05/01/2016 | Yazar: Hatice Kapusuz

Travmalar onarılabilir ama bilip de susmanın iki taraf için de yarattığı bu durum onarılabilir değildir.

Bu savaş hepimizi hasta edecek!

Kimimiz yakınlarını yitirdiği için,

Kimimiz savaşa tanıklığından,

Kimimiz savaşa tanık olup sustuğundan,

Kimimiz içinde büyüttüğü düşmanlığından,

Kimimiz şiddete taraf olduğundan,

Hepimiz hasta olacağız!

Bir şiddet sarmalı içinde yaşarken, bir sürü çocuk bombalar ve cesetler içinde yaşarken, öldürülmüş insanlar yerde kalmışken, ölüler toprakla buluşamazken ruhumuz, vicdanımız hasta olacak. Bu hastalık tüm ilişkileri, tüm sevme biçimlerini sarsacak.

Gömülemeyen insanların gölgesi hayatımıza yerleşecek!

Bir yerde biri konuşuyor olacak; örneğin yaşam üstüne! Ama söylediği hiç bir sözün bir anlamı olmayacak. Anlamlı büyük sözler yerini bulamayacak, çünkü onlarca yaşam sonlandı körleşmiş bu ülkenin doğusunda.

Yemekler yapılacak, sofralar kurulacak ama hiçbirinin tadı olmayacak çünkü sofralara çok bombalar düştü, çocuklar günlerdir kuşatma altında ve aç.

Birileri gülerken kahkahaları yarıda kalacak gülmeyi unutmuş niceleri gibi.

Kahvaltı sofrasındaki çay eski tadını vermeyecek.

Çocuk oyunları yarım kalacak,

Anne babaların, çocuklarını sevmesi eksik kalacak yarım kalan birçok şey gibi...

Gömülmeyen, morglarda bekletilmiş, sokak ortasında kalmış, cenaze namazı kılınamamış tüm ölülerin gölgesi üstümüzde dolanacak.

Fotoğraf: Silvan, Ateş Alpar/Kaos GL

Ta ki,

Ölenleri toprağa emanet edip, hep birlikte yaslarını tutana kadar, yıkılan her duvarı birlikte yeniden örene kadar, çocuklar tekrar çocuk oyunları oynayana kadar gölgeleri üstümüzde olacak. En çok da susanların ve taraf olanların yaşamında! Ve bu karanlık o kadar adil olacak ki sorgulamak aklımıza bile gelmeyecek!

İyileşmenin tek yolu BARIŞ!

İyi olmanın tek yolu barış için, yaraları sarmak için, çatışmayı durdurmak için mücadele etmek. Ölümün her türlüsüne hayır demeden, barış için kendi hacmince kendi denkleminden ses, söz üretmeden, kaynaklarını olanaklarını seferber etmeden iyi olmanın yolu yok.

Hasta bir toplumda yalın kurtarılmış bir hayat yaşamak mümkün değil, zira savaşın sebep olduğu meşrulaştırılmış şiddet algısı, düşmanlık, nefret ve en önemlisi sevgisizlik zannettiğimizden daha fazla etkiye sahip. Büyük denklemlere gerek yok, öncesinde ortada bir şey yokken, 8-9 Eylül'de sokağa dökülüp önüne çıkan her şeyi yakıp yıkan, komşusuna Atatürk büstü öptüren, Kürtçe konuşanı bir anda düşman görüp linç eden sinsi ruh hali herkes için tehdit. Birbirinden bağımsız gibi davransak da bu sokağa dökülen, yakan yıkan izlediği TV'de çatışmayı meşru gören, taraf olan insanların şefkatli anne babalar, candan dostlar olma ihtimali de yok, en azından bunun tutarlı bir yanı yok. İnsan ve kişinin insanlığı şizofrenik bir halden bahsetmiyorsak bütüncül olsa gerek. Haliyle komşumuz, çocuğumuzun öğretmeni veya bakkalımız, iş arkadaşımız hepsinden bahsediyoruz burada.

Öte yandan dünyanın her yerinde varlık mücadelesi veren gruplar bu çatışma süreçlerinden geçtiler. Müzakerelerin yarıda bırakıldığı durumlarda çatışmaların şiddetlenerek yaşanması da dünya örneklerinden bildiğimiz bir durum.

Ama öyle ya da böyle masalar kurulur, ve taraflar aynı masaya oturur. Ama mesele bu süreçte yaşananların ardında kalanlar, travmalar, çürümüşlükler, sessizlikler ve sinizm.

Bu toplumu derinden hasta eden durum en çok da bu sinizm ve sessizlik bence, hatta taraf olmaktan bile ağır etkisi! Zira yeterli eğitimle(!) ırkçı olabilirsiniz, ana akım medya kanalları hakikati saptırabilir, ama biliyor ve susuyorsanız durum çok daha başkadır. Travmalar onarılabilir ama bilip de susmanın iki taraf için de yarattığı bu durum onarılabilir değildir.

Uzun lafın kısası o barış masası elbet kurulur, taraflar yerini bulur, travmalar onarılır, yaralar sarılır ama tüm bu çatışmalarda köşesine sinmiş, ses çıkarmamış yahut bu şiddete taraf olmuş onca insanla nasıl tekrar bir toplum olacağız, nasıl iyileşeceğiz? Asıl soru bu!


Etiketler:
İstihdam