01/07/2014 | Yazar: Buğra Tokmakoğlu
Ablamla birlikte ellerimizde gökkuşağı bayrakları ve pankartlarımızla yürüyüş anonsunun verileceği anı beklerken, içten içe kavuran güneşi kendimizi coşkuya teslim ederek unuttuk.
İstanbul Beyoğlu’nda bu yıl 12. kez düzenlenen LGBTİ (lezbiyen, gay, biseksüel, trans ve interseks) Onur Yürüyüşü, resmî rakamlara göre 70 bini aşkın insanın bir araya getirdi.
Muhafazakârlaşmaya, tek tipleşmeye ve hoşgörüsüzlüğe sürüklenen Türkiye’ye hep bir ağızdan, dur demek isteyenlerin İstiklal Caddesi’ni doldurduğu yürüyüş genci yaşlısı, çoluk çocuk önyargısız bireylerin önyargıları kırma mücadelesine sahne oldu.
Polisin TOMA’lı engeline ve teyakkuzdaki bekleyişinin yarattığı gerginlik içerisinde kimse heyecanını ve gülümsemesini kaybetmezken, caddenin her iki yanındaki dükkânlarda çalışanların cep telefonlarıyla geleni geçeni görüntülemeye çalışması şaşırttı.
Öte yandan bazı kafe ve siyasi parti örgütlerinin pencere ve balkonlarından ise alkışlı ve bayraklı destekler geldi.
Yaratıcı slogan, dans ve şovlarla işin eğlence boyutunun da unutulmadığı yürüyüşte Türkiye’nin dört bir yanından desteğe gelenlerin yanı sıra İstanbul’da tatil yapan turistlerin sayısı da azımsanmayacak kadardı.
Ayrımcılığa dur demek isteyenlerin hiçbir fark gözetmeden omuz omuza yürüdüğü İstiklal’deki coşku tüyleri diken diken ederken, sosyal medyada verilen birlik ve beraberlik mesajları da Türkiye’de düşüncelerin olgunlaşmaya başladığının görülmesi açısından önemli bir fırsat oldu diye düşünüyorum.
Sıcak hava
Fransız Kültür Merkezi’nin önünde kalabalığın arasında ablamla birlikte ellerimizde gökkuşağı bayrakları ve pankartlarımızla yürüyüş anonsunun verileceği anı beklerken, içten içe kavuran güneşi kendimizi coşkuya teslim ederek unuttuk.
İzmir’den, Adana’dan, Ankara’dan onca zamandır göremediğim birçok arkadaşımla karşılaştığım alanda kalabalıktan dolayı birbirimize ancak uzaktan selam verdik. Anı anına Twitter ve Facebook paylaşımlarıyla onca selam veremediğim tanıdığın da yürüyüşün bir noktasında olduğunu fark ederek mutlu oldum.
“Eşcinsel sanılma” korkusuna kendini kaptıran birçok heteroseksüelin yer almayı aklının ucundan bile geçirmediği yürüyüşte tüm önyargılı insanlara rağmen bulunan ve destekleyenleri görünce umutlandık hep beraber.
Sosyal medyada en çok paylaşılan sözde ifade edildiği gibi: “LGBTİ’lere destek vermek için illa LGBTİ birey olmak gerekmediği gibi, hayvan haklarını savunmak için de illa hayvan olmak gerekmiyor”
Bir başka dünya
Taksim Meydan’dan Galatasaray Lisesi’ne 2 saati aşkın bir sürede ulaştıktan sonra sıcak ve kalabalığa dayanamayarak Nevizade’nin girişinde soluklanmak üzere beklemeye koyulduk.
Yürüyüşün kalabalığından sıyrılmaya ve bizimle buluşmak üzere bulunduğumuz noktaya gelecek olan arkadaşı beklerken çevrede gözlerinin önünden oluk oluk geçen insan kalabalığını hayretli gözlerle izleyen esnafın kendi arasında yaptığı konuşmaya şahit olmak zorunda kaldık.
Elimizdeki gökkuşağı bayrağını da gördükten sonra iyice celallenen esnafın, “Ramazan Ramazan yaptıklarına bak…” yakınmalarıyla başlayan diyalogu kan donduracak cinstendi…
El kol koordinasyonu sağlamaktan uzak tarzıyla kendince, yürüyüşe katılanlarla aralıksız dalga geçen insan evladını dinledikçe asabım bozuldu.
Elleriyle ayağını tutarak “Ay ayakkabımın topuğu kırıldı” diyerek dalga geçen şahıs hemen ardından bombayı diğer esnafa doğru patlattı: “Abi bunları CHP organize ediyor. Gezi olaylarında filan şahit olduk. Bunlar bir anda ortaya çıkıyor. Arkalarında yine CHP var bence.”
Daha muhafazakâr ve dini referansı ve yaşı yüksek olan esnaf ise, “Bunların hepsi İstanbul’dan olamaz. Tamam, çok olduklarını biliyorduk da bu kadarını bilmiyorduk. Sağdan soldan toplanıp gelmiş bunlar. Ramazan Ramazan, tövbe tövbe. Allah ıslah etsin hepsini!”
Bütün bu nefret dolu sözcükler ağızdan çıkarken göz göze gelmeye özellikle dikkat ettiğim insanlarda en küçük bir değişikliğin olmaması beni iyice gererken, kapalı zihinlerin açılması için olan umudumdan taviz vermeden sakinliğimi koruyorum.
Eleştiri ve konuşma gibi durumlarda sonuna kadar gitmeyi alışkanlık haline getiren bir milletin anlamaya ve düşünmeye gelince sınıfta neden kaldığını bir kez daha anlıyorum…
Etiketler: