22/06/2012 | Yazar: Ramazan Başar

Politik söylemlerle geçiştirilen ve arada kaynayıp giden hayati bir sorunla karşı karşıya bulunuyor insanoğlu.

Politik söylemlerle geçiştirilen ve arada kaynayıp giden hayati bir sorunla karşı karşıya bulunuyor insanoğlu.
 
Son yıllarda iyice ısınan havalar doğal dengeleri alt üst ediyor. Dünya yüzeyinin üçte biri artık çölleşme tehdidi altında bulunuyor. Bu oran Avrupa kıtasının 4 katı büyüklüğünde bir alanı kapsıyor. Teknoloji ve sanayinin hüküm sürdüğü dünyada betonarmeye dönüşen toprak değerini her geçen gün kaybediyor.  Bereketli topraklar üzerine yaşam bulan hayat alanı, gün geçtikçe modern gelişmelerin esiri oluyor. 7 milyon kişiye üzerinde barındıran bu topraklar 2050 yılı itibariyle 9 milyon kişiye ulaşacak. Toprak olmadan yaşam olmaz. Yeri dolduramaz olan bu kaynağın bir sonu olduğunu ve bu kadar ağırlığın toprağın altında kalacağını biliyoruz ama hiçbir önlem almıyoruz.
 
Dünya ekonomisi çözüm olarak küresel çapta sürdürülebilir kalkınma politikalarıyla 2030 yılına kadar soruna çözüm arıyor. Aynı küresel güçler nükleer atıklarla toprağı zehirliyor. İnsan faaliyetlerinin iklim koşullarına yansımasıyla bitki örtüsü verimliliği azalıyor. Toprağın kalitesi düşüyor.
 
Toprak politikalarının sağlıklı bir şekilde gündeme gelmesi ve nihai çözüm önerilerinin sunulması ilk etapta öncellik oluşturuyor.  Birleşmiş Milletlerin gıda güvenliğini sağlayarak kırsa alandaki açlık ve yoksulluk ile mücadeleye hız vermesi gerekiyor.  Bu sorun tüm canlıları ilgilendirdiği için paradigma değişikliğini birlikte harekete geçirmeliyiz.  Peyzaj restorasyonu ile bulunduğumuz çevreye rehabilitasyon uygulamak yerel topluluklardan genele ulaşır.
 
Benim şahsi önerim, tüm bu sorunların kaynağını oluşturan kapitalist düzenin toprak işgaline karşın ilk topluluklarda olduğu gibi topraksız halk ve halksız iktisadın olmayacağıdır.

Etiketler:
İstihdam