26/05/2017 | Yazar: Funda Şenol Cantek
Apaçi Gızlar, ’bir bedende tek cinsiyet barınmaz’ diye fısıldıyor bize.
Apaçi Gızlar, 'bir bedende tek cinsiyet barınmaz' diye fısıldıyor bize.
Ankara'nın neresi olduğu belirsiz kenar mahallesinde geçiyor oyun. Size hiç benzemeyen, dört genç kadın ve bir biyolojik erkeğin yaşadıkları mahalle burası. Kendisine Döndü denmesini isteyen, "karı gibi" olduğu için mahallenin abilerinden dayak yiyen bir erkek ama o. Anladınız, cinsel kimlikler ve yönelimleri de sorgulamamızı istiyor Apaçi Gızlar.
İsmetpaşa’daki gündüz pavyonlarını bilir misiniz? Yoksa, İsmetpaşa’yı da mı bilmiyorsunuz? Haklısınız tabii. Gökçek tarafından çöküntü bölgesi ilan edileli çok oldu. Tabii ki rant kaynağı olduğu için. Ankara’nın mekansal dokusunun önemli bir ilmeğiydi İsmetpaşa. Bir yanda mihrabı yerinde ahir zaman konakları, diğer yanda pavyonlar, gece kulüpleri, kahvehaneler, oteller… Birçok kültürel katman, kolektif belleği inşa eden birçok tuğla bir arada. Hacı Bayram’la sırt sırta olması en büyük talihsizliği olsa gerek. Hacı Bayram Sünni Müslümanlığın çekim alanı olarak yeniden cazibe merkezi haline getirilirken, Hacı Bayram türbesinin yanı başındaki Augustus Tapınağı görünmez kılınırken, üvey evlat olarak kapının önüne koyuluverdi İsmetpaşa. Ahlaki çöküntü, yozluk, suça meyildi evden atılmasına sebep!
Yakın zamana kadar şöyle bir içinden geçtiğinizde kulağınıza çalınan elektro bağlama, darbuka sesleri, yanık yahut artık düğünlerde İstanbulluları bile piste fırlatan oynaklıktaki Angara havaları, onlara eşlik eden bozuk düzen erkek sesleri, küfürler, burnunuza dolan ucuz parfüm, sidik, ter ve kötü tütün kokusu ile tedirgin, şüpheci ve sırnaşık erkek bakışları semtin alamet-i farikasıydı. Gündüz pavyonlarının kapı önlerini bekleyen soket çoraplı, oksijen sarışını kadınlar, duvarlarda şarkıcı-türkücü-dansöz posterleri…
****
Birkaç yıldır Ankara’da sahnelenen, sessiz ama iddialı bir oyun olan Apaçi Gızlar işte böyle bir gündüz mekânında geçiyor. “Diltarih”in Tiyatro Bölümü’nden ihraç edilen hocalardan Şamil Yılmaz yazmış oyunu. Yönetmen Sezen Keser, yardımcısı Pelin Temur. Cansu Yumuşak, Engin Baysal, Duygu Aslan ve Merve Ülgentay da reji asistanları. Unutulmaz performansların failleri ise Beste Tunçay, Ceren Özcan, Ecem Çataloğlu, Elif Öztürk, Oğulcan Arman Uslu.
Aslı ve arkadaşları Kevser ile Selay erkeklerin dünyasına ait olan gündüz diskosu işine girmeye karar veriyorlar. Bu cüretkârlıklarının ardında yatan, kendilerinin de “erkek gibi” kızlar olmaları. Kılık kıyafetleri, şiveleri, vücut dilleri, jargonlarıyla apaçiliklerini de ilan ediyorlar daha oyunun başında. Derken işe mekan sahibinin çıtkırıldım ve müzevir sandıkları kızı Elifsu ve Kevser’in kankası Döndü de dahil oluyor. Gündüz diskoları, Seksenler’de genç olanların hatırlayacakları mekânlar. Geceleri dışarıda kalmalarına izin verilmeyen “iyi aile çocukları”nın, bir kuşak öncesinin “çay davetleri”ne benzer nezih ortamlarda, yine aile evlerinde, alkolsüz ve meşru bir şekilde eğlenmelerine imkân veriyordu bu etkinlikler. Seksenler’in nezahati yok ama Apaçi Gızlar’daki gündüz diskosunda. Orta sınıfın ahlaki ve kültürel kodlarına dil uzatan, hoyrat, rekabetçi, sert, meydan okuyan bir müdavim kitlesi için düzenliyor bizim kızlar burayı.
Ankara’nın neresi olduğu belirsiz kenar mahallesinde geçiyor oyun. Size hiç benzemeyen, dört genç kadın ve bir biyolojik erkeğin yaşadıkları mahalle burası. Kendisine Döndü denmesini isteyen, “karı gibi” olduğu için mahallenin abilerinden dayak yiyen bir erkek ama o. Anladınız, cinsel kimlikler ve yönelimleri de sorgulamamızı istiyor Apaçi Gızlar. Bizim gızların bu hoyrat semtteki gündüz diskosunu Şamil’in ifadesiyle “daha dişil bir yırtıcılığın kendi sözünü ve bedenini ürettiği bir mekân olarak” yeniden kurma çabalarına tanık oluyoruz oyun boyunca. “Başka kadınlıkların” ve hatta başka cinsel kimliklerin mümkün olduğuna inandıran hikâye burada başlıyor. Döndü’nün, “erkek gibi” Aslı’ya duyduğu hayranlık, oyun boyunca “erkeksi” olduğu düşünülen kadınla, “kadınsı” olduğu düşünülen erkeğin aşk hikâyesini de anlatıyor bize. Bir sahnede iki erkeğin, diğerinde iki kadının aşkını izliyoruz. İkili cinsiyet kategorisinin kapısını zorluyor oyun. “Bir bedende tek cinsiyet barınmaz” diye fısıldıyor bize.
Apaçi Gızlar’ın bir diğer dikkat çekici yanı, müzikler ve danslarla anlatılan duygular. Ekip, arabesk rap’in diss ve atışma kültürünü kullanmak istemiş. Oyuncu performansları en fazla bu sahnelerde göz dolduruyor zaten. Her biri rolünü giyiniyor adeta. Zor ezberlere dayanan doğaçlama şarkılar ve dans figürleri, bir dakika yerinde duramayan enerjik bedenler. Oyunculardan birinin kimi zaman duygusal, kimi zaman öfkeli repliklerini hançeresini yırtarcasına söylerken gözlerinden akan yaşları telaşla silişi… İşte o yüzden daha yakından tanımak istiyorsunuz onları. Şamil’in deyimiyle, “orta sınıftan kadınların bilmediği vahşiliklerinin, yırtıcılıklarının” dayanaklarını keşfediyorsunuz. Hoyrat bir hayatın kendine benzettiği, ataerkil ahlakın, dinin, geleneğin, piyasa koşullarının şekillendirmeye çalıştığı bu gençlerin masumiyetleri sonunda “birbirlerini zarifçe dönüştürmenin araçlarını üretmeye” zorluyor onları. Şamil, oyunda erkeklerin “bir yem olarak bir süre havada tutulup ilk fırsatta unutulduğunu” söylüyor. Bu sebepten olsa gerek, oyunun öne çıkarılan repliği: “Erkek yancısı karılarla mı karıştırdın la sen bizi?”
Oyun hâlâ sahneleniyor. Kaçırmayın. Şamil’in deyimiyle, “kadınlar arasında kurulan, kurulabilecek o başka dünyanın inancı”yla izleyin. (Duvar)
Etiketler: