10/07/2019 | Yazar: Ömer Akpınar

Biri bize açıldığında o kırılgan, savunmasız, ağızlara sakız edilmeye en müsait hikâyeye dost olabilecek miyiz?

“İnsanların bizi güçlü yanlarımız, başarılarımız, gurur duyduğumuz şeylerden ötürü beğendiğini sanmak kolaya kaçmak olur. Elbette bunlar karşımızdakini etkiler, ancak başkalarını bize çeken bunlar değildir. İnsanların nasıl olduğuna dair resmî hikâyeden her iki taraf da zarifçe uzaklaşabilip o neşeli cephenin altındaki tuhaf gerçekleri görmeye başlayabildiğinde bir insana yaklaşırız.”

Hayat Okulu*

Bu yazı aramızda bir dostluğun başlangıcı olabilecek o ilk gard indirme niyetini taşıyor. Kötüye kullanıldığı takdirde dedikodu malzemesine dönüşebilecek, beni ve seçimlerimi değersizleştirmek isteyenlere koz verebilecek, kısacası hayatımı zorlaştırabilecek deneyimler paylaşacağım.

İnsanlar kaça ayrılır?

İnsanlar şöyledir, insanlar böyledir “resmî hikâyesi”ni “şöyle böyle” olduğunu söyleyerek, yani açılarak yalanlamak bana büyük bir dostluk adımı gibi geliyor. Sadece yalanın farkındakiler için değil, hikâyenin anlatıldığı herkes için. “Gökkuşağının altında herkese yer var” demek, toplumsal barış fazla takım elbise kokacaksa aslında bir dostluk çağrısı.

Ben bu çağrıyı kendi hayatımda yaptığımda işler tam da hayal ettiğim gibi gitmedi. Beni uzun yıllar etkileyecek depresyon ve intihar düşünceleri geldi peşinden. Dostluk, barış çağrısı geri teptiğinde ağızda nasıl bir tat kaldığını biliyorsundur. Aynen öyleydi işte.

Cinsel yönelim veya cinsiyet kimliği, eyvallah, ama açılma kelimesi bundan daha fazlasını ifade ediyor. Yalnızlık, fakirlik, HIV durumu, göçmenlik durumu, sakatlık, yaşlılık… Biri bize açıldığında o kırılgan, savunmasız, ağızlara sakız edilmeye en müsait hikâyeye dost olabilecek miyiz? Daha iyisini yapabileceğimize inanıyorum. #DostAcıSöyler

Boşanma eşitliği

Ben 2015 yazında “kocaya kaçtım”. Instagram’ımı kapatmış olsam da baya instagramlık bir hayat yaşadım. Geçtiğimiz yaz da kendime kaçtım, ayrıldım. Şimdilerde Instagram’ımı kapattığıma sevindiğim bir hayatım var. Bulunduğum İskandinav ülkesinde boşanma sonrası vize belirsizliğinden ötürü, başladığım ve çok severek sürdürdüğüm eğitimimi tamamlayabilecek miyim, onu bile bilmiyorum. Hayatım hiç bu kadar belirsiz olmamıştı; ama hiç bu kadar da güçlü hissetmemiştim.

Boşanmamızı queer yapansa, iki erkeğin boşanması değil. İlişkimizin evlilik kısmı sona ermiş olsa da hâlâ hayatlarımızı ayırmamak, birbirimize el uzatmak ve birbirimizin iyiliğini istemek hikâyeyi yamultuyor.

Ben bunu çok az kişiye anlattım. Yaşadıklarıma dostça yaklaşılmamasından çekindim. Bir kısım insan da seçimlerimi yargıladı. Benim hangi durumda ne hissetmem, hayattan ne beklemem, nasıl yaşamam gerektiğini bana bildirmeye kalktı. Birbirimizi, seçimlerimizi, isteklerimizi lafı ağza tıkmadan dinleyebilen, kendi çokbilmişliğimizi bir yana bırakıp herkesi kendi yolunda çiçek vermeye destekleyen kişiler olmayı pekâlâ seçebiliriz. #SenKimsin

“Senden ayrılalı gülmedim dostum, dostum dostum”

Harvard menşeli, gelmiş geçmiş en uzun mutluluk araştırması** her şey bir yana, bir insanın güzel yaşayıp güzel ölmesini belirleyen şeyin dostluk olduğunu söylüyor. İyi ilişkiler kurmak, yalnız kalmamak ve bırakmamak biz insanlara ilaç gibi geliyor. Bir yandan da düşünmeden edemiyorum: Herkesin durmaksızın yer değiştirdiği, sınırlar ötesi, internetle bağlı ilişkiler bu etkiyi ne kadar sağlayabilir? Benim yanıtım, fiziksel biraradalıklarımızı aşan dostluklarımızı hatırlamak. Birebir deneyimlemesek de dostça kabul ederek, içimize alarak bizim kıldığımız şarkıları, kitapları, tarihi olayları, anlatıları da ilişkilerimizin bir parçası olarak görmek. Kim diyebilir ki Arjantinli kadınlar kürtaj hakkı için mücadele ettiğinde Arjantinsiz kadınların gözleri parıldamadı? Ya da Malala Yousafzai’nin eğitim mücadelesi güzel bir kitap okumanın verdiği mutluluğu yaşatmadı?

Bazen uzaktan zor oluyor evet, “slm nbr?”ler, görüldü de yazmadılar, dağıtmaktan başka bir işe koşturamadığımız dikkatimizle bağlar kopuyor gibi hissedilebiliyor. Bana oluyor en azından. Eski-yeni demeden dostluklara açık kalmak, “hiç arayıp sormuyorsun, hayırsız” diye sitem etmektense “çok sevindim aradığına” deyip takdir belirtmek belki daha sıcak gelir, dost olabilirliğimize güvenimizi tazeler.

Çuvallamalarımızdan dostluklar kurmanın zarafetiyle…

*Hayat Okulu, yani the School of Life, duygusal zekayı geliştirmek için çalışan kendine has bir okul/yayınevi/dijital yayın platformu. Ben şu sıralar Duygusal Zekâ Sözlüğü’nü okuyorum. Baştaki alıntıyı da şu videodan aldım: Friendship & Vulnerability yazarak YouTube’da aratabilirsiniz, Türkçe altyazı mevcut efenim)

**“Para-pul, şan-şöhret yalan. Yalnızlık öldürür” diyen araştırmayı psikiyatrist Robert Waldinger’den dinlemek isterseniz Ted.com’da psikiyatristin adıyla aratabilirsiniz. Keza bunda da Türkçe altyazı mevcut.

Kaos GL dergisine nasıl ulaşabilirsiniz?

Bu yazı ilk olarak Kaos GL dergisinin 165. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye; online aboneler dergi websitesinden ulaşabilir. Basılı halini edinmek isteyenler ise önümüzdeki haftadan itibaren kitapçılardan yeni sayıyı satın alabilirler. Dergiyi internetten satın almak için ise Notabene yayınları ile iletişime geçebilirsiniz.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler:
nefret