de hapçı da otçu da sütçü de kapkaççı da olsa evlilik virüsü sayesinde özgürlüklerinin sınırları çizilmiştir. Üstelik bu kendi rızalarıyla olmuştur (olayın en acı kısmı bu, gözlerim doldu yemin ederim). Sınırları çizilmiştir çünkü aile denen egemen baskıcı yapıyı içselleştirmişlerdir. Sınırları zorlayamazlar artık, çok çok girdikleri fanusun camına yüzlerini dayayıp dışarıyı hüzünlü gözlerle izlerler. Bu da çok nadir olur. Çünkü fanusa yaklaşınca bile çevremizde bin polis görürüz. Zaten çoğu insan o sınırlara yaklaşmayı denemez. Bu insanlar, muhafazakâr liberal dinci sağcı kapitalist falan diye sınıflandırılır. Sol taraf cama yaklaşmaya yeltenenlerdir. Ama işte bi yere kadar yaklaşırken uyarılar gelmeye başlar. Gaipten sesler daha fazla gitme bre dürzü sen kimsin der. Biraz daha giderse bu komik uyarılar ciddileşerek bireye fanusun camının hiç de sağlam olmadığı çok kırılgan bir yapıya sahip olduğu ve ona dokunursa her an kırılabilceğini söyleyen tok bir ses tonuna dönüşür. Çok da inandırıcıdır. Öyle inandırıcıdır ki birey bunun kendi sesi olduğunu sanır(aha bu virüstür arkadaşlar). Eee o zaman bu sese kulak vereyim de geri döneyim zaten fanus kırmak bana mı düşmüş sıçmışım özgür iradeye denir ve başlanılan noktaya dönülür. Arada fantazim geldiğinden gene ufaktan yaklaşırım oraya denir. Ailenin çizmiş olduğu sınırlar dahilinde mutluluk oyununa başlanır.
Şimdi efendim evlilik çok kaba hatlarıyla budur. Çok kaba diyorum çünkü genel evlilik sınırlarının içinde katman katman mutluluk balonları vardır. Her evliliğin mutluluk balonu farklıdır. Etliye sütlüye dokunmamcılar en uzun süre dayanan ama yavaş yavaş şişen balonu alırlar. Hmmm böyle iyi ama bu da neymiş böylecilerin balonu daha büyüktür ama pek şişmez. Ay çok güzel bişey bucuların minik minik bi sürü balonu vardır şişirir şişirir patlatırlar patlattıkça yenisi gelir. Bu ne be kandırıldımcıların balonu ellerinden alınır ta ki ağlayıp emziğini geri isteyene kadar. Tamam hata ettik ama oldu bi kere böyle devam edip çözüm bulalımcıların balonu hemen şişer kocaman olur patlar, sonra gene hemen şişer. Sıçarım lan böyle işin içine ben yokum bu iştecilerin akıbetini bilemiyorum açıkçası. Yani işte bunun gibi çeşitlilik gösterir evlilik ana başlığı altındaki altyapılar. E peki bu balonlar nerden geliyor bilader gökten zembille mi iniyor diye soracaklar olacaktır. Evet efendim iniyor. Misal şöyle: toplum içinde itibar görmek bir balondur mesela, “aha bu da bizden” balonu. Buna “heyyoooo yalnızlık korkusundan sıyrıldım artık heyyyy” balonu da denir. Bu balon evlenen bireylerin tepesine default şekilde, yani lönk diye iniyor. Hazır şişmiş şişirmene bile gerek yok. Hatta çoğu zaman sen de içine giriyosun balonun, onun içinde yaşıyosun, aha fanus içinde fanus oldu. Artık daha zor çıkman.  Evli çiftlerin şişirdikleri balonlarsa işte düzenli ve de güvenli (!) seks, derli toplu yaşam (malum evlenmeyen dağıtır efendim, kendini de çevresini de. O dağıtma dönemine hiç kimse kendini arama, keşif gözüyle bakmaz, haliyle aşağılanır bu bireyler ve evlilik baskısı, ah pardon evlilik okları üzerine canice yöneltilir. Yöneltilmekle kalmaz sıkılır da canlarım. Vallahi sıkılır, çok acıtır. Her toplumun özel silahı var. Bizim toplumda bu ok değil de nasıl anlatsam... Hmmm toplum baskısı hmmm nasıl anlatsam… Böyle gerçekten bildiğimiz en basit anlamıyla baskı. Sanki yüksek basınçlı bi yere girmişsiniz gibi. Ciğerleriniz ve kalbiniz sıkışır. Ben buna benzer baskılar hissettiğim zamanlar canım hep daha çok çeker. Niye bilmiyorum acıdan zevk alıyorum belki de), ne diyodum. Evet dağıtır. Ha balon. Başka bilemediğim bi sürü balon vardır herhalde malum içinde değilim. Küçük sürpriz balonlar diye tahmin ediyorum ben bunları, insanı şaşırtan gülümseten bazı bazı, bazen de korkutup şaka şakaaaaa diyen şeker balonlar.
 
Bu az önce bahsettiğim baskı vardı ya. Efendim balonların şişirilme malzemesidir o. Ne ilginç değil mi? Aynı baskı kimine acı veriyor kimine “haz” (buna haz dedim ama yapay bir haz olduğu aşikardır umarım. Bu parantezi açtığıma göre artık umarım canım. Yani...) kimi de alıyor o baskıyı top yapıyor içine bok katıyor çamur katıyor bilin bakalım ne oluyor! Bu üçüncülerin ne yaptığını kimse bilmiyor. Kendileri de bazen kaptırıp gidiyorlar unutuyorlar ne yaptıklarını. Neyse efendim öyle işte balonlar ve baskı. Toplum baskısı. Birçok konuda hissedilir  bu baskı ama en temeli en yoğunu ailedir. Aileye karşı geldin mi aboooo salarlar dumanı acımadan(kim salıyo demeyin) çünkü ailedir o yahu. Devlet de odur, asker de mahkeme de yargıç da sermaye de düş de gerçek de. Her şey odur yani. Ondan kelli kurulmuştur toplumlar ve de sistemler. Git bi topluma ailelerin genel özelliklerine bak o ülkenin yönetim şeklinden tut pazarda armutun nasıl satıldığına kadar bütün seceresini çıkarırsın (abartmadım lan valla). Ailede erkeğin mi sözü geçer, hah o zaman ataerkildir toplum, yöneten sınıfta erkekler baskındır, hem sayıca ama daha önemlisi kafaca. Araya bi kaç kadın sıkıştırır hatta bu kuntizler bazen ki üstü kapatılsın düzenin ama yemezler cicim. Ha mesela ailede çocuklar ana babaya saygıda kusur etmiyor mu, offf çok fena asosyal apolitiktir halk. Ama öte yandan sesini yükseltmek isteyenlerin gücü  de yamandır. Onlardan o denli korkulur ki, amana yamana ilişmeyenler ordular oluşturur bu sesleri bastırmak için.
 
Böyle işte aile önemli hocam, o yüzden korunmalıdır. Hani yıkılırsa maazallah hafazanallah devlet de gider elden toplum da, biz de naapcağını bilmez halde dolanır dururuz ortalıkta deli deli. Aman ha offfff! O yüzden çok korkar devletler ailelerin bozulmasından. Batı dediğimiz o harkulade gelişmiş, modern, heves ettiğimiz yaşanılası yerlerde de bu böyledir. Bakmayın boşanma oranının çokluğuna. Bakmayın evlilik dışı çocukların bolluğuna ve de haklarına. Kafa aynıdır: “Yap bir çocuk sahiplen. Sahiplen… sa-hipp-len… bir insana sahiplen! Yoksa varlığın tehlikeye düşer. Sahiplen ona.” (bu cümleleri kim söylüyor cahit? Bilemedin cahit. Elbette ki içteki virüs!) evet a dostlar velhasıl aile böyle garip bir virüsü içerisinde taşıyan çok kompleks, gerçekten düşündüğümüzden çok daha kompleks, ve de çok tehlikeli bir yapıdır. Göz kamaştırırmış gibi yapıp kandırır içine alır. İçine girince çıkmak çok zaman ve emek ve yaşam sevincine mal olur, o yüzden en iyisi hiç girmemek  bu dereye. Zaten bulanık la girip naapcan. Gel ben seni şelalere götüriym. 

Etiketler:
İstihdam