04/08/2015 | Yazar: Rıza Türmen
‘(...) her insan ırk, din, dil, cinsiyet ayrımı gözetilmeksizin doğuştan barış içinde yaşama hakkına sahiptir’ 15.12.1978’de, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda oy birliği ile kabul edilen bildiri bunu öngörüyor.
“(...) her insan ırk, din, dil, cinsiyet ayrımı gözetilmeksizin doğuştan barış içinde yaşama hakkına sahiptir” 15.12.1978’de, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda oy birliği ile kabul edilen bildiri bunu öngörüyor.
Barış içinde yaşamanın bir insan hakkı olarak kabul edilmesi belirli bir süreç sonunda gerçekleşti. Nuremberg Mahkemesi'nde savaşın barışa karşı işlenmiş bir suç olduğu kabul edildi. Nuremberg Şartı'nda “Savaş bir caniliktir. Barışa karşı bir savaştır” cümlelerini buluruz. Ancak barış içinde yaşamanın bir insan hakkı olarak kabul edilmesi yukarıda değinilen B.M bildirisi ile başlar. 1984 yılında kabul edilen B.M Genel Kurul kararı ile yeni bir ivme kazandı. 12 Kasım 1984 tarihli karar şu ifadeye yer verdi: “(...) gezegenimizde yaşayan tüm insanlar kutsal bir hak olan barış içinde yaşama hakkına sahiptir.”
Barışın bir insan hakkı olarak tanınmasında, dünyanın her yanından gelen STK'ların oluşturduğu Barış İçinde Yaşama Hakkı Uluslararası Kongresi'nin 10.12.2010 tarihinde İspanya'nın Santiago de Compostela kentinde kabul ettiği bildiri bir dönüm noktasıdır. Bu bildiri ile “barış içinde yaşama hakkı”na içerik kazandırılmıştır. Bildiride bireylerin, grupların, halkların vazgeçilmez, adil, sürdürülebilir ve kalıcı barış içinde yaşama hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Bu hakkın sağlanması ve korunması sorumluluğunun devlete ait olduğunun bildiride önemle altı çizilmektedir. Bu hakkın uygulanmasında soykırıma, ırk ayrımına, yabancı düşmanlığına, saldırıya uğramış bireyler bakımından özel bir dikkat gerektiği ileri sürülmektedir. Bildirinin bazı önemli maddeleri şöyle: Bütün halkların ve bireylerin devlet tarafından “düşman-olarak-görülmeme-hakkı” vardır. Barışa karşı bir tehdit söz konusu olduğunda bireylerin “sivil itaatsizlik hakkı” doğar.
Halen 105 devlet barış kavramına bir hak ya da evrensel bir değer olarak anayasalarında yer vermiş bulunmakta. Bolivya Anayasası'nda, “Bolivya, savaşa karşı bir devlet olarak, barış kültürüne ve barış içinde yaşama hakkına öncelik verir” maddesi yer alır. Kolombiya Anayasası, “Barış, bir hak ve ödevdir. Uyulması zorunludur” der. Japon Anayasası’nın girişinde “Bütün halkların barış içinde yaşama hakkına sahip olduğunu kabul ederiz” ifadesi bulunmakta.
Barış içinde yaşama hakkı, hem tüm insan haklarının bir ön koşulu hem de sonucudur. O nedenle, insan haklarının bütününden ayrı ele alınamaz.
Türkiye’de, insanların barış içinde yaşama hakkı ağır bir biçimde ihlal ediliyor. Müstafi AKP hükümeti bir yandan insanların güvenliğini hukukun sınırları içinde kalarak sağlayamıyor, öte yandan barış sürecini terk ederek ve savaşı yeniden başlatarak, insanların güvenliğini tehlikeye atıyor. Santiago bildirisinde de belirtildiği gibi, barışı sağlamak devletin sorumluluğu. Türkiye’de yaşayan bireylerin devletten bu temel hakkın ihlaline hemen son verilmesini isteme hakkı var. Siyasal iktidar Türkiye’yi içinde bulunduğu bu şiddet sarmalından çıkarmak ve barışı sağlamak yükümlülüğü altında.
Türkiye şiddet ve terörle mücadele konusunda zengin bir deneyime sahip. 1990'lardan beri meydana gelen olayların öğrettiği bazı temel gerçekler var. Biliyoruz ki, Kandil’i ve kampları bombalamakla bir sonuç elde edilemez. Tersine bunların doğurduğu öfke ile daha çok genç dağa çıkar. Öte yandan PKK da biliyor ki, terörist eylemlerle hiçbir yere varılamaz. Tersine Türk toplumunda öfkeyi körükler, şiddeti teşvik eder, bir arada yaşamayı tehlikeye sokar.
Bir şey daha biliyoruz. Barışçı bir çözüm bulmak amacı ile müzakere süreci başlayınca, silahlar susar. Çözüm süreci başladığından bu yana gencecik insanlar ölmedi. Türkiye nefes aldı. Gerçi Barış Süreci iyi yürütülmedi. AKP'nin zihninde başından beri nihai çözüm resmi yoktu. Ateşkesi çözüm olarak görmek istedi. Ama bütün yanlışlarına karşın, bir barış umudunun doğması bile şiddetin sona ermesi için yeterli oldu.
Geçmiş deneyimlerden doğru dersleri çıkarmamız aynı yanlışları tekrarlamamak bakımından önemli.
İçinde bulunduğumuz noktada, toplumun yüksek sesle ve bir ağızdan “barış içinde yaşama hakkı”na sahip çıkılması ve devletten ivedilikle bu hakkı sağlama yükümlülüğünü yerine getirmesinin istenmesi gerekiyor. Büyük bir barış çığlığına gereksinim var.
Etiketler: