21/06/2017 | Yazar: Ali Özbaş

‘Taş sürterek yaşanan orgazmın yerini sırta saplanan bıçağın kanırtılarak acının boşalmaya çevrildiği sevişmeler alıyor.’

“Taş sürterek yaşanan orgazmın yerini sırta saplanan bıçağın kanırtılarak acının boşalmaya çevrildiği sevişmeler alıyor.”

Kim Ki-Duk’u “Boş Ev-Bin-Jip” filmi ile tanıdım. Oldukça az diyalog içeren, Feyruz’un şarkıları ile içime işleyen bir filmdi. Ardından uluslararası camiada her filmiyle çıtayı yükseltmeye devam etti. Şüphesiz öncesinden beğenilen başarılı filmleri ile tanınmıştı sinema dünyasında, “Boş Ev” benim tanışma filmimdir. Derken “Moebius” ile hiç diyalog olmadan da film yapabileceğini, sesler, müzik ve hareketlerle hikâyesini anlatabileceğini gösterdi. Ancak bu hikâye o kadar uçta bir hikâye ki filmi hazmetmek herkesin harcı değil. Dolayısıyla eleştiriler de aynı şekilde uçlarda dolandı durdu. Hatta Kim Ki-Duk’un artık deliliğe doğru gittiğini söyleyenler de oldu. Mümkündür. Sanatçı dediğin illa ki deli olmalı, farklı görmeli, farklı bakmalı.

Bir evin içinde dolaşıyor kamera; çalmakta olan cep telefonu, bir adam, kahvaltısını eden bir yeniyetme delikanlı, sinirle şarabını yudumlayan kadın… Telefonun bir sevgiliden geldiğini, adamın karısını aldattığını ve kadının da bunu bildiğini anlıyoruz. Adamın aşığı ile buluşmasının ardından, kocasının ihanetine artık tahammül edemeyen kadın yataktaki kocasının yanına elinde bir bıçakla geliyor. Ondan intikamını penisini keserek almak niyetinde. Ancak koca atik davranıyor ve bunu gerçekleştiremiyor. Ancak kocasından intikamını alamamanın hıncını oğlunun penisini keserek çıkarıyor. Yeniden yerine dikilmesini engellemek için de çiğniyor. Muhtemelen kocasının penisini kesebilseydi seyirci “haketti şerefsiz” diyerek kadına içten bir selam çakıp alınan intikamın huzuruyla filmi izlemeye devam edecekti. Ancak oğulun penisini kesmesi ile büyük oranda seyircinin bir annenin öz oğluna bunu nasıl yapabildiği üstünden bir şok yaşadığına eminim. Zaten ardından filmin sonuna kadar da anne ekranda görülmüyor. Artık hikâye erkeklikleri alınmış erkekler üstünden ilerleyecektir.

Erkekliği, erkliği, birebir penisle örtüştürüyor. Onu kaybeden toplumsal erkekliğini de kaybediyor. Nitekim oğlan okulda tacize, sokakta şiddete uğruyor. Erkekliğini kabul ettirmek için tecavüzcü bir güruhla beraber davranmakla kalmıyor, kadınla birlikte oluyor görüntüsü de çiziyor. Tecavüze uğrayan kadınının tecavüzcüsünden intikamı da penisini kesmek ve sokağa atmak oluyor. Erkeklerin hayatlarını penislerinin doğrultusunda şekillendirdikleri gerçeğini düşününce, kesik penisi birbirlerinden almak için sokakta boğuşan iki genç erkeğin, penis bir arabanın lastiği altında kaldığı anda yaşadıkları yıkım oldukça anlamlı.

Baba ise kendi yüzünden erkekliğini kaybeden oğlunun durumundan dolayı suçluluk duyuyor ve acı çekiyor. İnternette sürekli penis nakli ile ilgili araştırmalar yapıyor. Niyeti kendi penisinin oğluna naklini sağlamak. Hem suçluluktan kurtulacak hem de neslinin devamı için umudu olacak. Ancak yığınla sorun var, yaş farkı sorun oluyor, başarılı olunamıyor, dolayısıyla hali hazırda mümkün değil nakil. Adam ısrarla takipte gelişmeleri…

Bu araştırmalar içindeyken bedenin ejeküle dışında da boşalabildiği üstüne yazılara rastlıyor. Acının boşalmanın benzeri bir his yarattığı iddia ediliyor. Örneğin ayağa sürtülen bir taş parçasının verdiği acının, sürtmeye devam edildiği takdirde bir süre sonra boşalma anındaki kasılmalara ve rahatlamaya yol açtığı belirtiliyor. Elbette sonrasında büyük bir acı kalmaya devam etmektedir.

Acının erotizmi üstünde devam ediyor film. Taş sürterek yaşanan orgazmın yerini sırta saplanan bıçağın kanırtılarak acının boşalmaya çevrildiği sevişmeler alıyor.

Sesler, gürültüler, minimal ama çok etkili bir müzik varken kimsenin ağzından sözcük çıkmıyor. Dolayısıyla hali hazırda konusu zorlu filmi izlemek herhangi bir sinema seyircisi için işkenceye dönüşebiliyor. Ancak sinemayı görsellik olarak görenlerin bu durumdan zevk alacağı da aşikâr. Hatta gerçekten hiç diyalog geçmedi mi diye kendi kendinize sorabilirsiniz bile, hemen her sahnede gördüklerinizin size çağrıştırdıkları, anlattıkları sonrası. Elbette diğer filmlerin çoğunda romantizmin hissedilir olduğunu düşünürsek, romantizmin esamesinin okunmadığı bu film Kim Ki-Duk severlerin bile kolay bir filmle karşı karşıya olmamalarına neden oluyor.

Genelinde her dakikasının nefes kestiği film yine nefes kesen bir finalle son buluyor. Sevdiğim bir yönetmenden hayran olduğum bir film olarak kaydediyorum Moebius’u. Ama herkese de tavsiye etmiyorum doğrusu.

Ali Özbaş'ın sinema yazılarının tamamına ulaşmak için burayı ziyaret edebilirsiniz.


Etiketler:
İstihdam