11/01/2016 | Yazar: Tayfun Atay

Faşizan dinbazlık, onun içerisinde olan herkesle, şimdi ne kadar can-ciğer kuzu sarması olsa da er ya da geç ters düşecektir.

Beyazıt Öztürk’ün geçen cuma gecesi “Beyaz Show” yayını ve sonrasında başına gelenler, Acun Ilıcalı ile ilgili bir önceki yazımızda tartışmaya açtığımız meselenin devamı gibi.

Beyaz’ın programına Diyarbakır’dan telefonla bağlanan Ayşe Çelik adlı öğretmen, bölgede olup bitenlere Türkiye’nin diğer kesimlerindeki insanların duyarsızlığından yakınarak barışa çağrı yaptı ve “Çocuklar ölmesin” dedi.

Bu çağrıya alkışla ve “Barış dilekleri bizim için de geçerli, en kısa zamanda bütün bunlar çözülsün istiyoruz” diyerek katkı veren Beyaz ve programı ve de Kanal D, iktidar yandaşı medyanın hedefi olup PKK destekçisi, hain damgası yedi.

***

Önceki yazımızda da kaydettik: Diktatörlüklerde kimi sevip kimlerden yana olduğunuzu ifade etmek yetmez. Ondan daha mühimi ve dikta heveslilerinin de en çok kulak kesildiği nokta, kimleri sevmediğinize dair (samimi olup olmadığınız fark etmez) gözler önünde sergilediğiniz performanstır.

George Orwell’ın abide eseri, totaliteryanizmin ürpertici fantezisi “1984”ü hatırlayın! Oradaki rejim-karşıtı “hain”lerin kitleler tarafından topluca lânetlenme seremonilerini özellikle…

İçinde yaşadığımız Türkiye artık hemen hemen böyle.

Sevgi gösterisi yetmez. Asıl nefret tezahüratını hiç ama hiç ihmal etmeyeceksiniz!..

Hele hele “popüler kültür”ün neşesine, hafifliğine, rehavetine kapılarak ihtiyatı asla elden bırakmayacaksınız.

Artık Acun’un Rıdvan’ı da yanına alıp futbol muhabbeti yapmak için huzura çıktığı günler de, Beyaz’ın “Hani Benim Recebim”i haşmetlinin önünde, kahkahalar eşliğinde şen-şakrak terennüm ettiği günler de gerilerde kaldı.

Faşizan dinbazlık neşeden değil nefretten, eğlenceden değil eziyetten ve birilerine yönelik muhabbetten değil başkalarına karşı lânetleme ayinlerinden beslenir.

Ve onun karşısında hiç boş bulunmaya gelmez.

***

Acun Ilıcalı gibi Beyazıt Öztürk’ün de başına gelen, alkıştan geldi.

Aslında her ikisi de gayet masum, naif ve art niyetsiz yaptı ne yaptıysa.

Acun, Gülben Ergen’in, yıllar boyu hem belgeselleri, hem de yazı ve kitaplarıyla popüler kültür alanının hiç dışında kalmamış bir isme, Can Dündar’a selâm çağrısına biraz da ortamın gereği olarak nezaketen eşlik etti.

Beyaz ise “Çocuklar ölmesin” diye adeta çığlık atan bir telefon konuğuna, yıllardır telefonla bağlanan hemen herkese, bir bakıma şov formatının da gereği olarak hep yaptığı gibi, alkış tuttu-tutturdu.

Aslına bakılırsa o bunu yapmadan önce Diyarbakır’dan bağlanan Ayşe Öğretmen’in sözlerine stüdyodaki gençler zaten alkış tutmuşlardı.

***

Bunların da önüne geçilecektir. Korku cumhuriyetleri, saray diktatörlükleri başka türlü yol alamaz.

Çünkü popüler kültür, uçuk-kaçık, ele avuca sığmaz ve “tekinsiz”dir. Üstüne üstlük, doğası, işleyiş mantığı, yani dünyeviliği ve eğlenceli oluşu nedeniyle de “seküler”dir.

Faşizan dinbazlık, onun içerisinde olan herkesle, şimdi ne kadar can-ciğer kuzu sarması olsa da er ya da geç ters düşecektir.

***

Kanal D’nin “Provokasyona uğradık” nev’inden özür mahiyetli açıklamaları da beyhudedir. Anlamsızdır. Hatta “ekmeğe yağ sürmek”tir.

Barıştan söz eden, “Çocuklar ölmesin” diyen herkesin boynuna “PKK diliyle konuşmak” yaftası asan faşizan-dinbaz rotatiflerin değirmenine su taşımaktan öteye gitmez bu “provokasyon” açıklamaları.

Böyle böyle baskıyı mali-maddi varlığınızın ötesine, ruhunuza taşıyacaklar, sizi “yaşayan ölü” haline getirecekler!..

Tıpkı yine “1984”ün o aşkla buluşmuş iki âsi karakterinin yakalanıp işkenceden geçirildikten sonra birbirlerine ihanet ettirilerek yaşamalarına izin verilmesi gibi…

***

Kollayın kendinizi, asıl cesaret yoksa esaret var.

ODTÜ’yü örnek alın!.. (Cumhuriyet)


Etiketler:
İstihdam