19/08/2016 | Yazar: Görkem Ulumeriç

İnsanlara bunları yaşatıp, sonra bedenlerini ateşe veriyoruz. Koskoca Türkiye olarak bir orta çağ toplumu muyuz? Ne yazık ki bir utanç tablosuyla karşı karşıyayız.

Hande Kader… 23 yaşında pırıl pırıl bir genç bir trans kadın kaçırılıyor, işkence görüyor, defalarca tecavüze uğruyor  ve tanınmayacak derecede yakılmış bedeni yol kenarına atılıyor.

Hande’nin öldürülmesi ile LGBTİ+’ler olarak yıkıldık. İçinde azıcık vicdan olan insanların da haberleri okudukça kahrolduğunu görüyoruz. Fotoğraflarına, güzel yüzüne baktıkça, hayat dolu ve zaman zaman hayata meydan okuyan görüntülerini izledikçe daha da kahroluyoruz. Geçtiğimiz yıl İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşü’nde, polis saldırısı altında çekilmiş görüntülerin birinde Hande feryat ediyor: “Çekiyorsunuz ama yayınlamıyorsunuz, kimse bizim sesimizi duymuyor!”

Sarsıldığımız ilk cinayet Hande’ninki değil. Basında yıllardır, bitmek bilmeden, trans cinayetlerine, transların maruz kaldığı kötü muameleye şahit oluyoruz. Transgender Europe’un raporuna göre Türkiye, trans cinayetlerinde Avrupa’da 1’inci, dünyada ise 9’uncu sırada. Ocak 2008 ile Nisan 2016 tarihlerini kapsayan raporda 43 trans cinayeti yer alıyor. Bunlar Türkiye’deki LGBTİ+ derneklerinin tespit ettiği yani haber aldığı cinayetleri kapsıyor. Mağdurların hayatlarına mercek tuttuğumuzda çok sayıda acı hikayeye, ayrımcılığa, ciddi hak ihlallerine rastlıyoruz. Cinsiyet kimliğinin tanınmaması, aile içi şiddet, çocuk yaşta aile evinden atılma ve çocuk istismarı, okuldan atılma, dışlanma, akran zorbalığı ve eğitim hakkından yararlanamama, ev bulamama, sokakta yaşama ve barınma hakkının ihlali, iş bulamama, seks işçiliğine itilme ve çalışma hakkının ihlali, sağlık hizmetlerinde ayrımcılığa uğrama ve sağlık hakkının ihlali, sayısız taciz ve tecavüz vakası, polis şiddeti, hayatın her alanında şiddet…

İnsanlara bunları yaşatıp, sonra bedenlerini ateşe veriyoruz. Koskoca Türkiye olarak bir orta çağ toplumu muyuz? Ne yazık ki bir utanç tablosuyla karşı karşıyayız.

Ülkeyi bu utançtan, masum insanları bu acılardan kurtarmaya yarayacak bir şey var. Gelin hep beraber bu soruyu soralım: Tüm bunlar yaşanıyorken devlet ne yapıyor?

Fotoğraf: Şener Yılmaz Aslan / MOKU

Latin Amerika’dan Avrupa’ya, Asya’ya ve dahi Afrika’ya birçok devlet bu konuda uzun yıllardır giderek ciddileşen çalışmalar yürütüyor. Oysa Türkiye, bu alanda dünya haritasında kara bir leke. Daha acısı ülkemizin kalpsiz yöneticileri de bu durumun farkında. Çünkü her kıtadan sayısız ülke, sayısız kez bu utancı diplomatik bir dille kendilerinin yüzlerine vuruyor. Olanlar tüm dünyanın gözü önünde yaşanıyor.

Devlet ne yapıyor? Katilleri yakalıyor. Peki ya sonra? Burada bitti mi? Hayır. Devlet ne yapmalı?

Devletin pozitif yükümlülükleri vardır. Yani, devlet vatandaşların yaşamlarını, vücut bütünlüklerini korumak, haklarından eşit derecede faydalanmaları ve eşitliğin geliştirilmesini için harekete geçmek zorundadır. Hukuki olaylar, bilimsel araştırmalar, akademik görüş ve LGBTİ+ hareketinin ifade ettikleri dikkate alındığında, LGBTİ+ bireyler hayatın her alanında ve hatta yaşamanın kendisi gibi en temel bir hakta ayrımcılığa uğramaktadır. Devlet, LGBTİ+ vatandaşlarını korumak, toplumda eşitliği geliştirmek ve tesis etmek adına mevcut tüm kanallarını ve medyayı kullanarak ayrımcılıkla, eşitsizlikle, nefretle mücadele etmek zorundadır. Bu alanda bizzat imzaladığı uluslararası sözleşmeler gereği de harekete geçmek zorundadır. Toplumun var olan eşitsizliği minimuma indirmek için elinden geleni yapmakla yükümlüdür.

Devletin kurumları, çeşitli mekanizmaları harekete geçirmesi, sahip olduğu kanalları bu alanda kullanması için iç hukukta meşru bir zemin de yaratılmalıdır. Çalışma, barınma, eğitim, sağlık,  ve yaşama haklarında adımlar atılması için bu anayasal dayanak gereklidir. Anayasada LGBTİ+’ler yer almalıdır. Anayasanın eşitliği tanımlayan ve pozitif yükümlülükleri de gösteren 10’uncu maddesine “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği” ibareleri eklenmelidir.

Siyasi görüş fark etmeksizin tüm partiler temel bir insan hakkı olan bu alanda uzlaşmalı, acilen harekete geçmelidir. Kültürümüze, hoşgörü ve birlikte yaşam geleneğimize, kent hayatımıza uygun olan, insani olan budur.


Etiketler:
nefret