25/12/2014 | Yazar: Emre Korlu

Tanrı, kum saati kadar adaletsizdir; kimine seni verir, kimine sapı kırık bastonu över.

İhtiyar bir kadınım. Kırkından sonra saymayı unutan gerzeklerden olmadığım için beni oldukça açık sözlü olarak nitelendiriyorlar. Yaş kemale erince, yirmi yıl öncesi kendime bile itiraf edemediğim, o esmer kadına vurulduğumu, ayna karşısında yanaklarımı tokatlayıp onlarca kez tekrarlamıştım. Tim ile evliydik ve mutlu bir kadın gibi görünmeye çalışıyordum. Harika rol yapıyordum. Aldatıldığımı yüzüme karşı üfleyince, “ kadını merak ettim doğrusu...” cümlesi çıkmıştı ağzımdan. O an, Tim’in yüz ifadesini görmenizi isterdim. Tam bir şapşal gibi görünüyordu.
 
İşaret parmağımı tükürükleyerek çevirdiğim kitap sayfalarından lezbiyenliğe ilişkin anektodlar arıyordum. Okuma yazmayı yeni söken çocuklar gibi iştahlıydım. Yakın çevremde kocasına düşkün bir kadın olarak tanınmamak için elimden geleni yapıyordum zira rujlu dudaklara dokunmayı hayal etmekten de kendimi alamıyordum.
 
Zühre ilk aşkımdı. Tim ise, benim için denizin içinde ayağıma dolanan o iğrenç yeşil yosun kadar değersizdi. Ona karşı sevgisiz olmama rağmen evliliğimi sürdürebilmek için beni becermesine izin veriyordum.Kırk beş yaşıma geldiğimde menopozun doruklarında bir zavallıydım ve Tim beni düzenli olarak becermeye devam ediyordu. Zühre’ye sürekli yazıyordum. Öyle çok yazıyordum ki, neredeyse haftanın iki günü kese kağıdı rengindeki zarflara, kahverengi yaldızlı kalemle yazmaktan öğüresim geliyordu ancak en güzeli Zühre’nin yazdıklarımı okumasıydı. Çünkü bana verdiği tek karşılık ona anlattıklarımı çöpe atmış olduğunu söylemesi oluyordu. Kalbimdeki kırıkları nasıl toplayıp yapıştırdığıma inanamıyordum.
 
Bir kadına karşı duyduğum aşk, âşık olduğumu zannettiğim adamlara hissettiklerimden daha mühimdi. Aradan yirmi yıl geçecek ve Zühre unutulmayacaktı.
 
Bu günlerde örgü örmeye başladım. Kış gelince doğru düzgün gezemediğim o ülkeyi özlüyorum. Zühre’nin boynuna hiçbir zaman dolanamayacak olan atkıyı ahmakça ördüğümden midir,nedir bu kez kenarları aynı ve yanlışsız oluyor. Hayret ediyorum.
 
Geçen gün topal bir karınca gördüm ve ekmek ufantısını yuvasına kadar onunla birlikte taşıdım. “Elizabeth, ne tuhaf birisin” dediklerinde üzerime alınmamam için bundan daha komik bir sebebim olamaz. Hayvanları seviyorum, bana insanlardan daha tanıdık ve çekilir geliyorlar. Tim kadar katlanılmaz değiller ve pek tabi ki Zühre kadar inatçı...
 
Hep duvara karşı konuşmadım. Rumeli Hisarında öpüştüğüm ilk ve tek kadın da Zühre’ydi, Taksimin en pahalı otelinde seviştiğim de...
 
Gerçi yalnızca bir kez buluştuk, sonrası altmış yaşıma kadar süregelen o çelimsiz bekleyiş...
 
Tim’den ayrılmadım; halen niye bunu yapmadım bilmiyorum sanırım annemin bunamasına yakın bir zamandı ve ona sürekli söz vermiştim.
 
Yalan söyleyemiyorum.
 
Kadınlardan hoşlandığımı anladığımda korkuyla heyecan arasında yüzlerce şey hissetmiştim. İngiliz sinemasının vazgeçilmez bir aktörü olacağımı falan düşünmüştüm.Zaman akıp gitse de güzel kalmak için çok etkileyici bir sebebim olacaktı. Lakin, yalnızca Zühre’nin eğlencesi oldum. Şimdi titrek ellerimle onun için anılsal çalışmalar yapmakla uğraşıyorum. Zaman yüz hatlarını hatırlamaya çalışmamla geçiyor. Eğer cesaretimi gökyüzünün derinliğine kadar taşıyabilseydim,her şey onun için önceden kararlaştırılmış olsaydı,Tim’i yüz üstü bıraksaydım ya da hiç değilse ömrümün bir bölümüne yetişme açgözlülüğünü göstermeden geberip gitseydi, içimdeki korku duygusunu da kaybedebilir miydim?
 
Şimdi tek bir resim için anımsamakla yetinmeyip kırkımdan sonrasını ona ayırabilseydim uzun yıllar önce bu dünyanın Zühresiz ne kötü bir yer olacağını anlayabilecektim. Kolay yolu seçtim.
 
Olabildiğince çirkinim.
 
Bir hiç haline gelmedim.Bu kez üstesinden geldiğimi fark ettim. Birkaç göz ve göz rengi,saçlar sağa doğru taranmış,yo belki de sola doğru...
 
Seni yirmi yıl öncesinde hatırlamak oldukça zorlaştı; yıl bilmem kaç ve halen e-posta kullanmıyorum. Üzerinde asla geyik kafası bulunmayan bir posta kutum var. Hayvanları katledenleri tek mektupla öldürmek içimden geliyor. Sırtını düşündükçe sevişmediğimiz her saniye için evindeki kırılmaya meyilli eşyalara kaza süsü vermenin hoşuma gideceğine inanıyorum.
 
Tim’i mutlu çağda bırakarak hiç olmazsa bunları düşünerek ölmek istiyorum(!)
 
Tanrı, kum saati kadar adaletsizdir; kimine seni verir, kimine sapı kırık bastonu över. 

Etiketler:
nefret