27/06/2011 | Yazar: Emre Korlu

Kolumdan sıkıp beni kapı dışına koyduğunda, geri dönecek kadar yüzsüz bir misafir olamadım. Her kız vajinayla doğmaz anne.

Bahçede bıraktılar beni. Bilmediğim ve yalnızca yeşilçam filmlerinden kalma gibi baş ucumda tüm ihtişamıyla duran köşkün önüne…
 
O sabah yağmur yağmış İstanbul’a. Ben o yağmuru yalnızca arkadaşlardan duydum. Görmedim, lakin ıslak çimler sırtımı nemlendirdikçe anladım.
 
Sayılarını hatırlayamıyorum. Bacaklarım titredikçe, sırtıma yüklendiklerini hatırlıyorum sadece. Adını birkaç defa sayıkladım. Bir an, bir ailem olsun istedim. Ölmek istemedim. Her tecavüz sonrası ölünür mü hiç anne?
 
Bir tutam saçımı, uzun boylu adamın elinde gördüm.Onları kafa derimden nasıl kopardıysa, ben hiç hissetmedim ama dizlerim yara bere oldu.Çok sürüklediler, çok kötü davrandılar. Hani ağlarken sümüklerim akardı ya, bu kez acıdan canımın hangi odasının yandığını anlamadım. Ağlayamadım. Her yangın sonrası ağlanır mı hiç anne?
 
Hükümete küsmek nasıl bir şey. Konuşturulmadığın halde onlara derdini anlatmak için çabalamak. ’Ben fuhuş yapıyorum buna mecbur kalıyorum’ diyemedikçe,susmak...
 
Bir başbakan kalkacak, yarın sabah kahvaltısını yapacak. Ülkesiyle ilgilenecek, ayrım yapmadığına dair yeminler edecek. Güven kazanacak. Demeçler verecek.
Sen en iyisi yarın gazete okuma anne. Kim bilir belki, hani olur ya, bir köşkün önünde bana rastlarsın. Her vakit ölünür mü hiç anne?
 
Kolumdan sıkıp beni kapı dışına koyduğunda, geri dönecek kadar yüzsüz bir misafir olamadım. Her kız vajinayla doğmaz anne.

Etiketler:
nefret