21/08/2015 | Yazar: Karin Karakaşlı

Fatih tarafında tarihî surlara kurulmuş kaçak evde bir uyuşturucu tacirinin rehin aldığı Suriyeli kadına, kocasının yanında defalarca tecavüz ettiğini okuyorum.

Yok öyle dizi senaryoları ile “Amma da atıp tutuyorlar” diye dalga geçmek. Fazlası var eksiği yok, hayat hep bir adım ileride. Yok öyle ilahi cennet ve cehennem tahayyülleri. Cennetin bu topraklardaki karşılığı, sadece o sürgün ânı olsa gerek. Hani şu insan varoluşunun bağımsızlığını ilan ettiğin ve hakikatine sahip çıkmanın bedelini toprağından olmakla ödediğin an.

Gerisi cehennemdir. Hem de benim diyen korku filminin, fantastik edebiyat kitabının, gotik resmin yarışamayacağı bir cehennemdir. Çünkü insan elinden çıkmadır. Ve insan denen mahlûk, Deccal’in avucuna elini, yani tekmil varlığını bırakmaya pek meyyaldir. Deccal, sahte güç, kolay iktidar, geçici hükümranlıktır. Deccal kötülüğün, zulmün, eziyetin virtüözüdür. Aşağılayarak öldürür.

Güne uyanmışım. Uyanınca hayat başlar. Gündelik işler hakkını ister. Sanki her şey normalmişçesine. Oysa benim ne zamandır öğretilmiş normlarla işim yok. Bütün değerler alaşağı, her bir norm bir başka hegemonyanın, tahakkümün ifadesi. Kendi rızamla çekiyorum ne zamandır ayağımın altındaki zemini. O zeminin kumsal kılıklı bir bataklık olduğunu anladığımdan beri.

Görsel: Serpil Odabaşı

Günlerden bir gün işte.  Aynı şehirde, Fatih tarafında tarihî surlara kurulmuş kaçak evde bir uyuşturucu tacirinin rehin aldığı Suriyeli kadına, kocasının yanında defalarca tecavüz ettiğini okuyorum. Evin kapısına Fatih Belediyesi adını taşıyan "Fen İşleri Müdürlüğü Çevreye Verdiğimiz Rahatsızlıktan Dolayı Özür Dileriz" yazılı bir tabela konmuş. Narkotik ekipleri, yaptıkları baskında kocayı da sur duvarlarına köpek tasması ile bağlı, ayağı piknik tüpüyle yakılmış halde bulmuş. Bunca işkencenin sebebi ise çiftin uyuşturucu satmayı kabul etmemesi.

IŞİD zulmünden kaçan, evi, hayatı başına yıkılan, hiç bilmediği ülkelerde sıfırdan hayatta kalma mücadelesine girişen insanlara reva görülen bu zulmü, betimlemek kolay olmasa gerek. Ve ne yazık ki bu olayı, uç bir istisna olarak kabul etmek de pek mümkün değil. Toplama kampından hallice sığınaklar, ucuz iş gücü olma gerekçesiyle yenen dayaklar, her iş yerinde tacize uğrayan, fuhuşa zorlanan kadınlar, maruz kalınan onca önyargı, aşağılama…. Cehennem listesi saymakla bitmez. O kadar ki, kendileri için 1.200, çocuklar için de 600 dolar ödedikleri hıncahınç dolu botlarla ölümü göze alarak Bodrum’dan Yunanistan’ın Kos adasına kaçmaya çalışan Suriyeliler, “Türkiye'de bizden iğreniyorlar. Para kazanmadığımız gibi mutsuzuz, gideceğiz” der bize.

Hadi onlar mülteci, en nihayetinde diyebilirler ki, “Biz de bir zamanlar insandık, buralarda hor gördüler bizi. Şimdi başka yerleri deneme vakti, o ki artık her yer sürgündür bize.” Ya biz ne ederiz, hani şu memleketini tanımaz hale gelenler. Her sabaha, tam da o an kimlerin gözaltına alındığı, hangi evlerin basıldığı, hangi köylerin yakıldığı sorusuyla uyananlar. Yanıtlarını da korkmaya vakit bile bulamadan alanlar.

Varto, Muş, Lice, Silvan, Siirt… Her yer yangın yeri. Sadece devlet eliyle ateşe verilmiş ormanlar, dağlar yanmıyor, Kürt halkının külrengi yüreğinde yeniden korlar karıştırılıyor hoyratça. Artık herkesin gözü çakmak çakmak. Diyarbakır’ın merkez Sur İlçesi ve Silvan Belediyesi Eş Başkanları ve partililerin gözaltına alınmasına ve günlerdir yaşatılan cehenneme tepkisini dile getiren Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gülten Kışanak’ın sözleri öfke, isyan ve kararlılığın ifadesi:  “Eğer 1990’lı yıllardaki gibi infazlar, köy yakmalar, bütün siyasi talepleri baskıyla ve şiddetle bastırma yöntemi devreye girerse, bu halkın da mücadele yöntemi gelişecektir. Biz boyun eğmeyeceğiz. Eğer birileri KCK operasyonlarını tekrarlamak istiyorlarsa, buna da izin vermeyeceğiz. Varto’da sokak ortasında çıplak bedeni sürüklenen kadının hesabını verecekler. Bu alçaklığı yapandan hesap sormayan devlet, gelip benim belediye başkanımı gözaltına alırsa, ben de özerklik ilan ederim. Bir halkın onuruyla bu kadar oynanılamaz.”

Varto’daki çatışmada hayatını kaybeden kadın gerilla Ekin Wan’ın (Kevser Eltürk) yere yüzükoyun yatırılmış ve işkence edilmiş çıplak naaşının fotoğrafı, özel olarak dolaşıma sokulmuşken Muş Valiliği’nin “… güvenlik güçlerimiz ile girdiği çatışma neticesi etkisiz hale getirilen PKK terör örgütü mensubu bayana ait bazı görüntülerin sosyal paylaşım sitelerinde yayınlandığı tespit edilmiştir. Kamuoyu ve Valiliğimizce kabul edilemeyecek şekildeki bu görüntüleri çeken, yayınlayan ve sosyal medyaya servis eden kişi veya kişiler hakkında adli ve idari soruşturma başlatılmıştır” açıklaması kadar, acıklı ve sarihtir yaşatılanlar.

Misillemeler de devrede. Ocaklar yanıyor, çünkü her evlat da kordur yüreğe. Silahlar konuşurken sözün hükmü kalmaz, oysa %13’lük o söz, %100’lük umudumuzdur. Biricik çaremiz, tek gerçeğimiz, yegane hayalimizdir. O çare, o gerçek ve o hayali, hiçbir ayak ezemez.

Çünkü binecek motorumuz yok. Alnımızda bot iziyle burada kalıyoruz.


Etiketler:
nefret