09/11/2013 | Yazar: Qajo Yıldırım

O paylaşılan sözde isyankâr fotoğraflarda gözlemlenen; yemeği servis eden kadının, çamaşırı asan kadının, evini toplamaktan aciz erklerin çırpınışları değil midir?

“Selam, adım Simone, 21 yaşındayım. Benimle hep dalga geçtiler. Hayat gerçekten zor.” (Eğitimde Homofobi İtalya’da İntihara Yol Açtı, kaosGL.org)

Bir selam da benden. Adımın bir önemi yok. Nasılsa onu dahi ben seçmedim. Ya da söylesem, söyleseydik ibne demeyecek miydiniz? Daha mı kolay olacaktı hayat. Belli ki olmamış, olmuyor. Tıpkı isimlerini değiştirseler bile sonları aynı olan trans cinayetlerinin özneleri gibi. Aşireti, soyadı kirlenmesin diye öldürülen Ahmet Yıldız gibi. Örnekler, örnekler, örnekler… Arşivlere sığmayan örnekler. Dünyaya da sığamadılar. Diyarbakır’a sığamayan leopar misali gittiler.
 
Gitmek ya da gitmeyi becerebilmek yerine daldan dala şehir, okul değiştiren, her seferinde adeta turnusol misali şortumla rahat gezebileceğim yer arayan, ne hikmetse İtalya’yı bile gözüne kestirmiş bana çok tanıdık bir karakter Simone. O gitti, gidebildi. Bense kaçmakla meşgulüm, yakalanana kadar. Roma’nın bu topraklardan giderken bıraktığı az şeyden biri olsa gerek bu, içten içe var olan ötekileştirme, hükmetme çabası.
 
Son birkaç gündür de pek sevgili başbakanımızın (benim değil belki ama “biz”im başbakanımız) “kızlı-erkekli” söylemleri üzerine atarlanan muhaliflerimiz mevcut.
 
Sorabiliriz onlara; kızlı-erkekli kamusal seksin dahi dönebildiği Avrupa’da bir eşcinsel, baskılar sonucu intihar edebiliyorsa, sahiden sorun aynı cinsin birlikte kalabilmesi midir? O paylaşılan sözde isyankâr fotoğraflarda gözlemlenen; yemeği servis eden kadının, çamaşırı asan kadının, evini toplamaktan aciz erklerin çırpınışları değil midir diye?
 
Desteklemek bir yana, aksine mutluluk içinde bu trajediyi ve tepkilerini izliyorum. LGBTİ (lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks) camiasının içinde bulunduğu heteroseksist düzene hoşgeldikleri içindir, bu buruk sevincim.
 
Nasıl ki Erdoğan, toplumun geneline baktığımızda gayet yerleşmiş düzene uygun söylemlerde bulunduysa bugüne kadar, şu anda isyanlarda takılan tayfamızdan asıl beklentim işin derininde yatan, gelinen noktaya sebep olan noktalara bir el atmaları, hazır buralara kadar gelmişlerken. Misal, haremlik-selamlık uygulamasına karşı çıkan erkeklerimiz en son ne zaman herhangi bir ev işi yaptıklarını düşünseler? En son ne zaman renkli ya da kendince moda olan bir kıyafeti giymiş hemcinsine tuhaf bakışlar attıklarını? Eşcinsel diye etiketlediği kişileri gördüğünde verdikleri maço tepkileri? Beğendiği bedenin trans olması durumunda geri çekilişlerini? Ya da tersi, tepki koyan kadınlarımız, kaçı bugüne kadar tüylerini kendi beğenileri için aldı? Kaçı hemcinsini daha açık ya da daha kapalı giyindiği için dışlamadı?
 
Kaç kadın ya da erkek; ailesinden birisinin LGBTİ olmasını kabul ediyor bu toplumda koşulsuzca? Çok eşli olmasını, orospu (seks işçisi) olmasını, piç olmasını kabul ediyor? Bu sorulara yanıt, ne yazık ki, şu anki isyanlarınızı anlamlı bulabileceğim ölçüde değil. Söylem değişse bile bu toplumun ahlakı öylesine genel öylesine yerleşik ve samimiyetsiz ki ve hatta tüm dünyanın Simone örneğinde olduğu gibi, ne başbakanın söyledikleri herhangi bir tepki doğuruyor bende, ne de gördüğüm salt muhalefet odaklı içi boş ayaklanmalar.
 
Yukarıda leopar demişken o konuyu da anmadan edemeyeceğim; leopar ender bir tür olunca ya da kesilen kurbanlar gözünüzün önünde olunca sızlanan vicdanlar; huzur için oltasını balıklara takarken, zevk için kuzuları keserken neredeler acaba?
 
Tüm bu hayvan yahut insan vahşetinin iktidar sorunu, hükmetmekte direnişimizin neticesi, fütursuz tüketişimizin, büyüme arzumuzun getirisi olabileceğini ne zaman görebileceğiz? İlla birileri daha da ileri gidip topyekûn yasaklara, ayrıştırmaya başladığında mı? Hoş o vakit bile sorunun kaynağını idrak edebildiğimiz tartışılır.  

Etiketler:
nefret