14/04/2014 | Yazar: Hasbiye Ercan

Çünkü ‘insan evrende bedeni kadar değil, gönlü kadar yer kaplıyordu.’

Kızmıyorum anneme. Bilmiyordu çünkü küçük kızının eşcinsel olduğunu. Ne zaman çocukluğum aklına gelse sitem ediyordu bu yüzden: “Senin için aldığım kırmızı eteği hiç giymedin. Bir kere zorla giydirmiştim ve sen o gün evden dışarı hiç çıkmamıştın.” Bu sözleri her duyduğumda kötü hissederdim kendimi. Çünkü durum etek giymeyi sevmiyor olmak kadar basit değildi. Makyaj yapmayı, süslenmeyi, bir erkeğin elimi tutmasını, her şeyden önemlisi kız bedenimi de sevmiyordum. İnanılmaz derecedeki kötü kokuya bile zamanla alışıyordu insan. Ama ben kendi bedenime alışamıyordum...
 
İnsan kendine alışamadıkça kalabalıkları çoğaltıyordu gözünde. Diğer insanlar okyanustu, ben de içindeki küçük bir balık! Her an birileri üzerime ağ atacak gibi geliyordu. Kendim gibi davranamıyordum bu yüzden. Çevremdekilerin beni görmek istedikleri gibi süslüyordum dışımı. Böyle yapınca da bedenim ruhumda eğreti kalıyordu. Yakıştıramıyordum bunu kendime. Yaratılışıma aykırı bir şekilde yaşıyor, Allah’ın içime koymuş olduğu hisleri yok sayıyordum. Okyanuslar çoğalıyor ve ben dibe batıyordum. En dibe...
 

Dibi görünce kaybedeceği bir şey de kalmıyor insanın. Hislerimi, gönlümü uyuşturmuştum. Herkesle aynı görünüşe sahip olacağım diye duygularımı yok saymıştım. Bu durum çok canımı acıtıyordu. Çünkü “insan evrende bedeni kadar değil, gönlü kadar yer kaplıyordu.” Kendime olan inancımı arttıran bir sözdü bu. Bedenden ibaret değildim ben. İnsanların ne düşündüğünü çok önemsemiyordum artık. Gönlümden geldiği gibi davranacaktım bu yüzden. Olduğum gibi, hissettiğim gibi... Çünkü hiç dolmamıştı benimle o eteğin içi! 


Etiketler:
İstihdam