28/01/2013 | Yazar: Selçuk Candansayar

Güler farkına varmadan bir barış şansını filizlendirdi. Onun sayesinde Türkler, şimdi şu çok yalın ama o denli güçlü gerçekle karşı karşıyalar; Türkler ve Kürtler eşit olsunlar mı?

Güler farkına varmadan bir barış şansını filizlendirdi. Onun sayesinde Türkler, şimdi şu çok yalın ama o denli güçlü gerçekle karşı karşıyalar; Türkler ve Kürtler eşit olsunlar mı?
 
Savaş strateji gerektirir hem de en kirlisinden. Strateji ise nesneleştirir, insanlıktan çıkarır. Savaş koşullarında amaç ‘zafer’ olduğundan temiz savaş mümkün değildir. Taraflar zaferlerine ulaşmak için önce kendi ahlaklarından vazgeçerler. Düşman, dostun haklarına sahip olmayan demektir zaten. Modern savaş ne denli bir savaş hukuku kurmaya çabalasa da savaşın kendisi bizatihi insanlık dışıdır. Taraflar özellikle düşmana yönelik eylemlerinde çoğun kendi insanlıklarını da unuturlar.
 
Demem o ki savaşanlar bildiğimiz ‘insan’lar olmaktan çıkıp, başka ‘şey’lere dönüşürler. Düşmanı insan olmaktan çıkarıp, böylece ona insan muamelesi yapmak zorunda hissetmeden davranmak savaş boyunca ‘işe’ yarasa da, savaş sonlandığında hakikat ruhlara çarpar. Düşmanı insan olarak görmeyeyim derken kendisinin de insanlıktan çıkmış olduğu hakikati. Bu yaptıklarımı ben nasıl yaptım? Bunları yapan ben miydim?
 
Savaşırken nasıl da insanlıktan çıktığıyla yüzleşmesi çok zordur tarafların. Bu yüzden kendi suçuyla yüzleşmek yerine karşısındakinin yaptıklarının hesabını vermesini talep edip durur iki taraf. Sen bana öyle kötü şeyler yaptın ki ben de acıdan, öfkeden ne yaptığımı bilemedim ve sana bazı kötülükler ettim. Böyle sürer gider savaşın ruhları örselemesi, silahlar sussa da.
 
Barışmak içinse kendisine yapılan kötülüklerinin hesabını sormak yerine kendi kötülüğünün hesabıyla yüzleşmesi gerekir tarafların. Kendi kötülüğüyle yüzleşmenin yolu nasıl bir gelecekte yaşamak istendiğinden geçer.
 
Barışmak istiyorsan önce kendi suçluluğunla yüzleşmelisin. Önce kendi insanlık dışı uygulamalarının hesabını kendine vermelisin. Üstelik de bu hesapta karşı tarafın sana yaptığı kötülükleri kendi eylemlerini aklama gerekçesi olarak kullanmamalısın. Zordur, çok zordur.
 
Birgül Ayman Güler’in ağzından kaçıveren ‘ırkçılık’, AKP eliyle gelecek gibi görünmesine karşın aslında barışı CHP ile BDP arasındaki işbirliğinin kurabileceğinin en önemli kanıtı oldu, bana göre.
 
Genellemelerin tüm tuzaklarına karşın kurgusal Türk ve Kürt kimlikleri arasındaki barışı inşa etmenin en büyük adayları ‘Türklerin partisi CHP’ ile ‘Kürtlerin partisi BDP-KCK’dir. Tabi her ikisi de demokrasi temelli bir barış yerine din temelli bir otoriter/ totaliter barıştırmanın kurbanı olmak istemiyorlarsa.  
 
B. A. Güler, Kürtlere, Cumhuriyet kurulurken söylenen yalanı bilmeden itiraf etmiş oldu. Ama bu itiraf sadece Kürtlere yapılmadı, Güler kendisine ve Türklere de hakikati ifşa etmiş oldu. Güler aracılığıyla Türkler, Kürtleri kandırmış olabilecekleriyle yüzleşme fırsatı yakaladılar.
 
Güler farkına varmadan bir barış şansını filizlendirdi. Onun sayesinde Türkler, şimdi şu çok yalın ama o denli güçlü gerçekle karşı karşıyalar; Türkler ve Kürtler eşit olsunlar mı?
 
Geçmişte ya da bu gün değil Doğan Tılıç’ın çok sayıda yazısında anlattığı ‘gelecek yönelimli kimlik inşası’ için bu soruya hep birlikte yanıt vermemiz gerekli.
 
Türkler ve Kürtler eşit olmalılar diyebildiğimiz an, barışa giden en önemli engel ortadan kalkmış olacak. Sonra bütün kimliklerin eşit hakları olmalı diyebileceğiz. Ancak o vakit, nasıl bir gelecek istediğimize karar verebildikten sonra, herkes dönüp kendi geçmişindeki kendi suçlarıyla yüzleşebilmeye başlayabilecek.   

Etiketler:
İstihdam