05/03/2018 | Yazar: Can Yaman

Nükhet de değeri bilinmeyen ama her daim aklımızın bir ucunda, Sezen ve Ajda arasında kalan milimetrelik uzaklıkta gidip geldiğimiz en kalın çizgiydi.

Uzun zamandır bir yerlere gitmek, varmak, ulaşmak için o kadar çok koşturuyorum ki çevremdekileri görmez oluyorum. Buna klasik bir İstanbul keşmekeşi de diyebilirsiniz ya da bir metropol gerçeği. Bu koşuşturmanın en belirgin özelliği, selam sabahın zihinlerden kalkması. Öyle ki sabah kalkar kalkmaz işe gidiyorsunuz, bindiğiniz ilk araçta uyuyor ve gözlerinizi açar açmaz kendinizi işte çalışıyorken buluyorsunuz. Hayatım bu serüvenin parçasıyken dün, yolda ilk kez karşılaştığım yaşlı bir adam elini kalbinin olduğu yere götürüp beni selamlıyor.  Ben de ona karşılık veriyorum ama o aklımdan gün boyu gitmiyor. Tanımadığınız biri, hatta sizden yaşça büyük, size selam veriyor. Bırakın bu iki özelliği, en son ne zaman ben birilerini bu içtenlikle selam verdim diye düşünüyorsunuz ve kendinize şu soruyu soruyorsunuz:  “Ben en son ne zaman insan yerine konuldum. Görünür oldum?” Ne kadar basit değil mi? Basit ama nerdeyse tüm LGBT tarihini özetleyen bir durum. Benliğimizi sürekli var olduğumuzu kanıtlamaya çabamız o kadar her şeyin önüne geçmiş ki kendimizi anlatmak/anlamak nerdeyse imkânsız olmuş. Ve bunu yolun ortasında, yaşça büyük bir insandan görmek, bütün gün düşünmenize sebep olmasına yetiyor da artıyor bile.   

Yapaylıktan uzak ve yalın olarak yürürken, beni sırf ben olduğum için saydı ve selam verdi. Bu kadar basit ve doğaldı. Yaşadığım tecrübe daha sonra kendi olma sürecimde beni ben yapan, ben olmaya iten yolda, bana eşlik edenleri hatırlattı. O yüzden popüler kültür mitleri benim hayatımda çok önemliydi. Ve bir o kadar hayati. 

70’leri yaşamadım ama 70’lerden edindiğim çok anektod var. Özelikle son evresi. Buna eşlik edenlerin başında her ne kadar Ajda gelse de yerli muadili diyebileceğim Nükhet Duru, bunun en öncü değeri. Hayatta bize bir selamı çok görenlere inat, tüm içtenliğiyle selamlayan ender kraliçelerdendir Nükhet! 

İnsan tabiatından mıdır bilmem, değer kelimesini hep kendi manasının zıttında aramışız. Nükhet de değeri bilinmeyen ama her daim aklımızın bir ucunda, Sezen ve Ajda arasında kalan milimetrelik uzaklıkta gidip geldiğimiz en kalın çizgiydi. Görmezden gelmemiz nerdeyse imkânsız ama her fırsatta göz ardı etiğimiz bir değerdi.  

Hani bazı iyi şarkılar vardır ve onlar hep birileri tarafından defalarca farklı kişilerce yorumlanır ve biz o aynı tadı almaya devam ederiz. İşte Nükhet bu sihri bozan bir cadıdır. Cadıdır çünkü söylediği bazı şarkılar, yalnız ve yalnız kendi tarafından yorumlanır kılmıştır. Bu adeta lanetidir. Ne “Melankoli” ne “Ben Sana Vurgunum” ne “Beni benimle Bırak”, kimsenin ama kimsenin ağzına yakışmayacak güzellikte olup,  Nükhet’e asılı kalmış ve kariyeri boyunca pranga kalacak esir eserlerdir. Elbette Mehmet Teoman’ın güzel sözleriyle.  

Nükhet 70’lerde her ne kadar Ajda'yla yarışsa da 80’lerde Sezen’in ve Nilüfer’in, kendisinin dâhil tüm tahtları zorlamasıyla Sezen’in ileriki yıllarda (ne yazık ki) ipi göğüslediği bir yarışta arkalarda yer alan bir şarkıcı olarak, Türk pop müziği tarihine geçecekti. Yalnız Nükhet, sanki bunu hep bilircesine, kendi olmayı, kendi kalmayı başaran bir kadın olarak, adını aklımıza nakşetmeyi bilecekti. 

Ta küçük yaşlarda ne olması gerektiğini bilecek, herkes defter süslerken o, cumbada resmettiği Mahmure misali, kendine rastık çekmeyi becerecekti. Diva olmak da bunu gerektirirdi.  

15 yaşında profesyonel şarkıcılık hayatına atılırken, ileriki jenerasyona miras bırakacağı unutulmaz şarkıların yanında, “sesi” baki kalacaktı. Bugün müziğin alt yapısız, bir boka benzemediği bir dönemde, o eskinin melodileriyle aryalar okuyarak, aslında bu işin “ses” meselesi olduğunu hep hatırlatacaktı.  

Kendine idol olarak gördüğü Shirley Bassey ve Barbra Streisand elbet tesadüf olmayacaktı. Yıllar sonra, 2008’de bir televizyon kanalında yaptığı programa, kendisine hayranlığımı dile getiren elektronik posta yollayacaktım. İletide, “Amerika’da Cher neyse siz burada osunuz. Siz gerçek bir gey ikonsuz” diye yazacaktım. Kanal sorumlusunun kendisine iletmeyeceğini düşündüğüm maile, ertesi gün Nükhet, canlı yanında adımı okuyarak teşekkür edecekti.  

Affederseniz ama 1985’de Carmen’i, 1996’da Cahide müzikalini yapan, hatta 77’de Ali Poyrazoğlu ve Korhan Aba'yla parka giyip, harp ve sulh şarkısını söyleyip, komünizm propagandası yapıyor diye karakola götürülen kadına ikon demeyip de ne diyecektim? Ama mevzu bahis politika olunca geri çekilip, politika yapmaya inanmıyorum diyor o ayrı.  

Türkiye’de anaakım kadın şarkıcı olmanın “kurallarını” bilerek yaşayan sayısız sanatçının içinde omurgalı bir duruşa sahip olan ender kadınlardandır Nükhet Duru. Öyle ki hiçbir eser üretmeyip adını taşıyan 1994’deki albümü tek olsun, yeter derim.  “Geberiyorum” ve “Yasaksa Yasak” söylenmeyeni söyleyen, hatta haykıran efsane eserlerdendir. “Yasaksa Yasak”, tüm yasaklara başkaldıran cebbar kadınların adeta önsözüdür. Nükhet’in bu çalışması tesadüf olamayacak kadar gerçektir. Tıpkı kendi gibi. 

İki heteroseksüel evlilik yapmasına karşın, cinsel yönelimi üzerinden şehir efsanelerinin kulaktan kulağa gezdiği özel şahsiyetlerdendir Nükhet Duru. 1996’da “Sarışının Adı, Esmerin Tadı” programının yüksek reytinglerine rağmen, program partnerine elle taciz ettiği gerekçesiyle sonlanması ve rahmetli dedeme açıldığımda Nükhet’in Ajdayla “aşk oyunları” oynadıklarına dair duyduğum dedikodu, belki habercilik açısından değil ama jurnalcilikte level arttıran nitelikte bilgiler olduğu kesin.  

Bunların uydurma ve yalan haberlerden ibaret dedikodular olduğunu düşünecek olsak da seneler önce bir televizyon programına konuk olduğunda, “kastrato” yani hadım bir erkek sanatçıyı canlandırmak istediğini duyacaktım. Bunlar elbet, benim yalnız ve küçük hayatımda, büyüttüğüm efsanelerin benle aynı duygu ve düşünceleri bir nebze de olsa paylaşacakları umuduyla sarıldığım halatlardan ibaret. Yoksa ikimizin de küçükken kendimizi tavus kuşu hayvanıyla örtüştürdüğümüz tamamen rastlantı.  

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler:
nefret