05/12/2013 | Yazar: Murat Renay

Türkiye’deki gey barlarda, bizimkiler birbirlerine bakıp uzun uzun süzmekten, kendini kasmaktan dans etmeyi akıllarına bile getirmediklerinden, 20’li yaşlarındaki bu gençlerin mutluluk içinde dans etmeleri çok hoşuma gitti.

Geçen hafta sonu Kopenhag’taki  “Sabaah Oriental Disco” partisinde çalmak üzere Kopenhag’taydım.
 
Danimarka maceram bundan yaklaşık 1 sene önce arkadaşlarımın Kopenhag’a gitmesiyle başladı aslında. Şehirde eğlenebilecekleri bir gey bar ararken gittikleri Block 66’daki partileri anlata anlata bitiremeyen arkadaşlarımın tavsiyesine uyarak takibe aldığım mekan da beni takibe aldı. Bir süre sonra, bu mekanı işleten ve oradaki LGBT azınlıkların derneği olan Sabaah, yılbaşı partilerinde çalmam için beni davet etti. (Evet, Türkiye’deki hiçbir dernek beni partilerinde çalmam için davet etmedi henüz mesela :))
 
Kopenhag için, soğuğu dışında söyleyebileceğim en önemli şey çok pahalı oluşu. 7 Eleven’dan alınan kıytırık bir sandviçin bile 12 TL’ye denk geldiği bu şehrin pek bütçe dostu olduğu söylenemez. Ancak insanlar hayatından memnun. Orada olduğum ilk gece gittiğim Pony Bar’da cidden mutlu mutlu dans eden geyler gördüm. Türkiye’deki gey barlarda, bizimkiler birbirlerine bakıp uzun uzun süzmekten, kendini kasmaktan dans etmeyi akıllarına bile getirmediklerinden, 20’li yaşlarındaki bu gençlerin mutluluk içinde dans etmeleri çok hoşuma gitti.
 
Yurt dışında fazla uyuyunca şehri kaçıracakmışım gibi geldiğinden, partinin yapılacağı günün erken saatlerinde ayağa dikildim. Baktım bu şehirde neredeyse herkes bisiklete biniyor, ben de bir tane kiraladım. Aslında Kopenhag yürüyerek rahatça gezilebilecek bir şehir ancak nedense soğukta kıçım donsun istedim. Böyle bir Avrupa vatandaşı havalarına girdim. Hava da bana girdi sanırım zira öğleden sonra burnum akmaya başlamıştı bile.
 
Şehrin en meşhur, Beyoğlu tadında caddesi Stroget’teki “window shopping” turlamasından sonra, renkli renkli evlerin olduğu Nyhawn bölgesini turladım. Akşamki partiye soğuktan gerilmiş bir suratla çıkmamak için otelde biraz dinlenip Sabaah derneğinin geleneksel yılbaşı yemeğine doğru yollandım.
 
Bu yemekte dernek üyesi olan/olmayan Kopenhag’taki gey azınlıkların sofrasına oturdum. Birilerinin sizi sofrasına davet etmesi önemlidir, güzeldir. Benim için de güzel bir geceydi. Oradaki gey Türk arkadaşlarla tanıştım. Türkçeleri iyi olmadığından, başlarda utana sıkıla benimle konuştular.
 
Hayatlarından ve oradaki problemlerinden bahsettiler. Açıkcası “ailelerine açılıp açılmamak” konusundan başka büyük bir sıkıntıları yokmuş.
 
Gece boyunca benimle mesafeli olan ve Türk olduğu söylenen bir arkadaş dikkatimi çekti. Mesafesinin nedenini utangaçlığına verdim başta ama sonradan öğrendim ki Türkçe’den çok Kürtçe ve Danca biliyormuş meğer. Bu yüzden benimle pek konuşmamış.
 
Yemek sırasında, misafirlerden bir kızcağız kalkıp “size bir şarkı söylemek istiyorum” dedi ve güzel sesiyle Adele’den bir şarkı söyledi. Herkes pür dikkat dinleyip, duygulanıp, kıza eşlik etti ve sonunda da coşkuyla alkışladı. Ben de o sırada düşündüm, böyle bir olay bizim ülkede olsa bırakın coşkuyla kızın şarkısına eşlik edip alkışlamayı daha “size bir şarkı söylemek istiyorum” dediği anda gülüşmeler başlardı. Kızı doğduna pişman ederdik. Neden böyleyiz biz inanın bilmiyorum, çok tuhaf. Absürt olan bu mutlu insanlar değil bizim tepkimiz, inanın buna.
 
Geceye parti mekânı Block 66’da devam edildi. Partiye, dans etmeye aç bütün insanlar akın etti. Türk, Kürt, Iraklı, Pakistanlı, Hintli, İsrailli derken Birleşmiş Milletler toplantısı gibiydik. Ben de gece boyunca onlara İstanbul tişörtümle Panjabi Mc’den Najwa Karam’lara Bülent Ersoy’dan Ajda Pekkan’lara kadar uzanan bir Orient patlaması yaşattım. Gece boyu DJ kabinine gelen istekler bitmedi. Mekânda 10-15 farklı milletten insan olunca hepsi kendi ülkesinden şarkılar/ şarkıcılar istedi. Bazı istekleri bulmak ve çalmak zor oldu. En çok gelen istek de, isteyenin ülkesini ayırmadan, “halay havası”ydı. Partideki her milletten insan üst üste çaldığım, Türkçe ve Kürtçe halay havalarında el ele tutuşup bildiğiniz halay çektiler ve doyasıya eğlendiler. Birçoğu yanıma gelip sadece orada olmamdan mutlu olduklarını söylediler, ancak biliyordum ki, benim orada olmam dışında asıl onları mutlu eden bu müzikleri duymaktı.
 
Elbette şarkı isteklerindeki efsane tavır Türkler’den geldi. Yanıma gelen bir arkadaş, gayet kendinden emin bir tavırla, hani garsondan bir buçuk İskender ister gibi “Gülşen’i çal. Son şarkısını” dedi. Daha “merhaba” demeden. Onu “Emredersin” diye şakayla karışık cevaplayınca bile geri adım atmadı ve “Emir evet. Emir büyük yerden deyip yukarıyı gösterdi”. Ne diyeceğimi şaşırdım.
İstanbul’daki herhangi bir gey bar DJ performansımda bırakın halay havasını en ufak bir darbuka tınısının olduğu bir house şarkı bile çalsam yüzler ekşiyebilir. Zira doğudan gelen her tür müziği “kalitesiz” bulma eğilimimiz olduğu bir gerçek. Neden böyleyiz? Onu da bilmiyorum, neyse.
 
Sözün özü, hafta sonu hem çok eğlendim, hem de eğlendirdim. Başta, bundan bir yıl önce Danimarka’ya gxt gezdirmeye giden arkadaşlarım olmak üzere bu organizasyonda emeği geçen herkese özellikle de Sabaah Derneğine teşekkürlerimi sunarım :)    

Etiketler:
nefret