13/06/2018 | Yazar: Umut Erdem

Biseksüelliğin tarihi hiç yokmuş gibi kabul ediliyor.

“Onur Ayı” coşkusu, özellikle sosyal medyada tam gaz devam ediyor. Fakat ne yazık ki twitter ve facebook gibi sosyal medya mecraları (özellikle twitter) 335 gün (+30 dememek çok naif kalacak bir yandan zira Onur Ayı’na gelmiş olmamız bi+fobinin bir toz bulutu gibi birden kaybolmasını sağlamıyor) “gullüm” çatısı altında biseksüel+ insanların tetiklendiği, dijital şiddete maruz kaldığı, cinsel yönelimleri sebebiyle sorgulandıkları yerler. Sosyal medyanın son derece güçlü bir politik araç olarak görüldüğü günümüzde, twitter, facebook gibi sosyal medya mecralarını kullananların, hatta kendini aktivist olarak tanımlayanların gullümü bahane ederek biseksüel+ düşmanlıklarını mentionlarıyla, tweet’leriyle, yorum postlarıyla kusması bence gayet konuşulması gereken, Onur Haftası gibi etkinliklerde atlanmaması gereken bir mesele aslında.

Ben dahil buna maruz bırakılan birçok insan var, bunu biliyorum. Sadece tüm yıla yayılabilecek çıkarılan güçlü bir ses yok ama bu yalnız olduğumuz anlamına gelmiyor. Önce içimizdeki gücü ortaya çıkaracak örneklerden başlayalım:

Sara Ramirez’in açık queer ve biseksüel olarak özellikle twitter’dan, canlandırdığı biseksüel karakter çerçevesinde de yürüttüğü biseksüel/queer aktivizmi umut verici ve aktivizminin güçlü bir etkisi var. Twitter’daki profil fotosu bile gözlerimizi kamaştıran ve Genç LGBTİ+ Derneği’nin subliminal gücü (:D) sağolsun Türkiye’deki LGBTİ+ toplulukla daha haşir neşir etmeye çalıştığı biseksüel renkleriyle bezeli. 

Grey’s Anatomy​ dizisiyle çıkış yapan Sara Ramirez, şu anda da ​Madam Secretary​ isimli bir TV dizisinde rol alıyor. People TV’ye verdiği ​röportajda​ küçüklüğünden itibaren kendisiyle ilgili bir şeylerin farkında olduğunu belirten Ramirez, açılmadan önce içselleştirdiği bifobi ve biseksüel düşmanlığıyla mücadele etmiş. Oyunculuk serüveni tiyatrodan TV dizilerine kayınca da daha önce TV’de hiç rastlamadığı biseksüel karakterlerine hayat vermeye başlamış. Açılması da bu sürecin ardından gerçekleşmiş; fakat zorluk ve endişe ile. Ramirez, kendi platformu vasıtasıyla sadece cis ve heteroseksüel topluluğa, önyargılarla yaşayan insanlara, holivud camiasına LGBTİ+ farkındalığı kazandırmak için mücadele etmiyor, bizzat queer topluluklarının kendisinin de biseksüel+ düşmanlığı ve bi+fobisiyle yüzleşmesini sağlamaya çalışıyor. Bunun gücünü de kesişimsellikten alıyor. “Hayatımda varlığını sürdüren kesişimsellikler var: Kadın olmak, birden fazla ırka sahip bir kadın olmak, renkli bir kadın olmak (woman of color), queer, biseksüel olmak, Amerika’da yaşayan Meksikalı ve İrlandalı bir göçmen olmak, hem Meksikalı hem de İrlandalı Katolik ebeveynlerim tarafından yetiştirilmiş olmak.”

Okullarda yaşanan silahlı saldırılara karşı “#NeverAgain” (Bir Daha Asla!) hareketi çerçevesinde oluşan öğrenci örgütlülüğünün öncülerinden olan Emma Gonzalez de örgütlü olarak hem okul içinde hem de kamuoyunda yürüttüğü aktivizmle adından söz ettirirken twitter aracılığıyla da insanlara erişimini genişletmiş durumda. Kendisi de bu saldırılardan hayatta kalanlardan olan Gonzalez, açık bir biseksüel ve okulundaki ​Gay-Straight Alliance (​Eşcinsel-Heteroseksüel İttifakı​)’ın başındaki isim. Açık bir biseksüel olmasının, #NeverAgain hareketinin öncülerinden biri olarak güçlü bir şekilde ses çıkarmasını sağladığını belirtiyor. Biseksüelliğinin ve okullardaki silahlı saldırılara karşı yer aldığı mücadelenin kesişimi üzerine “Bence kesinlikle birbirine bağlılar” ​diyor​ ve ekliyor “Açık olmasaydım diğer konuda asla mücadele veremezdim.”

Miles Joyner​ ve ​Miles the Bisexual​ kullanıcı isimleriyle twitter’da ve kendi bloğu üzerinden biseksüel+ aktivizmi yapan Miles Joyner da LGBTİ+ alanlarda biseksüel kapsayıcı olma, bu alanların bi+fobisi ve biseksüel+ düşmanlığıyla yüzleşip kendilerini dönüştürmesi için bazı adımlar sunduğu bir yazı ​yayınlamıştı bir süre önce. Adımlar şu şekilde:​

*Ayrıcalıklarımızı tanımak

*Dilimizi değiştirmek: Biseksüelliğin gerçek tanımını öğrenmek- biseksüelliği kapsayıcı bir dil kullanmak

*Kalıp yargılamalar ve yanlış algılamalarımızla, bunların sonucu olan bifobimizle yüzleşmek

*Biseksüel görünmezliğinin tüm çeşidiyle mücadele etmek

*”Eğer”in arkasına saklanmamak : “Eğer kişi hemcinsiyle beraber değilse, yeterince queer değildir” gibi. 

Bu maddeler ilk bakışta aslında bize o kadar yabancı gelmiyor olabilir. Zira beden, cinsellik, cinsiyet konularında bu maddeleri farkındalık yaratmak için kullanıyoruzdur. Ama konu bi+seksüelliğe, bi+fobiye gelince, aynı dikkati vermeye çalışmayabiliyoruz. O kadar RT, FAV alan, biseksüellik üzerine o kadar çok tweet atılıyor ki (Türkçe dilinde atılan tweet’lerden bahsediyorum) Bu tweet’ler asla kişinin LGBTİ+ farkındalık süzgecinden geçirerek attığı tweet’ler olmuyor genelde. Çok RT, FAV almak, takipçi sayısını yükseltmek uğruna biseksüelliğin, biseksüellerin meze olarak kullanıldığı tweet’ler oluyor. Bu tweet’lerin bu kadar rahatça atılabilmesinin birçok sebebi var: Olduğunu sandığımız bilgimizle klavyenin arkasından insanlara zarar vermek ve onları  lince sürüklemek egomuzu tatmin ediyor. Bunun dışında kişilerin kendi ayrıcalıklarına pek bakmamaları, bi+seksüelliğin “göründüğü kadar” ayrıcalıklara sahip olmaması; zira aslında monoseksüelliğin sahip olduğu ayrıcalığın farkına varılmaması, monoseksizmin içselleşmiş olması, etkileyici bir bi+seksüel öz örgütlenme hareketi olmadığı gibi B’nin LGBTİ+ hareket içinde son derece görünmez olması ve çok daha önemlisini sona sakladım: Bi+seksüellik hakkında hiçbir şeyin bilinmemesi.*

Çok kısa bir süre önce ​Fritz Klein​ ismine denk geldim [Nazi olan doktor değil]. Kendisi biseksüellik üzerine eğitim verilmesini ve araştırma yapılmasını destekleyen, teşvik eden ve bunlara yardımcı olan Amerika Biseksüellik Enstitüsü’nün kurucusu, psikiyatrist, araştırmacı ve yazar. Ne yazık ki 2006 yılında, 73 yaşında kalp krizi sonucu hayata veda eder. 1932 yılında Viyana’da doğan Dr. Fritz Klein, küçük bir çocukken ailesiyle birlikte Yahudi karşıtlığından ve patlak verecek savaştan kurtulmak için New York’a giderler. Kariyerinin başlarında biseksüelliğe dair bilgisizliğin olduğunu fark ederek bu konu üzerine çalışma ve araştırmalar yapar. Yaptığı araştırmalarından biri, evli olan ya da heteroseksüel varsayılan birliktelikler yaşarken gizli şekilde erkeklerle ilişki yaşayan erkekler üzerine olur.

Biseksüel pratikleri ve kültürüne tarihi ve sosyolojik bir bakış vaad eden Biseksüel​ Seçeneği (The Bisexual Option​) isimli bir kitap yayınlar. ​New York ve San Diego’da “Biseksüel Forum”u kurar. ​Journal of Bisexuality’nin yayınlayıcısı ve editörüdür.​ Cinsel Yönelim Çizelgesi​’ni (​Klein Sexual Orientation Grid​) geliştirir. Bu çizelge, Kinsey Skalası’nın geliştirilmiş halidir ve cinsel deneyimleri, cinsel çekimleri, fantezileri, duygusal ve sosyal tercihleri, yaşam biçimini ve kişinin kendini nasıl tanımladığını ölçer çünkü tüm bunlar kişinin geçmiş, şimdiki hali ve ideal geleceğini ilgilendirir. Klein’in araştırması, bu faktörlerin zamanla, hem heteroseksüel, eşcinsel ve biseksüel insanlar arasında hem de kendileri içinde değişebileceğini gösterir. Klein araştırmasından, insanların kendi deneyimleri ve hislerini genelleştirerek sıklıkla yanlış bir şekilde, diğer insanların cinsel yönelimlerini aynı şekilde yaşaması gerektiğini varsaydığı sonucunu çıkarır. Klein, cinsel yönelimlerin basit, iyi bir şekilde tanımlanmış kategorilere ayrılamayacak kadar karmaşık olduğu sonucuna varır. 

Benim bu çalışmayı bile yeni öğrenmiş olmam bir yandan bir şeyi açıklıyor: Biseksüelliğin tarihi hiç yokmuş gibi kabul ediliyor. Partnerinin cinsiyetine göre genelde cinsel yönelim atamasına maruz kalan bi+seksüeller, sadece ikili cinsiyetçi, transfobik, “queer olamayacak kadar old school” gibi yargılamalara maruz kalmıyorlar. Cinselliğe, cinsiyete, akışkanlığa, muammalığa dair queer’e açılan yola mihenk taşları düzenlerden birinin bilakis bi+ politika olduğu asla bilinmiyor. O yüzden biz yıllar sonra tarihimizin yok sayılmasının neden olduğu köksüzlük ve yalnızlaştırmanın yanında arzularımız, tercihimiz, merakımız, keşiflerimiz sebebiyle birilerinin queer olarak belirlediği “statü”nün bizim asla hak etmediğimiz “yükseklikte” olduğu laf sokmalarıyla, heteropatriyarkayla, heteronormativiteyle işbirliği yaptığımız suçlamalarıyla karşılaşıyoruz. Annamarie Jagose, ​Queer Teori: Bir Giriş (Queer Theory: An Introduction)​ isimli kitabında 70’lerin sonları, 80’lerin başlarında lezbiyen ve gey topluluklarında biseksüelliğin, sadomazoşizmin, pornografinin, butch/feminenliğin, travestisizmin, fuhuşun ve kuşaklar arası cinselliğin tartışılarak bu tartışmalarla egemen heteroseksüel-eşcinsel ikiliğinin dolaylı yoldan sorgulandığını belirtir. (syf. 64) Bizim bu tarihsel süreci, biseksüelliğin tarihsel yolculuğunu, işlevini bilmememiz, sadece mücadele ettiğimiz ikili cinsiyetçi heteropatriyarkal dünyada değil bizzat queer topluluklar içindeki biseksüel düşmanlığını, bifobiyi kabul etmememize de neden oluyor. Transfobiyi tartıştırmayan insanlar facebook postlarında “bifobik olmayacağım diye kastırmanın bir anlamı yok” diye yorum yapabiliyorlar, biseksüelliğin kendilerini ne kadar rahatsız ettiğini belirten tweet’ler atabiliyorlar. Çünkü bifobi, o kadar da fena bir şey olarak görülmüyor. Sonuçta bi+seksüellik ne kadar geçerli ki bi+fobinin bir adı olsun değil mi? 

Sara Ahmed ​bir makalesinde ​bir koşulun içine gömülmüş normları dönüştürmeye çalışırken güç mekanizmasıyla karşılaştığımızı, söylemi belirleyecek bazı insanların elindeki gücün sıklıkla gizlenmeyle ya da inkarla askıya alındığını belirtir ve şöyle der “Diğerlerinin rencide olması bizim özgürlüğümüzü kısıtladı.” Bifobiye dikkat çekmeye çalıştığımız her an “her şeye de bifobi diyorlar” denmesini, bu konunun derinliğinin, verdiği zararın, birçok bi+seksüelin ruhsal, zihinsel, sosyal sağlığına etkisinin düşünülmeyip bu kadar kolaylık ve rahatlıkla biseksüelliğin geçersiz kılınmasını başka bir şekilde açıklayamıyorum. 

Cinsiyet, cinsellik, ırk/millet fark etmez, bana atanan, bana “uygun gösterilen” kalıplara, kategorilere mesafemi koruyarak yaşamımı sürdürmeye çalışırken yaptığım politika, kimsenin kendini nasıl tanımlaması gerektiğini söyleme hadsizliğine girişmiyor ama yan yana, göz göze LGBTİ+ politikası içinde asla konuşulmayan bi+seksüelliğin, kendime dair bir gerçekliğin de “queer" adı altında özellikle sosyal medyada itibarsızlaştırılmasına, yok sayılmasına, düşmanlıklara maruz kalmasına müdahale etme sorumluluğunu taşıyor ve keyfinizi biraz olsun kaçırmayı gerekli görüyorum.

*Kaos GL Lezbiyen broşüründe biseksüelliği şöyle tanımlamış: Hem kendi cinsiyetine hem de farklı cinsiyetlere sahip insanlara duygusal, romantik ve cinsel yönelim içinde olan kişileri tanımlar. Biseksüel bir kimse, tüm cinslere aynı ölçüde ilgi duymayabilir ve bu ilginin derecesi zaman içinde değişebilir.

**KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler:
nefret