08/05/2013 | Yazar: Emre Korlu

Anneme her mayıs’ın ikinci haftası elimi tutan minik bir elle gitmek, hediyeler götürmek… Sonra içimi garip bir korku kaplıyor. Ya kapıda kalırsak…

                                        "İpek adında bir trans kadın arkadaşımın en büyük hayalinden yola çıkarak kaleme aldığım yazıdır.

Hiç çocuk doğuramayacak olan, yanlış bedene mahkûm, annelere ithafen..."
 
Akşam yemeğinden sonra bol miktarda su içip, yatağa uzanıyorum. Ellerim karnımın üzerinde geziniyor. Orada minik bir kalbin atışını dinliyor gibiyim. Zaman daralıyor; keşke hiç gitmese! Ama gideceğini biliyorum çünkü hep böyle yapıyor. Bir an mutlu ediyor, anneymişim gibi hissettiriyor; sonra o gerçekle tekrar tekrar yüzleşmeme neden oluyor. Alınmıyorum ona. Bir su birikintisine darılır mı insan?
 
Düşüyor. Karnımın şişkinliği, yerini bir boşluğa bırakıyor. Onu kaybediyorum.
 
Kendi çocuğumu doğurmak gibi bir şansım olsaydı eğer; annem benden öğrenirdi anneliği…
Babamın huylarına benzetmek gibi karakter analizi yapmayacağım güzel seven bir adamla, hayata bir miktar gönül zenginliği katardım ya da baba da gereksinimlerimizin dışında kalabilirdi.
Bundan yıllar önce; babam beni çok çelimsizim diye doktora götürdü. Hasta olduğumu düşündüler. Doktor benimle alakası olmayan asla gereksinim duymadığım testosteron hormonları yüklemeye başladı; vücuduma. Şimdi bunca şeyi nasıl kaldırdığımı düşünüyorum. İntiharlarım başarısızlıkla sonuçlandı. Vücudum gelişsin diye basketbola yazdırıldım. Hep benim isteğimin dışında gelişti bir şeyler…
Onlar bana bunları yaparken ben anne olmayı hayal ediyordum. Akşam yemeklerinden sonra su içiyor ve yatağıma uzanıyordum. Kaç tane bebeğimin ölüşüne tanık oldum bilemezsiniz. 
***
Aradan yıllar geçti gizliden gizliye östrojen kullanıyorum. İhtiyacım olanı…
Konuşmama ve gülüşüme sinirlenen insanların arasında yaşıyorum. Ailem bir kızlarının daha olduğunu asla kabullenemedi. 
Kız kardeşim var. Babam onu çok seviyor. Bunu ona davranışlarından anlayabiliyorum. Keşke bana da sevgi dolu baksa…
Bir trans kelimesi niye bu kadar değiştiriyor ki ailenin evlada bakış açısını?
Bir organ neden erkek diye anılmama sebep oluyor? Oysa ben kadınım.  Davranışlarına ve hassasiyetine ket vurulan, büyürken erkek kıyafetleri giymek zorunda kalan o kız çocuğuyum.
***
Bu evin içinde bir yabancı gibi yaşamak çok yorucu. Anneliğe duyduğum özlemi; kadınlığımı yansıtan ilk giysimi  sakladığım yerden çıkarıp benden koparmaya çalışan birinin, annemin, anlaması mümkün değil.
Üniversiteden mezun olduğumda yanlarından ayrılmamı istiyorlar. Karnımdaki o su damlasının yok olup gittiğine üzüldüğüm gibi, annemin beni  özleyemeyecek oluşuna da üzülüyorum.

Bizim onunla hiç özel günlerimiz olmadı. Anneler gününün gündelik alışkanlığıyla boynuna sarılıp yanaklarından öpemedim. Bundan sonra da olmayacak çünkü zaman denilen şeyin çok acımasız olduğunu biliyorum.
Cinsiyet kimliğiniz; aile bireylerinin size katilmişsiniz gibi tavır takınmalarına sebep olabiliyor.
Sevgi gönülde küflenir mi hiç?  
 
Bir çocuk dünya’ya getirmenin nasıl bir şey olduğunu biliyorum. Doğum değil ama milyonlarca düşük yapmış biri olarak en azından sırf yanlış bir bedende doğduğu için çocuğu suçlamanın, ona eziyet yaşatmanın, onu artık kılmanın ve yok saymanın hiçbir açıklanacak yanı olamaz. Ben midemde yok olan su damlalarına ağlarken; evlat nasıl ölümle tehdit edilip sürgüne gönderilebilir?   
Bebeklerim kabuslarıma ortak olmadan öldü; hiç var olmadan…
Erkek bedeninde doğmuş olmanın anne olma isteğimi nasıl kamufle ettiğini kimse anlayamadı.  
Eğer görebilirsem günün birinde kız kardeşimin çocuğuna teyze, ağabeylerimin çocuklarına da hala olmak istiyorum.
Anneme her mayıs’ın ikinci haftası elimi tutan minik bir elle gitmek, hediyeler götürmek…
Sonra içimi garip bir korku kaplıyor. Ya kapıda kalırsak…

Etiketler:
nefret