27/08/2013 | Yazar: Canan Koca

Sporda ırkçılığın yaygın olmasının nedenlerinden birisi de spor alanındaki hâkim ezber söylemler: Spor siyasetten bağımsızdır!

Sporda ırkçılığın yaygın olmasının nedenlerinden birisi de spor alanındaki hâkim ezber söylemler: Spor siyasetten bağımsızdır!
 
Uluslararası Güreş Federasyonları Birliği (FILA), Gezi direnişi sırasında twitter hesabından ırkçı mesajlar yazan milli güreşçi Rıza Kayaalp’e altı ay müsabakalardan men cezası verdi. Yaklaşan dünya şampiyonasına katılabilmesi için yapılan girişimler sonucu ise cezası askıya alındı. Bu örnek, ülkemizde sporda ırkçılığın bireysel ve kurumsal düzeyde tezahürlerinin neler olabileceğini ve bunun uluslararası platformlarda nasıl değerlendirildiğini bize göstermesi bakımından önemli.

Uluslararası spor düzenlemelerinde ırkçılık bir suç, yani uluslararası spor kurumlarının cezalandırma yetkisi var. Rıza Kayaalp örneğinde, cezaya neden olan davranış herhangi bir spor alanında gerçekleştirilmiş ya da herhangi bir spor insanına yönelik ifade edilmiş değil. Büyük olasılıkla söz konusu kişi, uluslararası düzeyde bir sporcu olmasaydı, o ifadeler sadece sanal alemde kalacaktı. Peki, neden uluslararası bir spor kurumu tarafından cezalandırılıyor? “Ermenilere yönelik ırkçı bir tutuma sahip bir sporcu bir Dünya Şampiyonası’nda Ermeni rakibi ile karşılaşırsa?” sorusunu sormaya başladığınızda hoş olmayan senaryolar akla geliyor hemen.

Dünyadan örnekler
Sporda ırkçılık, sporun kardeşlik ruhu ve Olimpiyatların barışçıl felsefesinin ötesinde bir küresel sorun. Irkçılığın sonuçlarının çok ağır yaşandığı dünyamızda uluslararası ve ulusal spor örgütleri, bir insanlık suçu olan ırkçılık konusunda ciddi önlemler alıyor. Örneğin, Londra Olimpiyat Oyunları esnasında Uluslararası Olimpiyat Komitesi, mücadele edecek sporculara sosyal medyayı en etkin şekilde kullanmayı tavsiye etmişti. Bu tavsiyenin arkasında bazı sporcuların ırkçı tweet’leri var. Örneğin, Yunan sporcu Voula Papachristou, twitter’da yazdığı ırkçı mesajlar sebebiyle Yunanistan’ın 2012 Londra Olimpiyatları kadrosundan çıkarılmıştı. Yunanistan Olimpiyat Komitesi Voula Papachristou’nun, “Olimpiyatların değer ve fikirlerine aykırı ifadeler” kullandığı için olimpiyat kadrosundan çıkarıldığını açıklamıştı. Papachristou, hesabında “Yunanistan’da o kadar Afrikalı var ki Batı Nil sivrisinekleri en azından ev yapımı yemek yiyebilecekler” yazmıştı. Aldığı tepkiler ve takımdan ihracı sonrasında “Yaptığımdan dolayı utanç duyuyorum” şeklinde bir mesaj yayınladı. Bir örnek daha: İsviçre futbol takımının oyuncusu Michel Morganella, ırkçı ve aşağılayıcı olduğu söylenen bir twitter mesajı attığı için oyunlardan atıldı. İsviçre olimpiyat kafilesinin başkanı, Michel Morganella’nın ‘ayrımcılık yaptığını ve Güney Kore ile futbol takımının şahsiyetini zedeleyici bir tarz benimsediğini’ söyledi.
 
İlk hedef Ermeniler
Irkçılık uluslararası arenada cezaya tabi çünkü başka bir ırkı, ulusu, etnik kimliği hedef alan bir aşağılamayı ve hoşgörüsüzlüğü içeriyor. Ulusal spor tarihimizde bu ırkçılığın nesnesi Ermeniler olagelmiş. Örneğin, 2007 yılında Trabzonspor- Malatyaspor arasında oynanan futbol maçında, Trabzonsporlu taraftarların “Ayağa kalkmayan Ermeni olsun” şeklinde tezahüratlarda bulunmaları gibi. Türkiye 2009 Süper Ligi’nde Diyarbakırspor’un gittiği yerlerde ırkçı sloganlara maruz kalmasını protesto eden Diyarbakırspor başkanının bir televizyon programında verdiği “Biz ne Uganda takımıyız ne de Ermeni, bize neden bunları yapıyorlar” demeci gibi. Maalesef Ermenilere yönelik bir ırkçılık milliyetçilik potasında (hele de son iki aydır ülkede yaşanan politik ortamın bir tarafına yaslanıyorsa bu ırkçılık) kolayca eritilebiliyor. Sonuçta ulusal arenada bu tür ırkçı söylemlerin ceza alması gerektiği konusu gündeme bile gelmiyor.
 
Retorik öne çıkınca
Sporda ırkçılığın yaygın olmasının nedenlerinden birisi de spor alanındaki hâkim ezber söylemler: “Spor siyasetten bağımsızdır”, “Sporun ruhunda eşitlik ve barış vardır”, “Sporda ırkçılık olmaz” gibi. Örneğin, bazı taraftarların siyahi futbolculara ırkçı davranışlarda bulunduğu Galatasaraylı Drogba ve Fenerbahçeli Webo ile Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın bir araya gelmesi, bir gazetede “Türkiye’de ırkçılık olmaz” başlığı ile haber edildi (http://www.zaman.com.tr/spor_turkiyede-irkcilik-olamaz_2091975.html). Bir başka gazetenin haberine göre ise Suat Kılıç “Türkiye’de ırkçılık tutmaz. Hem inancımız hem de geleneklerimiz buna karşı” dedi (http://www.takvim.com.tr/Spor/2013/05/21/turkiyede-irkcilik-tutmaz). Bu söylemler bir kurguyla beslenerek güzelleşince retorik (redde dayalı) oluyor.

Ülkemizde sporun iyileştirilmesine yönelik politikaların geliştirilmesinde ve uygulanmasında en önemli engelin bu redde dayalı retorik olduğunu düşünüyorum. Özellikle politika yapıcılar ve spordaki anahtar kişiler tarafından bir olgunun yokluğu üzerine dillendirilen söylemler sadece var olanı halının altına süpürme işlevi görmez. Ülkenin siyasi ortamıyla da beslendiğinde suçun sahiplenilmesine kadar gidebilir. Yazının başında örnek verilen iki sporcu ırkçı tweet’leri nedeniyle ülkelerinin olimpiyat komitesi/kafilesi tarafından takımdan çıkarılmışlardı. Maalesef Rıza Kayaalp örneğinde tam tersi bir tutum sergilendi. Akdeniz Oyunları Komitesi Disiplin Kurulu, Kayaalp’in herhangi bir ırkçı söylem ve eylemi olmadığı yönünde karar vermiş. Çünkü sporda ırkçılık olmazdı ya da Güreş Federasyonu Başkanı Hamza Yerikaya’nın hepimize hatırlattığı gibi “Rıza bizim çocuğumuz”du, vatanını severdi. Sonuç: 2020 Olimpiyat Oyunları’nın provası olduğu söylenen Akdeniz Oyunları’nın açılışında ırkçı tweet’ler atan sporcu Türk bayrağı taşıdı, açılış konuşmalarında ise siyasiler sevgi, dostluk ve barış mesajları verdi.(Radikal İki)
 
Hacettepe Üni., Spor Bilimleri ve Teknolojisi Yüksekokulu

Etiketler:
İstihdam