07/09/2013 | Yazar: Erkan Bayır

ODTÜ’deki ağaçları korumak, sadece 3-5 ağacı korumak değildir. ODTÜ’yü korumak, "Türkiye’nin bilim ağacını korumak" demektir.

İzmir’de bahçesi çok küçük olan bir evimiz vardı. Rahmetli dedem, ağaçları çok severdi, bizim bahçeye dikmemiz için Amasya Taşova’dan bir fidan yollamıştı. 1000 kilometre yoldan gelen fidan, yerini çok sevdi ve uzadıkça uzadı, bizim dördüncü katın balkonuna kadar ulaştı. Dedem vefat edince, bize kalan az sayıda hatıradan biri olmuştu o ağaç; baktıkça onu hatırlardık.
 
Derken bir gün, biz tatildeyken, İzmir’de oturan diğer dedem gelip o ağacı kesmiş, odun yapıp sobada yakmış. Annem balkona çıktığında fark etti, o ağaç için hepimiz hüngür hüngür ağlamıştık. Toplasan 20 metrekare yer kaplayan ufak bahçedeki o "1" tane ağaç, bizim için o kadar değerli idi. O ağacın yeri bomboş kaldı.
 
* * *
 
2 yıldır ABD’de doktora yapıyorum, yerel saatimiz Türkiye’den 7 saat geri. Bu yıl Mayıs ayının sonu, buranın saatine göre akşam 5-6 civarı, laboratuvarda işim bitti, her zamanki gibi Facebook ve Twitter’a bakıyorum. Bizim arkadaşlar Twitter’dan yardım çağrısı yapıyor, birileri Gezi Parkı’ndaki ağaçları sökmeye gelmiş. Türkiye’de saat gece 12-1 olmuş, millet evinde uyuyor! Bilgisayarımın ekranına yapıştım, sosyal medyada listemde ekli olan İstanbullu kimi bulursam mesaj yağdırıyorum, yerimde duramıyorum! Orada o gece insanlar toplandı, Gezi Parkı’ndaki ağaçları katletmeye gelenleri durdurmayı başardı. Yine de o gece uyku tutmadı, bir türlü uyuyamadım.
 
Ağaç sökme kabusu bitmek bilmedi. Orada direnen 50-60 insanın çadırını yaktılar, üstlerine gaz bombası yağdırdılar, bir sürü insanı yaraladılar. Canlı olarak izliyorum, Facebook ve Twitter’ıma bakıyorum, haber sitelerini tarıyorum, bir gelişme olursa anında sosyal medyadan paylaşıyorum... Yurtdışında yaşayan Türkiyeliler olarak elimizden o anda gelen buydu! Polisin ve onun azmettiricisi olan iktidarın oradaki 3-5 ağaca ve 50-60 insana saldırması, insanlık vasıflarına sahip olan herkesi çileden çıkaracak kadar korkunçtu.
 
Polis, yaşanan vahşeti protesto etmek için toplananları hedef alan saldırılarının dozunu gittikçe arttırdı. İktidar, oradaki 3-5 ağacı koruyan insanlara ağza alınmaz hakaretlerle saldırdı. Bütün bunlar bir araya gelince, olaylar 3-5 ağacı aştı, insanlık onuru için verilen bir yaşam mücadelesi halini aldı.
 
Gencecik insanları öldürdüler, gaz fişekleriyle insanların gözünü çıkardılar, gazeteci-milletvekili falan demeden bir sürü insanın başını yardılar, yakın bir arkadaşımın burnunu kırdılar. Türkiye’deki televizyon kanallarının ve gazetelerin büyük bir bölümü, bunca rezillik yaşanırken, kafasını kuma gömdü. Demokrasinin dördüncü kuvveti olan medya, görevini yapmadı, halkına ihanet etti. İş başa düştü.
 
Yurtdışındaki gazetelere ilanlar verdik, imza kampanyaları başlattık, uluslararası kurumlara mektuplar yazdık, protesto eylemleri ve mitingler düzenledik. AKP iktidarının uluslararası platformlarda diplomatik yollardan uyarılması ve geri adım atması için uğraştık, kamuoyu oluşturmaya çalıştık; çünkü ülke içinde AKP’nin ve emrindeki polisin halka saldırmasını önleyebilecek "meşru ve demokratik" bir yol kalmamıştı.
 
Biz bu yollara başvurunca, AKP "Gezi Parkı’nda olanlar dış güçlerin oyunu" diye bir şehir efsanesi uydurdu. "Gezi Parkı’ndaki ağaçları dış güçler mi söktü? İnsanların çadırlarını dış güçler mi yaktı? Barışçıl ve demokratik protesto hakkını kullanan insanları dış güçler mi öldürdü, yaraladı, sakat bıraktı?" sorularına yanıt vermek AKP’nin işine gelmiyordu tabii ki.
Neyse ki mahkeme "yürütmeyi durdurma kararı" verdi, Gezi Parkı’ndaki ağaçlar şimdilik kurtuldu. Ağaçları kurtarmak için seferber olan insanlar bu sefer başarılı oldu. Keşke hiç kimse ölmeseydi, hiç kimseye zarar gelmeseydi... Bu kadar olaya neden olan AKP iktidarı, Bülent Arınç’ın ağzının kenarıyla dilediği göstermelik özür dışında, yaşananlardan dolayı pişmanlık bile belirtmedi. Sözlü ve fiziksel şiddet uygulamaya devam etti.
 
* * *
 
Aralık 2010, ODTÜ’de yüksek lisans yapıyorum. Recep Tayyip Erdoğan ODTÜ’ye gelmiş, biz de tabii ki onu protesto etmeye gidiyoruz. Elimizde atkı-bere-eldiven ve kar topu dışında hiçbir şey yok. ODTÜ yerleşkesindeyiz ve kendi üniversitemizde polis bizim yürüyüş özgürlüğümüze engel oluyor. Polis birdenbire üstümüze biber gazıyla saldırdı, o kargaşada yere düştüm, tanımadığım biri yerden kaldırmasaydı orada ezilecektim.
 
Polis saldırısı geç saate kadar devam etti, AKP’liler ODTÜ’den çıkıp gittikleri halde polis saldırısı 3-4 saat daha sürdü. Polisin orda bize saldırmasındaki amaç "izinsiz gösteriyi dağıtmak" değildi; çünkü polis eylem bittikten sonra ODTÜ yerleşkesinden çıkan öğrencileri çıkışta pusu kurup dövdü. Polis, insanların vücutlarına nişan alarak gaz fişekleri yağdırdı. En temel haklarımız ayaklar altına alındı, bir sürü insan hastanelik oldu, arkadaşlarımız gözaltına alındı.
 
AKP’nin ODTÜ’yü hedef alan saldırıları daha sonra da devam etti. AKP’yi protesto eden öğrenciler "terör örgütü üyeliği"nden yargılandı. Hayatında polis karakoluyla işi olmamış ve adliye binası görmemiş insanlar, nezarethanede ve mahkemelerde süründürüldü.
 
* * *
 
Dün internet başındaydım; yine Facebook ve Twitter’a bakıyorum, Türkiye’de olup bitenleri takip ediyorum. AKP, Gezi Parkı’nda yaşananlardan hiç ders almamış, ODTÜ’deki ağaçlara saldırıyor! Neymiş, ODTÜ’nün içinden 8 şeritli otoyol geçirip Ankara trafiğini rahatlatacakmış. ODTÜ yerleşkesindeki 7000 ağacı kesecekmiş, içerden geçecek otoyol 100 metre genişliğe kadar çıkacakmış. Yerleşkeden geçecek yollardan biri ODTÜ’yü karpuz gibi ortadan ikiye ayıracakmış.
 
ODTÜ’nün önündeki Anadolu Bulvarı’nı ve Eskişehir Yolu’nu gayet iyi biliyorum, bu yolların hiçbirisi Ankara trafiğini rahatlatamaz. Bu yollarda bir yayanın karşıdan karşıya geçebilmesi için "ölümle dans etmesi" gerekir, ve zaten yaşlılar ve engelliler için düşünülmüş hiçbir şey yoktur. Bu yolların minyatürünün bile ODTÜ’nün içinden geçmesi felaket olur, doğal hayatı berbat eder ve yerleşkenin tarihsel ve kültürel dokusuna geri dönüşü olmayan zararlar verir.
 
* * *
 
ODTÜ, Türkiye’deki en yeşil üniversite yerleşkelerinden birine sahiptir. ODTÜ öğrencileri, ODTÜ ormanındaki fidanları kendi elleriyle dikmiştir, çorak bozkırın ortasındaki bu yapay ormanı el emeğiyle ve göz nuruyla yeşertmiştir. ODTÜ’nün etrafındaki binalardan ODTÜ’ye bakan bir insan, bozkırın ortasındaki bu mucizeyi hayranlıkla izler.
 
ODTÜ yerleşkesinin Eskişehir Yolu girişinde, ODTÜ ile özdeşleşmiş bir heykel vardır. Bilmeyenler için, bu heykel Tamer Başoğlu’nun 1966’da yaptığı "Bilim Ağacı" heykelidir ve ODTÜ’ye gelenleri selamlar. ODTÜ’deki ağaçları korumak, sadece 3-5 ağacı korumak değildir. ODTÜ’yü korumak, "Türkiye’nin bilim ağacını korumak" demektir. ODTÜ’nün tatilde olmasını fırsat bilerek "bilim ağacı"nı odun yapıp sobada yakmak isteyenlere, ODTÜ’nün vereceği yanıtı herkes bilir.    

Etiketler:
İstihdam