02/09/2017 | Yazar: Ayşe Düzkan

farklı sınıflardan değilse bile farklı gelir gruplarından, farklı cinsiyetlerden, trans veya cis olanların, farklı cinsel yönelimleri bulunanların, güven içinde eğlenebilmesi de demokrasi.

farklı sınıflardan değilse bile farklı gelir gruplarından, farklı cinsiyetlerden, trans veya cis olanların, farklı cinsel yönelimleri bulunanların, güven içinde eğlenebilmesi de demokrasi.

bu yaz, gece saatlerinde taksim’den istiklâl caddesi’ne girenler caddenin ortasında boydan boya uzanan bir inşaat ve çöp torbası yığınlarıyla karşılaştı. mekânlar çöplerini tertipli bir biçimde torbalara koymuş ama bunlar toplanmamış oluyordu. fakat aynı saatlerde, yani caddenin en civcivli zamanlarında, belediyenin çöp arabaları, arkalarında pis bir su izi bırakarak, ara sokaklarda dolaşıyordu ve ikisinin aynı anda olabilmesi kolay değil, siz de takdir edersiniz. çok uzak olmayan bir geçmişte, ağaçların gölgelediği cadde artık beton yamalarından ibaret. burayı dolduran ve zaman zaman yürümeyi çok tatsız bir hale getiren kalabalık birkaç yıl öncesinden farklı, çoğu petrol zengini körfez ülkelerinden gelen turistler, eskinin çakırkeyf müdavimlerinin yerini almış. arap olmaları caddenin halinden onları sorumlu tutmayı kolaylaştırıyor birçokları için. oysa tam turizmin zirvede olduğu mevsimde, üstelik de geçmiş bombalar bu sektörden geçinenlerin belini bükmüşken inşaat kararı alanları, çöpleri toplamayanları da sorumlu tutmak mümkün. ama ırkçılık, siyasal eleştiriden daha kolay sanki.

uzun bir tarihi olan büyük kentlerin genellikle hep bir eski şehirleri olur. istanbul’da ise bu iki tane. biri haliç’in öte tarafındaki eski şehir. oranın kalbini, sultanahmet’i, nicedir şehrin sakinlerinin değil, turistlerin hizmetine vermiş durumdayız. ama nasıl? örneğin 1960’ların sonunda, avrupa’dan katmandu’ya uzanan, hippilerin kat ettiği yolun duraklarından biri olan puddingshop self servis lokanta oldu. derken gazete merkezleri çekildi buradan, otelciler yayınevlerini, yayın sektörünü de kaçıracaktı ki bomba patladı. ama hâlâ beş liradan ucuza çay içmek için bölgeyi çok iyi tanımanız gerekiyor.

pera ise gayrimüslim eski şehir. ama burada tarih kadar yakın tarihi de aramak, sormak gerekiyor bence. şehrin güncel kültürünün şekillendiği yakın tarihi. istiklal’den sıraselviler’e geçin, hemen orada çok yakın bir zamanda, köprüaltı (hani duman’ın “eski köprünün altında” parçasındaki köprüaltı) yanınca buraya taşınan ve türkiye rock tarihinde önemli bir yeri olan kemancılar vardı. efsaneyi köprü’den taşıyanlardan rahmetli zeki ateş’in türkçe rock’a birçok prodüktör kadar katkısı olmuştur. teoman, şebnem ferah, aylin aslım gibi pek çok müzisyen, stüdyolarda mahirleşen bugünün müzisyenlerinden farklı olarak, kemancı sahnesinde pişmişti, duman’ın temelleri de orada atıldı. hayat bugünkünden ucuzdu, işsiz sayısı daha azdı, işsizlerle dayanışma daha güçlüydü, kitap okumaya, dergi takip etmeye, tartışmaya ve tabii ki içkiye ve müziğe ayıracak para ve zaman daha fazlaydı.

1990’lı yıllar, diyarbakır, batman, urfa, mardin, hakkari için faili meçhuller, köylerin boşaltılması ve yakılmasıyla geçerken başta istanbul olmak üzere ülkenin batısında gündelik hayat, darbenin etkisini üstünden atıyor, adım adım ferahlıyordu. (bu fark da aslında çok önemli bir gerçekliğe işaret ediyor ama hem konudan sapmayayım hem de pazar pazar savcıları meşgul etmeyeyim.)

o bağı kuranlar da vardı tabii. istiklâl caddesi’nde o yıllardan bu yana değişmeyen şeylerden biri, galatasaray lisesi’nin önünde eylem yapan cumartesi anneleri. sadece kendi yakınlarını aramadılar, o mekânı bir tür siyasal alan haline de getirdiler.

ömer oyal’ın “önceki çağın akşamüstü” adlı romanının önemli bir kısmı, bekâr sokak’taki, çarşı’nın tarihinde de yeri olan, süper’de geçer. başka birçok mekân gibi, süper de artık yok, sokakta masa yasağına dayanamadı. kala kala mis sokak ve çevresi kaldı. belki gezi’de kurulan derme çatma barikatlar, belki ahalisinin müdanasızlığı, belki başka bir sebeple emniyet güçlerinin rahat vermediği, belediyenin üvey evladı olan mis sokak.

derler ki, beyoğlu’nda, hilafet sırasında bile içki içilirmiş. şehrin, hilafet özlemi içinde olanlar da dahil olmak üzere önemli bir bölümü erkek nüfusunu hâlâ gönderiyor beyoğlu’na. eğlenceden çok seks aramaya; seks ararken cazibesinden çok şiddetine güvenerek. içki içmeyi sarhoşluk, sarhoşluğu kendinden geçme, kendinden geçmeyi yoldan çıkma sananlar.

ama günde en az on saat, haftada en az altı gün çalışan ve bunun karşılığında üç kuruş kazanan emekçi eğlenmeyi hak eder. o yüzden eğlence önemlidir ve politiktir. farklı sınıflardan değilse bile farklı gelir gruplarından, farklı cinsiyetlerden, trans veya cis olanların, farklı cinsel yönelimleri bulunanların, güven içinde eğlenebilmesi de demokrasi.

haklı olarak, akademinin üzerine titriyoruz. ama keşke yaşayan, hareket eden, değişen ve değiştiren, hayatımızın her alanını zenginleştiren ve biraz da eğlencenin içinde yeşeren şehir kültürüne de titizlensek. beyoğlu, son 15 yılda cömertçe kullanılan o terimin, toplum mühendisliğinin laboratuarı ya da kurbanı. akp siyaseti, sadece gazetecilere ve medyaya baskı, khk’lar, yeni müfredat, müftülere nikâh yetkisinin verilmesi vb. değil. aynı zamanda bu değişim de. içkinin pahalanması, kadınların korunmasının, emniyet güçlerinin önceliklerinden çıkması, lgbti+’lere baskının öncelikler arasına girmesi, içki ve eğlenceye yönelik düşmanlık ve şehrin en önemli merkezlerinden birinin bir inşaat alanı hainle getirilmesi. beyoğlu’nun inşaata bile razı gelebilecek turistlerin emrine verilmek üzere hemşehrilerinin elinden alınması. istanbul türkiye’dir deniyor, doğru değil, istiklâl de istanbul değil tabii. ama ümraniye ile beylikdüzü’nün, çarşamba ile osmanbey’in buluşabildiği günlerini siz de özlemiyor musunuz? (Artı Gerçek)

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler:
İstihdam