21/10/2015 | Yazar: Sevda Boyalıkuş

Biz kendi cenazelerimizi kaldırır, acımızı kendimiz yaşarız; ama bize o ayrımcılığı yapanlar, o utançla ve o rezillikle nasıl yaşayacaklar?

Sevgili Boysan,

Sen gideli 1,5 ay oldu. Biz bildiğin gibiyiz. Sen gittiğinden beridir seninle ilgili bir yazı yazacaktım, erteleyip duruyorum. Başkalarının yazdıklarını okudum ve onların yazdığı şeyleri tekrarlamaktan, onlardan esinlenmekten kaçındım.

Senin ardından yas tutmayı, matem kavramını yaşamayı öğreniyorum. Sevdiğin birisini kaybedince arkasından ona hitaben mektup yazmak da, yas tutmanın sağlıklı yollarından biriymiş Boysan. Bu mektubum ve dualarım sana ulaşır mı, benim gibi bir geyin duası kabul olur mu, orası Allah’a kalmış. Belki uzakta bir yerlerdesindir, aramızda senin zaman dilimine göre 5-6 saat fark vardır, güzellik uykundan uyanıp şöyle bir göz atarsın ve “Ne yazmış bu deli lubunya yine!” deyip bitirmeden yarım bırakırsın... Veya “Buralar bana iyi geldi, Türkiye’den uzak olmak ne güzel!” dersin.

Ara sıra geliyorsun aklıma, SimCity BuildIt oyununa girince hep arkadaş listemde geziyorum ve senin sıkılıp yarım bıraktığın kasabaya bakıyorum, senden hizmet bekliyor, ara sıra seni ziyaret ettiğim için bana sürpriz hediyeler veriyor. Facebook’a bakıyorum, senin sayfana birileri yeni bir şeyler post etmiş ve onları okuyorum, fotoğrafların duruyor ve her gün yenilerini görüyorum, sanki o profilden çıkıp yanımıza geleceksin. Bana belediyenin yolunu tarif etmiştin, belediye kapanmıştı ve o günkü mesai bitmişti, ben yine de senin yanına gelmiştim.

Seni ve Zeliş’i başka bir yere koyuyorum, çünkü siz benim hayatıma dokundunuz, Benim Çocuğum’u izlerken “Aaa Boysan!“ “Aaa Zeliş!“ dedim, bizim kızlardan birinin bana “Boysan çok yakışıklı!” diye dedikodusunu yaptığı çocuksun sen... Bak yine aklıma geldikçe yüzüm gülüyor. Senin yüz ifadeni ve mimiklerini gördüğüm yerde ayırt ediyorum, ses tonun da kulağımda, arabaya binerken kendini “Ben ve kadın personam” diyerek iki kişi olarak sayışın da!

Son birkaç ayda o kadar canlar kaybettik ki, hatıralarını yaşatacağımız o kadar çok insanı yitirdik ki, üzüntümüz ve kızgınlığımız, korkumuz ve isyanımız, tepkimiz ve acımız, hepsi birbirine karıştı. Kaybetmeye alışmadık, alışmayacağız Boysan. Sen evinde ailesinden bile gizlenen, kendi ufacık hapishanesinde demir parmaklıkların ardından dışardaki özgür hayata bakıp iç geçiren gizli LGBTİ’ler için umut ışığısın, o ışığı söndürmeyeceğiz.

Senle ilgili zihin jimnastiği yaptığımda aklıma bir sürü şey geliyor. Türkiye’nin Harvey Milk’isin, Hayri İnönü de Moscone. Ne yapıp ettin, Şişli’yi San Francisco’ya çevirdin… Zor oldu, dayaklar yedin, tehditler aldın, ailenin ve sevgilinin destekleri sayesinde yılmadın. Sana o iğrenç mesajları gönderen sefil yaratıklar adına ben utandım, ama sen onları yüksek sesle okudun ve gülüp geçtin.

Boysan, kim derdi erken seçim olacağını, daha mahalle kongreleri falan olacaktı, sen hiçbirini beklemeden gittin. Belki de sonucunu önceden biliyordun, sıkıldın ve yarım bırakıp kaçtın... Benim kalbimdeki delege sendin, ötekilerin adını bilsem de fark etmezdi. Ben LGBTİ olmaktan utanmıyorsam ve gurur duyuyorsam, senin de payın var.

Sen bir yandan Andy Warhol gibisin, bir yandan “90’lar Pop” gibi. Kısa süren, yeni bir pop akımı yaratan, insanı yakalayan, akılda kalan, ritmik, ışıltılı, parlak ve güzel! Aradan uzun zaman geçse de tebessümle hatırlanan, klasikleşen, bir kült haline gelen, bir daha tekrarı olmayan ve aynısı yapılamayan... Senin vefat (kelimeyi bile yakıştıramıyorum, çok sakil duruyor) haberini aldıktan sonra, kulaklık takılıydı ve Sezen Aksu’nun “Yalnızlık Senfonisi”ni dinliyordum, gözlerimden yaşlar geldi.

“Bulutlar yüklü ha yağdı ha yağacak üstümüze hasret

Yokluğunla ben baş başayız nihayet”

* * *

Ziyaretine gelemiyorum, çok uzaktayım, çok üzüldüm, acımı sessizce yaşıyorum. Sağlığıma dikkat ediyorum, bazen kendime dönüyorum, bazen aniden başıma bir ağrı giriyor, gözlerime yaşlar geliyor. Biz iyi olacağız ve sizin hatıranızı yaşatacağız, ilerde bir gün Türkiye’de gey olmak “It’s not a big deal” hale gelecek, bu yolda sizin dizdiğiniz taşların üzerinde “kırmızı halıda yürür gibi” kıvırta kıvırta yürüyen yeni nesil LGBTİ’lere sizin hikayenizi anlatacağız.

İtiraf ediyorum, seni özledim... Sizin kaza haberini aldık, son yazışmamıza baktım, “23 saat önce online idi” yazıyordu. Olmamış gibiydi, inkar ettim, sizin gökkuşağına sarılı tabutlarınızı gördüğüm halde inanmadım. Sanki tiyatro oyunu, gökkuşağı tabuta sarılır mıydı hiç, ben o renkli bayrakları hep Onur Yürüyüşü’nde dalgalanırken gördüm! Bayrak direğine asılmayan, sokaklarda elden ele dalga dalga dalgalanan rengârenk bayrağı görünce insanın aklına ölüm gelir miydi hiç!

Biz kendi cenazelerimizi kaldırır, acımızı kendimiz yaşarız; ama bize o ayrımcılığı yapanlar, eğer bir gün bize yaptıklarının farkına varırlarsa, o utançla ve o rezillikle nasıl yaşayacaklar?! Bir yandan da seviniyorum, biz haklıyız ve özgürüz. Kendi hapishanelerimizin duvarlarını yıktık ve kendi ailelerimizi yeniden tanımladık, ailelerimizi heteroseksist kan bağından çıkardık ve koşulsuz sevgi bağıyla bağladık.

Sevgiyle kal, özlemle…


Etiketler:
İstihdam