18/07/2017 | Yazar: Umut Erdem

Çocuğun bilme, büyüme arzusuna karşı bir şeyi bilmeme, büyümeme, zamanı durdurma arzusu çocuğa yerleştirilmeye çalışılır.

Cinselliğin anlatılmasından çok ne zaman ve nasıl olması gerektiğinin yasaklar çerçevesinde gösterildiği bir toplum ve zihniyet içinde cinselliğin ne olduğunu keşfetmek kolay ve özümsemesi hızlıca olabilecek bir şey değil. Cinsellik ne diye sorsalar, buna verilecek tek ve net bir yanıtımız olabilir mi bilmiyorum. Özellikle de cinselliğe seks pozitif, feminist ve queer bakış açısından bakıyor, kendi bedenimizden doğru onu tartışıyorsak. Hayatımızda pratik olarak var ya da yok olsun, seks yapmayı tercih edelim etmeyelim, isteyelim istemeyelim, cinselliği sadece bir seks yapma pratiği olarak almadığımızı hesaba katarsak cinselliğin attığımız adım, alıp verdiğimiz nefesle birlikte hep hayatımızda olduğuna şüphe yok, özellikle beden politikası üzerine kafa yoruyorsak.

Sahi cinsellik nedir? “Cinsellik sözcüğü modern anlamlarını 19. yy'ın ikinci yarısında geliştirdi ve birbirimizden etkilenmemizi sağlayan o gizemli özü hissettirecek, bir insanı diğerinden farklı kılan kişisel cinsel duygular anlamına gelmeye başladı.”1 Benim için, kolayca formülünün, göstereninin olduğu bir fenomen değildir cinsellik. Her cinsiyette, bedende, var oluşta farklı şekilde tezahür eder, bir kesinlik ve tutarlılık teminatı vermez. O yüzden tekrar tekrar keşiften, akıştan, yeni bir inşadan bahsedebiliriz, cinsellikten söz ederken.

Peki bize cinselliğin c'sini söylemekten utanan ebeveynlerimizin dünyaya gelme hikayemizi bizi leyleklerin getirdiğiyle özdeşleştirmesi gibi tepeden inme bir şey mi cinsellik? Yoksa tarihsel bir inşa ve süreçten mi bahsederiz? Cinsellik (Sexuality) kitabının yazarı Jeffrey Weeks, cinsellik tarihinin neyin tarihi olduğu sorusuna doğru dürüst konusu olmayan bir tarih olduğu cevabını verirken Robert Padgug'ın cinsellik tarihinin konusunun sürekli değiştiğini söylüyor. Cinselliği bir kategori olarak alıp ona tarihsel bir yaklaşım getiren Foucault ise cinselliğe “İktidarı kontrol altına tutmaya çalıştığı bir tür doğa olayı ve bilginin açığa çıkarmaya çalıştığı belirsiz bir alan olarak düşünülmemelidir. Cinsellik tarihi bir kurguya verilebilecek bir isimdir.”2 şeklinde bir yorum getirir. Yani cinsellik, bizim dışımızda gelişen bir doğa olayı değil toplumsal ve tarihi olarak kurgulanmış, düzenlenegelen, toplumsal kurumlar yoluyla inşa edilen güç ve çıkar doğrultusunda farklı şekillerde kurulan bir ilişki, uygulama ve faaliyetler dizisi.

Cinselliğin, beden, arzu, hazla uyum ve sabitlik içinde olmayan ilişkisi, genel ahlak, patriyarka ve heteronormativite yoluyla kültürel ve toplumsal olarak herkesin heteroseksüel ve natrans olduğu ön kabulüyle kan bağı ve üreme odaklı olarak düzenlenir. Cinselliğin çeşitli iktidar biçimleriyle kurgulanması, ikililiğe sabitlenmeye çalışılması sonucunda birtakım beden, yaşam, arzu ve fanteziler damgalanır ve kriminizalize edilir. Bu damgalanma ve kriminalize edilme durumu özellikle çocuklara yönelik cinsel istismar konusu gündeme geldiğinde yaşandığı dikkatimi çekiyor ve bu konunun ortaya çıkmasına zemin hazırlayan konunun cinselliği algılayış biçimimizle ilgili olarak çocukların cinselliğinin yok sayılması ve “çocuk” kategorisinin çok genelleyici ele alınması olduğunu düşünüyorum.

Hangi çocuktan al haberi?

Çocuk, görünüşte herkes için çok önemli görünen, korunması kollanması gereken, bir cam kırığı bile değmesin bedenine diye ümit edilip üstüne titrenilen bir insan grubu. Yasalar çerçevesinde “18 yaşından küçük herkes” diye tanımlanarak -kâğıt üzerinde- haklarının korunduğu, saklı tutulduğu çocukların “masumiyeti”ne zarar gelmesine karşı en eril, muhafazakâr, baskıcı insanın bile tepki verdiğini görebiliriz. Bu tepkinin kaynağında ortaklaşılan birtakım düşünceler vardır ama bu noktada düşünülmesi gereken soru: Çocuk dediğimizde ne anlıyoruz? Örnek vermek gerekirse; 4,8 ve 12 yaşlarındaki bireyleri masumiyet, ehliyet, sorumluluk ve faillik açısından aynı düzlemde değerlendirebiliyor muyuz? Çocukluk nerede başlıyor, nerede bitiyor?

Çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik olarak adlandırdığımız ve birbirinden keskin çizgilerle ayırdığımız 3 farklı bölüm var. Bu ayırma, yaşa göre kademelendirilerek yapılıyor. Cinsellik odak alınarak yapılan bu ayrımla, birbirinden ayrı kronolojik, mekânsal, geçici biyolojik ve psikolojik gelişim aşamaları doğrusal ve sıralı yaş kademelendirilmeleriyle sınırlandırılıyor. Çocukluk, cinsel kimliğin oluşturulmasıyla, ergenlik, buluğ çağı, cinsel fanteziler, erotik kimliğin ortaya çıkmasıyla, yetişkinlik de oturuşmuş ve sabit bir cinsel kimlikle örtüştürülüyor. Çocuk ve yetişkin şeklinde iki ve üzerlerine yüklenmiş birtakım rol ve özdeşleştirmelerle ikili kategorinin yaratımı yaş eksenli cinselliğin değerlendirilmesi sonucu oluyor. Tamamen yetişkin gözüyle ve cinselliğin genelleştirilmesiyle ele alınan çocuk cinselliği, “deneme”, “seks oyunu”, “gerçek” (yetişkin) cinselliğin olgunlaşmamış bir hali olarak tanımlanıyor, bu da çocuğun cinselliği, arzusu, fantezilerini görmezden gelmek demek oluyor. Çocuklar sadece heteroseksüel olarak, natrans ön kabulüyle yetiştirilmiyor, cinselliğe dair merakları, cinsellikleri yokmuş gibi büyütülüyorlar. Bahsi geçen bu süreçler arasında sonu olmayan bir etkileşim varken çocuk olmaya dair yüklenilen, değişmez, sabit olarak konumlandırılan “mağdur”, “savunmasız”, “masum”, “pasif”, “çabuk kandırılan” gibi sıfatlandırma ve kimlikler var.

Çocukların masum olduğuna dair inanışımız, çocuklara yönelik herhangi bir şiddet hikayesine karşı çok daha fazla “fanatik” boyutta tepki göstermemize yol açıyor. Birinin o masumiyete dokunması, yetişkinliğe adım atıp “bozulmuş” insan statüsünde yer almayan, pek de bir şey bilmediğinin iddia edildiği çocuk aslında 'en çılgınca şeyleri yapar ve söyler'3 çünkü merak ve keşif duyguları üst bir seviyededir. Freud bebek ve çocukluk döneminin merakın başlangıcı, kökeni olduğunu belirtir. Çünkü çocuklar bilmediklerine tutkundurlar, onların etkisiyle hareket ederler.

Bu tutku cinsellikle, cinselliğe duyulan merak, onu keşfetme tutkusuyla özdeşleştirilir. Freud, çocuğun kendi tinsel yaşantısını yoğun bir biçimde yaşadığını, organizmasında karman çorman olmuş cinsel içgüdülere ait unsurlar olduğunu söyler. Aslında Adam Philips'in belirttiği gibi çocuk ne çok masum ne de çatışmalardan muaftır. “Çocuğun” ehliyete, cinsel olgunluğa, bağımsızlığa sahip olmamasıyla lanetlenmiş gibi olduğunu söyler. Bu yüzden çocuk, büyüyüp çocuk olmaktan çıkıp cinsel ya da zihinsel bakımdan daha yeterli, becerikli olmayı arzular, diyebiliriz Freud'un teorisinden yararlanarak. “Bizler, tabiatımız (çocuk olarak özde) gereği cinselliğe ilgi duyarız, hatta cinsellik karşısında büyüleniriz ve sonra da uygarlık, bizi bu ilgiyi yeniden yaratmaya, kendimizi eğitebilir birer yaratık olarak yeniden yapılandırmaya davet eder.”4

Çocuklara en başından beri sağlıklı bir cinsel eğitim verilmez, onlara söz hakkı tanınmaz, hakları olan kişi olarak kabul edilmez, aksine cinsellik tabulaştırılarak, onun “masumiyet”ine zarar verileceği düşüncesiyle Pandora'nın kutusu'nın derinlerine konularak konuşulmayan, yasak bir alan olarak bırakılır çocuğun yaşamında; onun öğrenmesi gereken itaat etmektir. Çocuğun bilme, büyüme arzusuna karşı bir şeyi bilmeme, büyümeme, zamanı durdurma arzusu çocuğa yerleştirilmeye çalışılır. Bir taraftan çocuğun kendi incelikli teori yaratma uğraşısıyla nasıl yaşanacağı ve kim olunacağı konusundaki cinsel araştırmalarına atıldığında sözcüklerin olmadığı (çünkü sözcük medeniyet göstergesi, kültür inşasıdır) tutku dolu bir hayatı vardır. Ama kültürün işleviyle bu merak, öldürülmeye çalışılır. “Arzuların yönünü değiştirerek ve onları ikame ederek çocuk, olgunluğun, yaşama şansı daha yüksek kabul edilen doyumlarını güvence altına alma amacıyla hep bir şeylerden feragat etmektedir.”5

Çocuğun bu şekilde hazzını yasaklamak, onu itaate çağırmak, ancak bu şekilde onu büyüyeceğine inandırarak aslında onun belleğini silmeye zorlamak kendilerine yönelik oluşturulan hazların da yasaklanmasına, damgalanmasına, kriminalize edilmesine yol açar.

Büyük düşman: Pedofil   

Kuşaklararası cinselliğin güç ilişkisiyle kurulan bağlantısıyla yasaklandığı ve damgalandığı toplum ve kültürde pedofili özellikle çocuklara yönelik her tür şiddet ve istismarın değişmeyen, yegâne kaynağı olmuştur. Erken yaşta çocukların evlendirilmesi dahil olmak üzere çocuklara yönelik istismar, çocukların kaçırılması gibi vakalarda failler hep pedofil olarak yargılanmışlardır. “Çocuk evliliği değil pedofili”, “pedofil sapık”, “pedofil hasta”, “çocukları pedofillerden nasıl koruruz?” gibi ana başlıklarla pedofili, çocuklara yönelik istismarın tek kaynağı olarak gösterilmeye başlamıştır. Mücadele ettiğimiz şey pedofili, failler de pedofil halini almıştır.

Peki bu doğru bir çıkarım mı? Cinsel istismarı pedofiliyle eşlemek ve açıklamak ne gibi yanlışlara yol açar? Buradaki pozisyonum pedofiliyi savunmak, onun “masumiyetini” kanıtlamak değil. Yaşadığımız ülkedeki tüm pedofillerle görüşme yapmış, bu konuda uzman biri değilim ama yetişkin-çocuk arasındaki toplumsal ve kültürel güç ilişkilerini ve çocuk cinselliğini yok sayarak istismar ve şiddeti direkt pedofiliyle eşitlemek hem kolaycılık, hedef tahtasına belirli bir özelliğinden ötürü birini koyma keyfiyetine düşmek ve asıl toplumsal sorunu görmemektir bana göre.

Aslında çeşit bakımından birçok pedofili örneğiyle karşılaşma durumumuz varken cinselliği, çocuk cinselliğini konuşmadığımız için bunu hastalık, suç, sapıklık deyip tüm toplumsal, kültürel güç ilişkisi, iktidar ve hiyerarşi inşasını “patolojik” bir durumla ilintiliyoruz, zihniyetin değil “belirli” varoluşların ortadan kaldırılmasıyla sorunun çözüleceğine inanmış oluyoruz.

Oysa erken yaşta evlilikten bahsettiğimizde sorun toplumsal cinsiyete dayalı çocukların “savunmasızlığı”na yönelik yetişkin iktidarı, cinselliğin tahakküme dayalı şiddet aracı halini alması ve toplumda kabul görmüş “normal” maskülenliğin, hetero natrans erkek üstünlüğünden kaynaklıdır.

Şahika Yüksel, cinsel isteği, uyaranı, fantezisi çocuk olan kişilerin düşünce düzeyinde çocuk ve bebekleri arzulamasının suç olmadığını, genel olarak bunun hastalık olarak düşünülmediğini de söylerken6 Todd Nickerson, “Çocuklara cinsel ilgi duyduğunu itiraf etmek, gezegendeki en nefret edilen pozisyona sahip olmak anlamına gelir.” diyor7. Todd Nickerson, pedofillerin çocuklara cinsel ilgi duyan kişiler olduğunu, bu yüzden de güç ve tahakküm ilişkisi üzerinden tarifleyebileceğimiz çocuk istismarının yegâne kaynağı olarak gösterilmemesi gerektiğini, bir pedofilin çocuklara duyduğu hazzı illa hayata geçirmesi gerektiğine dair doğal bir neden bulunmadığını da söylüyor. Nickerson bazı pedofillerin çocuklarla cinsel deneyimler yaşadığını, bir kısmının ise yaşamadığını belirtiyor. Nickerson, pedofilinin genetik kaynaklı bir var oluş olabileceğinin ileri sürüldüğünü belirtiyor. Pek çok çocuk istismarcısının pedofili arzuları olmadığı da verili bilgiler arasında. Pedofilinin doğuştan olduğu kadar çevresel faktörlerden de kaynaklandığına yönelik tahminler olsa da Nickerson, bu varoluşun kişiden kişiye değişiklik göstermesiyle birlikte bu ikisinin kombinasyonu olabileceğini belirtiyor. 

Cinselliği konuşmadığımız gibi bunun hiyerarşi değerlerini belirleyip “iyi cinsellik”, “kötü cinsellik” sınıflandırması yaptığımız, “kötü cinselliği” direkt suç, hastalık, ahlaksızlıkla ilişkilendirip buna ceza kestiğimiz için, çocukların kendilerini korumaları üzerine onları bilinçlendirmek ve iktidar alanlarımızı sorgulayarak kendi sorumluluğumuzu yerine getirme üzerine düşünmediğimiz, yetişkin ve çocuk sınıflandırmasını masum-günahkar, güçlü-güçsüz gibi keskin, sabit ve genelleştirilmiş bir ikililik üzerine kurduğumuz için çocuklara yönelik şiddet ve istismar vakalarında olay ve faili değerlendirme noktasında atladığımız ve bu konuya yanlış bir şekilde yaklaştığımız açık.

Alice tavşan deliğinden aşağı düşünce...

Bu konu üzerine Lewis Carroll hakkında bir belgesel izledikten sonra kafa yormaya başlamıştım. Secret World of Lewis Carroll isimli bu belgesel, özet olarak kalem ismi Lewis Carroll olan Charles Lutwidge Dodgson'ın hayatından, Alice in Wonderland'i (Alice Harikalar Diyarı'nda) yazma sürecinden, Alice karakterinin yaratımına ilham olmuş gerçek Alice'den ve Carroll'ın Alice ile ilişkisinden bahseder. Belgeselde dikkatimi en çok çeken şey, Carroll'ın (bastırılmış) bir pedofil olabileceğine dair yürütülen spekülasyonların pek çok edebiyatçıyı ve tarihçiyi derinden etkilemesi. Carroll hakkında konuşan kimi izlesem, ya böyle bir şeyin mümkün olmadığını, yakıştıramadıklarını ya da iyi bir yazarın işte böyle de kötü bir insan olabileceğini söylüyordu.

Bir yazar, Carroll üzerine çalışan bir eleştirmen, Alice karakterine hayat veren Alice Liddel'ın torunu ve Carroll'ın yeğeninin konuştuğu belgeselde, Lewis Carroll'ın Alice'den ne kadar çok etkilendiğini, aralarında çok iyi bir arkadaşlık olduğunu ama Carroll'ın Alice ile onun diğer kardeşlerinden daha farklı bir ilişkilenme kurduğu hatta ona aşık olduğu ama kendisine bunu itiraf edemediğini Carroll'ın yeğeni ve Alice'in torunu sakınmadan paylaşıyorlardı. Yani belgeselde bir yandan Lewis Carroll'a, 7'den 70'e herkesi etkilemiş ama özellikle çocukların gönlünde taht kurmuş bir çocuk kitabı dizisi yazmış olması sebebiyle küçük bir kız çocuğuna cinsel ve/ya romantik bir çekim hissedebilme ihtimali kendisine yakıştırılamıyor, bu ihtimal direkt inkâr ediliyor ya da kendisi direkt “kötü” bir insan olarak damgalanıyordu. Yahut Carroll'ın Alice'e karşı hissettikleri, onunla kurduğu bağ romantikleştiriliyordu.

1850'lerin sonlarında, İngiltere'de 4 yaşında küçük bir kız çocuğuyla 24 yaşında genç bir adamın başlayan arkadaşlığından bahsediyoruz. Bir rahibin evinde rahibin 3 tane kızına matematik öğretmenliği yapan ama öğretmenliğinin yanı sıra çocuklara hikayeler anlatan, onlarla arkadaşlık kuran, başarılı bir fotoğrafçı ve hikâye anlatıcısı, anlatılanlara göre 10 yıla yakın sene boyunca 3 kız kardeşle de çok iyi anlaşır, onların fotoğrafını çekerek başlayan yakınlık, sandal gezintisinde anlatılan hikayelerle sürer. Alice'in anlatılan hikayelerin yazıya dökülmesi yönündeki teşvikiyle kitap halini alan Alice in Wonderland tamamlandığında artık arkadaşlıkları devam etmiyor olur çünkü Carroll bilinmeyen bir nedenden çalıştığı yerden sürülmüştür.

İkilinin ilişkisi hakkında bilgimizin sınırlı olması, hikayenin büyük çoğunluğuna Carroll'ın günlüğünden ve kaçıncı kuşak kişilerden duymuş olup Alice'in bu konu hakkında en küçük beyanıyla karşılaşmamış olmamız, bana aslında Carroll'ın Alice hakkında ne hissettiği ya da bu hissini eyleme döküp dökmediği konusunda bir fikir vermiyor. Ama eldeki verilerle Lewis Carroll çoktan günümüz koşullarından 1860 İngiltere'sine bakılarak ehliyeti olmayan bir çocuğa deli divane aşık, pedofili, hasta, istismarcı olarak damgalanabiliyor. Özellikle Lewis'in Alice'i çektiği ve ortaya çıktığında edebiyat dünyasında tartışmalara neden olan bu fotoğrafla Lewis Carroll'ın Alice'e duyduğu arzu “belgeleniyor.” Yıllar sonra ben bu fotoğrafı (aslında bunu kullanan kişinin bu fotoğrafın kaynağını bilmediğini tahmin ediyorum) feminist dergi Pazartesi'nin bir sayısında “çocuklara yönelik cinsel istismar” başlıklı bir yazı için kullanıldığını görmüştüm.

Bu fotoğrafın8 hikayesini kesin olarak bilmiyoruz. Sadece tahmin yürütebiliriz, ya hem Alice'in hem de ailesinin onayıyla çekilmiş bir fotoğraf yahut çocuğun zorlanmasıyla ortaya çıkmış bir fotoğraf. Ama fotoğraftaki çocuğun dış görünüşüne bakarak direkt Alice'in istismara uğradığını söyleyebilir miyiz ve fotoğrafın adını “çocuğa yönelik cinsel istismar” olarak koyabilir miyiz? Ve çok daha önemli bir soru, bu fotoğrafı çocuğa yönelik cinsel istismar dışa vurumu, bir temsil olarak da görüyorsak bunu kullanarak suçu ve yanlışı neden tekrar üretiyor oluruz?

Steven Angelides, özellikle radikal feministleri (feministlerin çocuk hakları konusunda feminist mücadeleyle hasır altı edilmeye çalışılan eylem ve zihniyeti ortaya çıkarması, verilen mücadele, yürütülen kampanyaları görmezden gelmeyerek) cinsiyete dayalı normatif bir güç dinamiği öne sürdükleri için eleştirir. Eşitsizlik ve güç farklılıklarıyla kurgulanmamış cinsellik tahayyülünü, insanlar arasındaki cinsel ve birbirlerine maruz kaldıkları ilişki dinamiğini yanlış anlamalarını eleştirir. Bütün insan ilişkilerinin özünde eşitsizlik olduğunu öne sürerek çocuk-sömürülen, yetişkin-sömüren ikiliğinin sabit hale getirilmesinin tüm yetişkin-çocuk etkileşimlerine yansıyabileceğini, bu doğrultuda hiçbir yetişkin-çocuk ilişkisinin etik olmamasıyla sonuçlanacağını belirtir9.

Sonuç

Çocuklara cinsel istismar konusunda argüman üretmek ve bir mücadele örgütlemek için ses getiren ve verimli  kampanyalar ile çalışmalar üretildiğini belirterek Sezar'ın hakkını Sezar'a (aslında Sezar değil de bunun yerine Hypatia demeyi daha tercih ederim) teslim etmek isterim. Fakat çocukları korumak, çocuğa yönelik şiddet ve cinsel istismarın iktidar ve hiyerarşi kaynaklı olmasından sebep değişime kendimizden başlamamız gerektiği, çocukları bedensel söz haklarının olduğu konusunda bilinçlendirmemiz gerektiği gerçeğinin yanı sıra genelleştirilen ve derinleştirilmeyen “çocuk” kategorisi üzerinden söz üretmenin çocuklara daha çok zarar vereceğini düşünüyorum. Bu genelleştirmeler, sabit hale getirilen ikililikler, mağdurlaştırma politikası, çocukların onay verme yetisi ve ehliyeti üzerine düşünmemenin, çocukları odaktan çıkarmamıza yol açtığı fikrindeyim. Bu şekilde “belirli” insanlar sapık, hasta olarak toplum dışına itilmesi gerekirken çocukların da başka bir noktadan toplumdan izole edilmesi gerektiği sonucuna varılıyor. Çocukların bedensel söz hakları üzerine düşünürken keskin ikililikler ve genellemeleri öne sürmekten başka yapabileceğimiz daha etkili feminist queer direniş örneklerine kafa yormanın zamanı geldi.

*Bu yazı ilk olarak Kaos GL dergisinin "Çocuk" temalı 154. sayısında yayınlanmıştır.

Kaynak:

Yasak Olmayan Hazlar, Phillips, Adam, Metis Yayınları

Rubin, Gayle Thinking Sex: Notes for a Radical Theory of the Politics of Sexuality

http://www.documentaryarea.com/player.php?title=The%20Secret%20World%20of%20Lewis%20Carroll

http://nytlive.nytimes.com/womenintheworld/2015/07/01/who-was-the-real-alice-behind-lewis-carrolls-alice-in-wonderland/

http://www.historytoday.com/richard-cavendish/alice-wonderland-story-first-told

https://theconversation.com/alice-in-wonderland-at-150-why-fantasy-stories-about-girls-transcend-time-49739

http://www.bbc.co.uk/oxford/content/articles/2009/05/21/alice_feature.shtml

http://www.biography.com/people/lewis-carroll-9239598

https://www.morcati.org.tr/tr/241-cocuk-istismari-erken-yasta-evlendirilme-ve-pedofiliyle-savas-uzerine-bir-yazi

http://cinselsiddetlemucadele.org/

 


1Cinsellik, Bir Kavramın Anatomisi, Weeks,  Jeffrey, Everest Yayınları, syf. 13

2A.g.e syf. 23-24

3Kreşteki Yabani, Phillips, Adam, syf. 15

4A.g.e syf. 34

5A.g.e syf. 42

6Şahika Yüksel'in Selin Ongun'la konu üzerine yaptığı röp. İçin bknz: http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/509384/_Pandoranin_kutusu_acildi__Diyanet_ile_bakanlik_sessiz_.html

7Todd Nickerson bir pedofil. Ayrıca Virtuous Pedophiles (Erdemli Pedofiller) isimli forumun moderatörü. Pedofil olmak üzerine yazdığı yazı için bknz: http://www.alternet.org/authors/todd-nickerson-0

8The Secret World of Lewis Carroll isimli belgeselde konuşan The Story of Alice (Alice'in Hikayesi)'in yazarı Robert-Douglas Fairhust, fotoğrafın pek çok izleyici için sadece bir çocuğun kamera karşısına geçtiği bir eserden çok, cinsellik içeriyormuş gibi göründüğünü belirtiyor. Ama Viktorya çağındaki kişiler için aynı etkiyi uyandırmamış olduğunu düşünüyor. Hatta bunun orta sınıf birinin yer aldığı, standart bir parça olduğunu dile getiriyor. Fakat bir yandan da görüşü, bakışların neyi ima ettiğine dair belirsiz olduğu yönünde.

9“Feminism, Child Sexual Abuse and The Erasure of Child Sexuality”


Etiketler:
İstihdam