12/04/2015 | Yazar: Aras Güngör

Hepimiz Çingene’yiz mesela ama hiçbirimiz ‘esmer’ bir tenin yükünü taşımıyoruz.

Hepimizin bir şey olduğu ya da bir şey olduğumuzu iddia ettiğimiz, ama içi hiç bir zaman dolmayan kocaman cümleleri bir çırpıda söyleyebilme konforundan vazgeçmek istemiyoruz. Hepimiz Çingene’yiz mesela ama hiçbirimiz “esmer” bir tenin yükünü taşımıyoruz. Hal böyle iken bilerek veya bilmeyerek çok cici söylemlerimiz oldukça; haksız, üstten, otoriteryen, dayatmacı sistemin küçük sevimli askerlerine dönüşüyoruz. Hepimiz Çingene değiliz çünkü bir kimliği “sahiplenme”, “üstüne alma” çabası; “iyi niyetli” bir haksızlığa dönüşüveriyor kolayca.
 
Bacağımdaki ağrı her geçen dakika artıyor ve saatler geçtikçe yürüyemez hale geliyorum ve sonunda yere yığılıp kalıyorum. Sağ bacağım artık bana ait değil gibi hissediyorum, ağlamaktan başka ne yapacağımı bilemiyorum. Hayatım boyunca devam edecek bir ıstırabın gönüllüsü oluyorum. Hormon iğnemin yanlış damara vurulmasıyla başlayan ve yaklaşık 30 saat süren sakatlığım ve dayanamadığım acıya rağmen 112’yi arayamama korkum, içimden yükselen, “Ne hormonu kullanıyorsun, sigortan var mı, bu kimlik senin mi” sorularına nasıl direneceğim endişesinden geliyor.
 
Neden bunları yaşıyorum sorusuna verilecek o kadar çok yanıt var ki… Acı içinde kıvranıyorum çünkü devlet benim herkes gibi hastaneye gidebilmeme engel oluyor, daha önce hastane koridorlarında yaşadığım sayısız ayrımcılık, dışlama, ağlatma, bir insan olduğumu unutup panik içinde yanıtladığım ve soranın yüzünü hiç kızartmayan ama ne yazık beni mahcup eden ve her defasında neden bunlara yanıt verdim ki deyip kendime kızdığım deneyimler, bacağımın ağrısını çekmeye razı olmam gerektiğini söylüyor.
 
Kimse bilmiyor neden kambur yürür bir trans erkek, kimse bilmiyor sesine nasıl yabancılaşır? Adliye koridorlarından hastane koridorlarına çekingen ürkek adımların artık yaşamaktan yorulmuş bu bedene neler yaptığını bilmiyor kimse.
 
Hepimizin bir şey olduğu ya da bir şey olduğumuzu iddia ettiğimiz, ama içi hiç bir zaman dolmayan kocaman cümleleri bir çırpıda söyleyebilme konforundan vazgeçmek istemiyoruz. Hepimiz Çingene’yiz mesela ama hiçbirimiz “esmer” bir tenin yükünü taşımıyoruz. Hal böyle iken bilerek veya bilmeyerek çok cici söylemlerimiz oldukça; haksız, üstten, otoriteryen, dayatmacı sistemin küçük sevimli askerlerine dönüşüyoruz. Hepimiz Çingene değiliz çünkü bir kimliği “sahiplenme”, “üstüne alma” çabası; “iyi niyetli” bir haksızlığa dönüşüveriyor kolayca.
 
Stonewall’u ayağa kaldıran; bir travestinin, sokakta ucubeye dönüşmüş bedenini özgürce yaşama haykırışı ve transların en edepsiz en bacak omuza en dişe diş beden hapishanesinden çıkmak haykırışını örgütlüyor ve dünyayı sarıyor.
 
Bir transın 5 yaşında kurmaya başladığı hayale, okulda etek giyerken her gün ve her gün, istemediği sevmediği bir isimle çağrılırken her gün, evden çıkarken sarıp sarmaladığı memesine, incelttiği sesine, çocuk yaşta başladığı ve ölene kadar temrin ettiği  “ben gördüğünüz şey değilim” haykırışını içinizde duyabiliyor musunuz?
 
Öldüğümüzde bize dokunmak istemeyen, cesedimizden dahi korkan ve cenazemizi erkişi/hatunkişi olarak kaldıran ve yaşarken bu kaygıları aklımızdan çıkarabildiğimiz tek bir an yokken, tüm dünyada bize ait olan kimliğimiz bir pazarlama nesnesine dönüşüyor ve bir çırpıda çıkıyor ağızdan “hepimiz travestiyiz” diye.
 
Hayır, hepiniz travesti değilsiniz neden olasınız ki zaten ya da buradan mı geçmeli birlikte örgütlenmenin yolu.
 
Beden, tek başına bir mücadele alanıdır ve içinden çıkmak için ölmek yetmez, beden gözlerinizin altındaki çizgilere, adımlarınıza, ellerinize ve tüm zerrelerinize sinmiş bir bilinmez kara delikken, esmer tenin ağırlığı bir sloganın yıkacağı basit bir çağrışıma indirebilir mi?
 
Birlikte mücadelenin belki de en önemli en samimi yanı kimliklerimizi heteronormatif ikili cinsiyete kurban etmeden yani kimsenin travesti, eşcinsel, Kürt, Ermeni olmasına gerek kalmadan ama bir özne olarak kimliğin yapısal farklılıklarını, gündelik yaşam pratiğimizdeki farklılıkları aklımızdan çıkarmayarak yan yana yürüyebildiğimizde daha umut verici bir güne uyanabiliriz. Dilerim o günler yakındır halen yaşamaya dair bir inancım varsa bir gün bir dakika bir saniye bile olsa bu düşü görebilmek içindir. 

Etiketler:
İstihdam