04/12/2009 | Yazar: Erkan Altay

Yine dayanamadım ve edebi oyunlara kaptırdım kendimi...

Yine dayanamadım ve edebi oyunlara kaptırdım kendimi...
 
Eksik kalmış kuşlarız belki. Belki isimsiz odalarız. Belki kırlangıç ürküntüsü ile el oynatanlarız. Belki düzene boyun eğeniz, belki en aciz olanız. Belki uçak, belki arabayız. Belki öteki, beriki, sonrakiyiz. Belki keçeli kalem, belki keçili çiftliğiz. Belki tanıdıklarımız kadarız; belki okuduklarımız. Belki susanlardanız usulca, belki dik yürümeye çalışan kamburlarız. Belki saplantılıyız sevdiğimiz kelimelere, belki gözsuları içinde kaybolanız; okurken yazılanları... Susmaya ramak kalanız belki, belki farketmeden patlamaya hazır volkanları besleyenleriz. Belki konak sakiniyiz, belki gecekonduya gebe ev oturanlarındanız. Belki kibar küfürleriz, belki şeker... Belli ki birşeyiz ama ne olduğumuz belli değil. Hâlâ belkilerde aranan isimleriz belki?
 
Susmaktan korkanlarız bizce, nedensizce, süresizce... Her cesaret ötekisinde bulunan bir bekaret kaynağıyız. Saatlerce çığlık atıp, susarak geri çekilenleriz. Sonra yine bir şey bulamayıp, kendine gebe kalanlarız. Anlamsızca, bitkisel hayatta yaşayan insanlarız. İddialı sözleriz hepimiz. Hepimiz bodur tavşanların, şımarık meyveleriyiz. Hepimiz çekirdek danslarına meydan okuyan, antep fıstığıyız. Komik olmaya çalışmayan, doğal komikleriz. Dik yürümeye çalışan kamburlarız, kamburuz... Biz yangınız, içinde alev alev titreyen ateşleri hisseden yangınlarız. İnsanız, ama ne insanız... Sonuna kadar değil, sorana kadar mı insanız? Hatayız. Hatalardan bunalan insanlarız. Vazgeçenleriz. Dayanamayıp vazgeçenleriz. Kucağında yük bulanlarız. Bu yükü taşıyamayıp, çaresi için sessizce kaçanlarız. Belki katilleriz, ruh katilleriyiz. Ölen ruhlar pazarında ipsiz cambazlarız. Kalpsiz yokuşlarda ezileniz. Hayata küfredip, yine de içinde gezenleriz. Çaresiziz. Suskunuz. İçi titreyenleriz. Göz damlasıyız. Sellere kurbanız. Sessiz bir filmin, tırnak hareketleriyiz. Her filmin sonundaki mutlu sanılan sonuz. Üç noktalı virgülüz. Yaşananlara ses çıkarmaya çalışan cılız bir sesiz, sessiziz, sensiziz... Yorgunuz. O kadar yorgunuz ki, kaçmak isteriz. Ama kaçamayacağımızı da biliriz. Biz severiz, durmadan severiz. Ama çaresizce de özleriz. En iyisini yapmak isteriz, ama olanla da yetinmeyi yeğleriz. Biz hırslar içinde boğulan ve 32 ayak üstüne düşen kedileriz. Birdenbire sessizce susanlara kızanız. Ama kızarken içinde bir kuşku olanız. Nefes alırken, kendini paralayanlardanız. Çaresizce yardım dileniriz. Her zaman bir umut yardım çaresinin çığlığını son nefesimiz bitinceye kadar bağırırız. Dayanamayıp yine çığlık atarız, bir yardım için feryat ederiz. Ama bizi kimse duymaz. Duymayacaklarını bilerek bağırmaya devam ederiz. Sesimiz yedi dümen mahallelerini götürür. Ama kimse duymayacaktır bizi. Susmayacaklardır asla. Asla inkar etmeyeceklerdir de duyduklarını. Ama işgal ettikleri ciğer topraklarından vazgeçmeyeceklerdir de.. Susmayacaklardır hiçbir zaman. Emince konuşacaklardır yaptıklarından. En ağır trene binip kaçacaklardır. Diyeceklerdir ki, 'biz yaptık.' Aman ne iyi ettiniz diye cevap gelecektir. Bu sırada küçük bebekler kusmaya başlayacaklardır. Herkes havanın çarptığını düşünecektir, haklılardır da... İnsanız.


Etiketler:
nefret