14/11/2009 | Yazar: Anıl Alacaoğlu

Gizli saklı da olsa kendi gerçekliğini yaşamak için başkalarıyla beraber olan eşcinseller için sadakatsiz denilebilir mi gerçekten?

Gizli saklı da olsa kendi gerçekliğini yaşamak için başkalarıyla beraber olan eşcinseller için sadakatsiz denilebilir mi gerçekten? Yoksa bu durumda yapılabilecek asıl sadakatsizlik kendini yok saymak mıdır? 

Anna Karenina 19. Yüzyılda yazılmış olmasına rağmen bugün bile hâlâ en iyi romanlardan biri kuşkusuz. Sadece roman olarak bakıldığında kusursuz olduğu bile söylenebilir fakat Tolstoy’un ahlakçılığına takılmamak, en azından benim gibi akla gelebilecek tüm kavramları sorgulamaktan kaçınmayan hatta bunu hayati bir görevmiş gibi yapan biri için pek mümkün değil. Kocasını aldatan en ünlü roman karakteri Anna Karenina’ya Tolstoy’un kestiği ceza ağır. Onu intihara sürükleyen süreci yazarken zevk almış olmalı. Çünkü onun için bir ders niteliği taşıyan bir hikâye bu, hatta bazı söylentilere göre bu romanı yazarak karısı, hizmetçisi, çocuklarının annesi ve daha çok dadısı olan Sofya’ya gözdağı vermiş bile olabilir. Zira Sofya bir düzineyi aşkın çocuğu doğurup, büyütmekten başka bir şey yapamadığından ve Tolstoy da karısıyla yeterince zaman geçiremediğinden Sofya’nın mutluluğu başka bir yerlerde arama ihtimali düşer aklına. Yine de sadakatsizlik insanı intihara kadar sürükler gibi bir çıkarım yapmak da çok basit olmuyor çünkü asıl sebep vicdan azabından ziyade Anna’nın kıskançlık krizleri gibi algılanabiliyor.
 
Asıl aklıma takılan şey, Anna’nın gerçekten kocasını aldatıp aldatmadığıydı. Çünkü bir sebepten ötürü ki bu sebeplerin arasında aşk yok, evlenmiş ya da evlendirilmiş birinin başkalarıyla beraber olsa bile onu aldatabileceğinden pek emin değilim. İnsan sevdiğini aldatabilir, çünkü bir sözü tutmamış olmak için önce bir söz vermek gerekir. Mantıksal çıkarımlarla sen bir söz vermiş sayılsan bile bu söz kalbi bağlamaz. O yüzden insan ancak sevdiğini aldatabilir. Kalp çelişik şeyler yaparsa ancak bunun adı aldatmak olabilir. Böyle bakınca olaya tabii ki ilk aklıma gelen yine bir sebepten ve bu sebeplerin içinde de yine aşk yok, evlenmiş, evlendirilmiş eşcinsel kadın ve erkekler oluyor. Gizli saklı da olsa kendi gerçekliğini yaşamak için başkalarıyla beraber olan eşcinseller için sadakatsiz denilebilir mi gerçekten? Yoksa bu durumda yapılabilecek asıl sadakatsizlik kendini yok saymak mıdır?
 
Benim bu konudaki düşüncem gayet net. İnsan sadece tamamen özgür iradesiyle aldığı kararlardan sorumludur. Dolayısıyla evlendirildiği birini pratikte öyle olmasa da gerçekte aldatmış olmaz, olamaz. Evet, ortada bariz bir sadakatsizlik, hiç düşünmeden edilmiş, kimsenin içini sızlatmayan bir ihanet vardır. Ama bunun failini aramaya kalkıştığınızda bir kişiyle karşılaşmazsınız.
 
İnsanları yargılamak çok kolaydır, bu yüzden Tolstoy’un yazarken muhtemelen en az zorlandığı kısım kitabın sonudur. Birilerine çıkıp sen sadakatsizsin demek çok kolaydır ama o insanın nelerden sorumlu olduğu ve yaptıklarının o sorumluluklara dâhil olup olmadığı cevaplanması en zor sorudur.
 
Bir gün bütün imzaların kalpten geldiği için atıldığı bir dünyaya dönüşürse burası o zaman sadakatsizlik yeniden tartışılabilir ama o zamana kadar bunun adı Anne Karenina sadakatsizliği olarak anılsın ve söz konusu kişi hariç herkes yargılansın. 

Etiketler:
nefret