06/06/2011 | Yazar: Emre Varışlı

Hollywood karşısında çok vakit kaybettiklerinden midir nedir, ‘çok kadınsı’ olduğu için işten çıkartılan arkadaşın anlattıklarını büyük bir geniş

Hollywood karşısında çok vakit kaybettiklerinden midir nedir, ‘çok kadınsı’ olduğu için işten çıkartılan arkadaşın anlattıklarını büyük bir genişlikle dinliyorlar. Her şeyin holivudvari halledilebileceğine inanıyorlar, en azından çok geniş ağızları ve cümleleriyle verdikleri tavsiyeler bunu gösteriyor. Biralı cümlelerin uzağında anlatılanlar masaya gelen çerez kadar rağbet görüyor desek abartmış sayılmayız. Aslında kimse onu önemsemiyor. Aslında herkes onu bir film kahramanı olarak işaretliyor aklında. Bir film karakteri kadar empati uyandıracak ve ancak bir film karakteri kadar masadan kalkıldıktan sonra hatırlanacak.
 
Patron gerekçeleri, ‘çalışma arkadaşlarınız kadınsı davranışlarınızdan rahatsız oluyor’ ‘müşterilere gereğinden fazla samimi davranıyorsunuz.’ Hiç büyük konuşmak falan değil, şahsen işimi kaybetme pahasına o an orayı yıkmamı sağlayacak hakaretleri arkadaşımız elleri önünde, boynun hafif kırık bir şekilde dinliyor ve kafasını sallıyor. İşini, geldiği noktayı, kendini kaybetmek istemiyor. Susuyor ve dinliyor. Arada sırada kısa kısa cevaplar veriyor.
Biz ‘gereğinden fazla’ kriterlerine sıkı sıkıya bağlıyız, biliyorsunuz. Gereğinden fazla samimi olamazsınız, gereğinden fazla düşünemezsiniz, gereğinden fazla konuşamazsınız, gereğinden fazla kitap okuyamazsınız, gereğinden fazla sevişemezsiniz, gereğinden fazla susamazsınız bile. Memleket ‘içtimasında’ bir adım öne çıkıp sadece göz bile kırpsanız, sonraki yıllarda alnınızda kocaman bir ‘özür diliyorum’ yazısıyla dolaşmak zorunda kalabilirsiniz. İş yerlerinde, aş yerlerinde, kafelerde, sokaklarda ‘millet ne der?’ tedirginliğini ilkokulda yapılan aşılar sonucunda içimize yer ettiğini varsayıyorum. Yanımızdan geçen zenciden korkarız, yanımızdan geçip giden yeşil saçlıdan korkarız, toplu taşıma aracında birbirlerine sarılan gençler açık namus düşmanlarıdır, iş yerimizde ‘çok’ gülen adamlar bizi bozar, metrobüsteki travestiye kusan gözlerle ve ölçüsüz bir merakla bakarız, onu gözlerimizle ‘yeriz’.. Ardından düşünürüz ‘iyi ki ben böyle değilim, iyi ki arkadaşlarım böyle değil, iyi ki çoluk çocuğum bunlar gibi olmadı..’ şükürlerine geçeriz hemen.
 
Arkadaşı odasına çekip alttan alttan ‘fazla kıvırıyorsunuz’ temalı bir konuşma yaptıktan sonra ‘uyarılarımızı dikkate alın lütfen’ gelişme kısmına geçen patron, birkaç ay sonra çok fos nedenlerle ‘elemanın’ işine son verdi.

Firma için ‘büyük tehlike’ arz eden bu kişinin anlattıkları şimdi bir bar gürültüsünde kulaklara eğlenceli bir hikaye olarak çarpıyor. Beni mi merak ediyorsunuz? E, tabi ki ben de gülüyorum canım. Benim medenilerden neyim eksik?
 
Durumun diğer tarafı ise başına hal gelen ‘eleman arkadaş’ bile durumdan ancak şu kadar rahatsız olmuş durumda ‘üff iş bulmam lazım en kısa zamanda, yoksa o çok istediğim eşşek kadar telefonu alamayacağım..’ kimsenin kurtuluşunu önemsediği falan yok. Aynı şekilde 15 Mayıs’ta düzenlenen büyük Sansür Karşıtı Yürüyüş konusundaki fikri bile şöyle, ‘Of yürüdüler de ne oldu? Sanki onları takan var. Ne? 40 bin (yazıyla kırk bin) kişi mi?! Bütün Türkiye yürüse ne olur canım..’ Bir arada hareketi geçtim, kelimenin ilk anlamıyla bir arada ‘durmanın’ dahi çok işe yarayabileceğini henüz fark etmemiş. Bu büyük yürüyüş sonrasında, hiçbir şey olmamış gibi davrandı birçok gazete ve televizyon kanalı da. Bazıları ‘çocukların eğlencesi’ne indirgedi olayı. Meclislerde, meydanlarda, odalarda, mahkemelerde toplanıp bizim adımıza konuşanlar kadar etmedi, o gün ki büyük yürüyüş ve biraradalık. Ama bu durumdan sıkılmaya ne hacet, ona varana kadar yakın zamanda‘yeterince erkek’ olmadığı için işinden olan birinin bile gündemine giremedi bu konu.
 
Sonra konu malum telefon hattının reklamında oynayan ve magazinsel bir infial yaratan ‘eşcinsellerden sorumlu devlet bakanına geliyor. Bu sefer herkesin söyleyecek o kadar çok şeyi var ki. Yeterince televize olamayan arkadaş ise ne yapsın, yeni bir bira söylüyor. Şikâyetçi mi? Hayır!
 


Etiketler:
nefret