24/12/2021 | Yazar: Gözde Demirbilek

yeterince ısınan salonun sıcağı, açtığım balkon kapısından hızlıca çıktı. geriye içinde yanmış meyveler ve ağaç kabuğuyla, kararmış bir demlik kaldı.

boza : manâ Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

nefret ederim bozadan. kokusu midemi bulandırır, kıvamı ağzımı kamaştırır bu yüzden hiç doya doya içebilen biri olmadım. çünkü bana bir ağacın etrafa yayılan o kokusunu hatırlatıyor.

tarçınla yeni yeni barışıyorum. mutfaklarda yıllarca toz halini gördükten sonra aktar gezdiğim bir gün kabuklusuyla karşılaştım. artık kendi evim olduğu için, ilk aldığım çubuk tarçının pakedini uzunca bir süre açamadım. sanki o paket açıldığı gibi, önce tarçınlar kavanoza, sonra paket çöpe gidecek gibiydi. şeffaf bir paketin içinde beş çubuk tarçın aylarca, üstüne "illi şuftu" yazdığım o mutfak dolabında bekledi.

kendime bakmaya başladığım bir dönemdi. aile evinden ayrılmadan önce uzun bir süre zayıflatan çayları gözlemlemiştim (kara çayı bergamotlu değilse pazar kahvaltısı dışında ve şekersiz pek içemem). kendime yeni meyve çayları bulmam gerekiyordu. o dönem, yaz gelmeden fit bir vücuda sahip olmak isteyen bir komşumuz tane karabiberli bir çay tarifi verdi. şöyle hazırlamak gerekiyor: yeşil elmanın yarısını dörde böldükten sonra içine bir parça taze zencefille birlikte bir halka limon atarak birkaç tane karabiberle kaynatılıyor. bu keskin tarifi aile evinde zencefilsiz haliyle yapmayı defalarca denedim. kokularla başı dertte biri olarak karabiberin keskinliğine takmıştım kafayı. hiç içmedim değil, içtikçe karabiberi pek sevmediğimi düşünmeye başladım.

evka-4'ün soğuk kış gecelerinin birinde (önceki yazılarımı okuyanlar bilirler, kar yağar dağlarına) 2+1 evimin 1'inde kendime yapacak bir şeyler arıyordum. yatak odamı kullanmıyor, ilk defa amerikan mutfaklı bir evde yaşamanın hevesiyle açılır ve kapanmaz olan o çekyatta kelimenin tam anlamıyla: bereyle uyuyordum.

o gece üşümekten uyuyamayınca önce sıcak bir duş aldım, üstümde bornozla kapatamadığım çekyata oturdum ve elektrikli ısıtıcının önünde kendimi kurutmaya çalıştım. bu ayaklı elektrikli ısıtıcıları da bilen bilir; insanın yüzünü yakar, götünü soğuktan kestirir. yüzümle para kazandığım için saçlarım kuruduktan sonra üstüme bir şeyler giydim ve o çayı sonunda yapmaya karar verdim. demliğe yukarıda tarifini verdiğim çayı (zencefilsiz) demlerken dolaptan çıkardığım paketten bir tarçın seçtim. ocağın altını yaktım, ısıtıcıyı kapattığım için yorganın altına girdim. ayaklarımı sıcak, başımı serin tuttuğum için uyuyakalmışım.

dumanın keskin kokusuna uyandım. kokunun göz yaşartıcılığına bir kez daha yalnız şahit olduğum gecelerden biriydi. yeterince ısınan salonun sıcağı, açtığım balkon kapısından hızlıca çıktı. geriye içinde yanmış meyveler ve ağaç kabuğuyla, kararmış bir demlik kaldı.

desem de, kararan çaydanlığı içinde biriken suyun akamadığı bir saksı haline getirdikten sonra pazar günleri kurulan pazara meyve almaya gittiğim bir gün kendime yeni bir çaydanlık edindim.

işte o yeni çaydanlık, kararanda yetiştirdiğim koku fesleğeninin de içine girdiği yeni meyve çaylarına ev sahipliği etti. koku fesleğeniyle yemeklere konan fesleğenin farklı olduğunu çok sonraları öğrendiğim ve bu yazıyı yazana kadar o farkı düşünemediğim için yazımı bir tavsiyeyle bitireceğim:

eğer sizde de unutkanlık başladıysa, kakuleyi muhakkak deneyin.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Video Haber İkon  İlgili Video:


Etiketler: yaşam
İstihdam