15/10/2017 | Yazar: Gözde Demirbilek
ne siyaseten konumlandığı yeri ne de kitabındaki ‘eşcinsel’ karakter tahlilini; bunların hiçbirini kendisinin biseksüel olarak açılmasıyla yeniden okumamız mümkün değil.
biz cinsel kimlik kontrol noktası mıyız? her şeyden önce ne haddimize? siyaseten konumlandığı yer sebebiyle elif şafak'ın cinsel yönelim beyanını sorgulamak gerçekten kimin haddine?
elif şafak, biseksüel olarak açıldı duymuşsunuzdur. duymamışsanız çevrenizde yeterince elif şafak linç eden kişi yok demektir ki bu görece iyi bir durum olarak kabul edilebilir.
benim kendisiyle ilgili aklıma lise 1, hani o herkesin deli çağlar dediği, yalan olmasın şimdi benim bandırma gibi bir yerde ölçmeden tartmadan (yani en azından üniversiteye gidene kadarki sürecimi gözetmeden) arkadaşlarıma açılmam dışında pek de deliliğim olmadığı o yıl geliyor. bi tarih öğretmenim var, ikimiz de çok satan elif şafak - aşk'ın bandırma'ya gelmesini bekliyoruz. benim mevlana & şems aşkını açık seçik anlattığına yönelik duyumlarım var, o yüzden içimde "ay eşcinsel aşk mı anlatılıyor, bir de bunu birlikte mi okuyacağız, açılmam için mükemmel bir fırsat" gibi türlü türlü fikirler dönüp duruyor. kitap geliyor, biz alıyoruz ve okudukça ders aralarında kitap üzerine konuşuyoruz. tarih öğretmenim, canım benim, bir noktada “mevlana ile şems'in ilişkisini hakikaten biraz aşkla anlatmış” diyor, buradan olumlu mu olumsuz mu konuştuğunu anlamadığım için “evet, dostluktan öte bir yerde” gibi onun söylediğinden asla farklı olmayan ama devam etmesini sağlayacağını düşündüğüm yorumlar yapıyorum, konu eşcinselliğe doğru kayınca öğretmenimden “evet” ve “hayır” dışında çok da cevap alamıyorum, hâliyle benim açılma erteleniyor, bundan tam 2 yıl sonra aynı kitapla ilgili bir şey konuşurken mesele aşka gelince, bir de artık sohbet ettiğimiz yer nöbetçi öğretmen koridoru ya da ders arası öğretmen masası değil de onun müdür yardımcılığına geçmesi sebebiyle “kendine ait bir oda” olunca cesareti kendimde bulup açılıyorum. o aşktan söz ederken “erkek arkadaşın, erkek arkadaşın” dedikçe dayanamayıp “sevgilim kadın yalnız” diye muhabbetimizi buz gibi kesebilecek o çıkışı yapıyorum. bi süre yüzüme bakıyor, sessizlik süresi artıyor ben gerilim azalsın diye kahvemden bi yudum alıyorum, o dönem bir de böyle bir ilişkimiz var, derslerin az olduğu zamanlar yakalıyoruz “gel sana bi kahve ısmarlayayım” diyor taş çatlasın 15 dakika da olsa; onun kadın olmayan yöneticilerden gördüğü baskıdan benimse aynı yöneticilerden dolayı yaşadığım anksiyete krizlerinden uzak vakit geçiriyoruz. her neyse, kahveden bir yudum alıyorum, “soğumuş” diyorum (muhabbeti çeviremeyince ben) o da “evet” diyor. benim, hiçbir şey söylememesi üzerine çaresizliğim, onun ben şimdi buna ne diyeyim sessizliğiyle kahveler bitiyor.
bana gereksiz bir çekince geliyor bu olaydan sonra, tıpkı hayatımda o dönem canımla hissettiğim ve yakın olduğumu düşündüğüm her kişiyle olduğu gibi. çok sosyal bi çocuk olmamakla birlikte zaten bandırma gibi bir yerde çok da fizikî bir çevre yaratamadığım için, yarattığım çevrenin de böyle bir handikapı olduğunun farkındayım ama yine de battı balık yan gider deyip zaten yoktan var etmeye çalıştığım ve çevrem “doğal yollardan edinilmemiş” (sınıf etkinliklerine sürekli katılan makul bir sınıf arkadaşı olmak, öğretmenlerle sadece öğrenci ilişkisi kurmak gibi şeyler asla yok) ilişkiler bütünü olduğu için “sevgilim kadın yalnız” çıkışını da çaresizliğe düşeceğimi bilsem dahi yapıyorum. hakkımda “bu çocuk da çok hisli, çok duyarlı, çok muhalif, çok bilmem ne” betimlemelerinin sonu benim çıkışımla birlikte tek bir kelimeye dönüşüyor anlamsız bir şekilde: “bu çocuk şöyleymiş”
bütün o hakkımda söylenen duyarlılığımın da hisliliğimin de, dişe dokunmayan ama aşırı görülen muhalifliğimin de tek sebepte buluştuğuna inanıyor herkes o dönem (belki de ardımda bıraktıklarım hâlâ). açıldığım kim varsa ardı “ha sen ondan öyleee”ye gelen yorumlarda bulunuyor.
heteroseksüel olmadığını söylemenin de böyle bir sonucu var yani insanlar için. olduğun ve seninle ilgili öne çıkan bütün özelliklerini cinsel kimliğine bağlamak. yetmez gibi, yaptığın her şeyi cinsel kimliğin üzerinden tartışmak, bu da yetmez gibi senden daha fazla bir şeyler beklemek. yani hiçbir zaman, yaptığının yetmemesi, heteroların kılını kıpırdatmadan yaptığı şeylerin üzerinde bir performans göstermen talebi ancak o zaman “onlar kadar” saygın bir noktada takdir edilmek. açılmadan önce de yaptığın bir hareketin, açıldıktan sonra “bi de bunu sen yapıyorsun” diye asla yakıştırılamaması, asla haddi olmayan herkesin ayıplama üzerine bir misyon yüklenmesi, kendini zorunlu politik bir yerde bulman, asla içselleştiremediğin bazı kavramları hayatına katmak zorundaymışsın gibi, açıköğretim bürosunda kitap dağıtır gibi "vay, LGBTİ+ mısın, bak şimdi sen şunu alıyosun, şunları da alıyosun, bi de şu köşede var onu da alıyosun" mantığıyla kişinin asla cinsel kimliğine değmeyen, vicdanî bir sorumluluk gibi dayatılan politik kimliklerle dolu bir hengamenin içinde buluyorsun kendini.
tabii bunlar açılmanızın “kabullenildiği” durumlarda ortaya çıkanlar, bir de siz beş yüz bin kere de açılsanız insanların beyanınızı hiçe saydığı durumlar var. burada yine cinsel kimliğe yüklenen gereksiz farklı misyonlar üzerinden "sen öyle olsan böyle mi yapardın" tavrıyla karşılaşıyorsunuz. birden dikkat çekmeye çalışan, şimdi bi de başlarına bunu çıkaran; yok canım yanılan, biraz şansınız varsa SONRADAN ÖYLE OLAN konumundan değerlendiriliyorsunuz. beyanınızın nasıl bir HİÇ, insanların kendilerini cinsel kimlik kontrol bekçisi gibi nasıl bir otorite varsaydıklarını görüyorsunuz.
elif şafak da böyle bir turnusol oldu dün gece. “biseksüel olduğumu kamuya açık alanda söyleme cesaretini göstermediğimin farkına vardım” diyerek açıldı ve çirkin bir linç ekibi bu açılmayı kendine malzeme saydı.
(tetikleyici uyarısı) “elif şafak biseksüelmiş, erkeklerle birlikte olduğunu bilmiyordum”, “elif şafak'ın böyle şeyleri olduğunu biliyoduk, sonunda kendi itiraf etmiş”, “yeni bir kitap yazıyor herhalde, onun reklamı olacak bu da”, “madem biseksüeldin niye hiç açık seçik kitaplarında biseksüel karakter yazmadın”, “o paraları yerken düşünecektin, sen bile açılamıyorsan biz napalım”, “elif şafak söylemeye cesaret bulamamakta haklı, kesin emmisi, babası dövüyodur şimdi vah vah” ay daha fazla yazamayacağım, bunlar twitter'da açılmasından sonra en çok kullanılan, “ilgi manyağı, vatan haini, bi de şimdi biseksüel elif şafak” ifadeleri. (tetikleyici uyarısı sonu)
elif şafak'ın edebi tarzını, siyaseten konumlandığı yeri, yaptığı açıklamaları elbette konuşabiliriz. ama bunların hiçbirini kendisinin biseksüel olarak açılmasıyla yeniden okumamız mümkün değil. yani, ne kitabında yazdığı “eşcinsel” bir karakterin tahlilini ne de evlendiği kişi üzerinden insanların bir konum olarak dayattığı “bilmemnenin gelini” iddiasını kendisinin biseksüel olması üzerinden yeniden tartışmamızın imkânı yok. biz cinsel kimlik kontrol noktası mıyız? ne alâka? her şeyden önce ne haddimize? haddimizin olmaması onun ünlü ve zengin bir yazar olmasıyla ilgili değil, bir insan olarak elif şafak'ın cinsel yönelim beyanını sorgulamak, aşağılamak, linç etmek gerçekten kimin haddine?
dayanışabilmek, LGBTİ+ hakları adına “bir şey yapmak” için; gerektiğinde makul, gerektiğinde muhalif, gerektiğinde hassas, gerektiğinde duyarlı LGBTİ+'lar arayanlar, siz kimsiniz? gerçekten soruyorum, kimsiniz ve hangi hakla ve nasıl bir üstencilikle böyle bir taleple çıkıyorsunuz karşımıza?
dün geceye kadar varlığını unuttuğum bu yazarın, geceden beri sadece bu konuda ne hissettiğini gerçekten merak ediyorum. uzun süre “cesaret edilmemiş” ve sonra bir gün söylemeye cesaret bulunmuş bir beyanın insanın içinde hissettirdiği o duyguyu, o sessizlikle karışık çaresizlik dışında; beyanın ardından gelen olumsuz ve sapla samanın asla ayrılamadan yapıldığı yorumların verdiği o hissi yakından tanıyorum.
biseksüel olarak açılması, elbette onu yaptıklarına ve söylediklerine yönelik gelecek eleştirilerden azade kılmayacak ama eleştirilerin biseksüel olması üzerinden yeniden şekillenmesi açık ve net bir şekilde bifobidir.
bifobiye, açılma üzerinden beyanın samimiyeti sorgusuna turnusol olan bu “olayın” elif şafak dahil olmak üzere açılma baskısı altında olan, açılmayı düşünen ve açılan tüm bi+'lar için travmatize edici olmamasını temenni ediyorum.
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: