15/03/2019 | Yazar: Deniz Gedizlioğlu

“Saygın” dünyanın içinde bir türlü rahat edemeyen, doğrudan ucube olarak görülmediklerinde dahi tam anlamıyla “cool” olamayan ya da hep biraz “fazla kaçan” LGBTİ+’ların popüler kültürün içinde kendi yırtıklığına dair bir şeyler bulmasında şaşılacak hiçbir şey yok.

“Saygın” dünyanın içinde bir türlü rahat edemeyen, doğrudan ucube olarak görülmediklerinde dahi tam anlamıyla “cool” olamayan ya da hep biraz “fazla kaçan” LGBTİ+’ların, saygın insanların kültür dünyasıyla alışverişi çoktan kesmiş ve tamamen kendi borusunu öttürmekte olan popüler kültürün içinde kendi yırtıklığına dair bir şeyler bulmasında şaşılacak hiçbir şey yok.

Popüler kültüre düşkün LGBTİ+’lar için Türkiye’de televizyon pek az “kahraman” sunar. Bu ise düşünürseniz son derece ironiktir, çünkü LGBTİ+ hareketinin kendisi popüler olan her şeyde kendisine çok geniş bir ifade alanı bulur. Eurovision, Sex & The City, harem savaşları, Yıldız Tilbe, Lady Gaga, RuPaul, Kısmetse Olur, Şokopop... “Saygın” dünyanın içinde bir türlü rahat edemeyen, doğrudan ucube olarak görülmediklerinde dahi tam anlamıyla “cool” olamayan ya da hep biraz “fazla kaçan” LGBTİ+’ların, saygın insanların kültür dünyasıyla alışverişi çoktan kesmiş ve tamamen kendi borusunu öttürmekte olan popüler kültürün içinde kendi yırtıklığına dair bir şeyler bulmasında şaşılacak hiçbir şey yok. Her ne kadar Türkiye’de bu işler sonuna kadar heteroseksist biçimde işlese de. Magazin tarafında LGBTİ+’ların -genelde bir skandal olarak- yine görünür gibi olduğu olur da, diziler bu açıdan artık tam anlamıyla bir çöldür. Gelgelelim bunda da şaşılacak pek bir şey olduğu söylenemez. Buna rağmen, son on yılda sefil hayatlarımıza öyle karakterler girdi ki, bunların kitlelerce birer “önder,” hatta açık konuşayım Allah bellendiğini söylersek çok da abartmış olmayız. Hepsi de kadın olan bu karakterlerin en başında ise Firdevs Yöreoğlu gelir, a.k.a. Aşk-ı Memnu’nun yedi cihana hükmetmiş, büyük kadınlık ustası.

“Firdevs Yöreoğlu’yla kadınlık öğreniyoruz

Firdevs Yöreoğlu Stratejik Planlama ve Danışmanlık”

“Güce İnanmıyorum ama bir Firdevs var

Bunlar Aşk-ı Memnu’nun yayınlandığı dönemde internette atılmış başlıklar. Belli ki Firdevs Yöreoğlu çok geniş bir kitlenin savaşını veriyordu. Ki, romanda Halit Ziya Uşaklıgil’in çok da hürmet göstermediği bu karaktere, iki kadın senarist kendi soyadlarını vermiştir: Yöreoğlu, yani Yörenç ve Gençoğlu. (Bu arada Ziyagil soyadı ise Halit Ziya Uşaklıgil’den türemiş görünüyor, bunun bize neler söylediği başka bir yazının konusu. Mesela tezimin.*) Peki, milyonlarca genç kadın gibi, LGBTİ+’ların da gönlünde kurmuş olduğu tahtın yıllara rağmen sallanmadığı Firdevs Yöreoğlu’nun bizlere bahşettiği şey neydi?

Çok basit: Haz. Firdevs Yöreoğlu sayesinde, ekranın bu tarafında sürekli mağlup hissettiğimiz bir gücün küçük düşüşüne tanıklık etme hazzını tattık. Her şeyi yöneten para babaları, üç kuruş maaşımızla yanına yaklaşamadığımız patronlar, varlığımızın dahi ayıplandığı terbiyeli aile yuvaları; günün sonunda ahlakçılığın kalesi olan ne kadar güç varsa Firdevs Yöreoğlu hepsini taktik ve manipülasyon becerisiyle alaşağı etmişti. Gelgelelim, her hafta gidilen masajlara, şakır şukur içilen portakal sularına rağmen, bu iş belli ki büyük bir emek istiyordu: Çok güzel olacaksın bir kere, bir tarafların sarkmayacak, dilin kıvrak olacak, adamların ne istediğini bileceksin, ama öyle hemen ellerine vermeyeceksin, uyanık olacaksın, saf tipleri ağına düşüreceksin, utanma duygusunu bir kenara bırakacaksın, paralarını istediğin için utanmanı bekleyenler kendileri utanacak, arzu ettiklerini sana vermek zorunda kalacaklar. Piyano ve Fransızca bilgisiyle olacak şeyler değildi bunlar. Nitekim, alıştığımız bir evrende olsa kolaylıkla düşük bir kadın olarak kenara itilecek, sürekli ayıplanan gözlerle bu tatlı hayatın kıyısına bile ulaşamayacak olan Firdevs Yöreoğlu, kumar masasında basıldıktan sonra bile Ziyagil Yalısında hanımefendiliğini kabul ettirmeyi, “çapkın” iş adamı Çetin Özder’e okkalı bir evlilik sözleşmesi imzalattırmayı başarmıştı. 

LGBTİ+ topluluğunun mevcut diliyle Firdevs Yöreoğlu’nun hayatı yaşama biçimi arasında birçok benzerlikler olduğunu görmek zor değil. Heteroseksizme karşı biçimsiz kılınmaya çalışılan varoluşunu sahiplenme: “Zirvedeyim canım, sesin duyulmuyor.” Bunun ahlak bekçilerini sinirden kudurttuğunu düşünmek büyük keyif verse de, dayanışmaya ve politik bir söz örmeye ne kadar açık bir tavır olduğu oldukça tartışmalı. Nitekim, dizi sona ererken Firdevs Hanım’ın hayatında korkunç bir gerçeklik vardı. Yüzüne inen inmeden bahsedeceğimi sananlar yanılıyor. Bana kalırsa asıl büyük sorun şu ki, Firdevs Yöreoğlu’nun tek bir dostu, derinlikli bir bağ ile kurulmuş tek bir ilişkisi yoktu. Firdevs Hanım çok yalnızdı. Ve elbette artık kısmi felç olmasıyla birlikte, işleri eskisi gibi yürütemeyeceği de açıktı. Eh, zirvede rüzgâr sert eser. Firdevs Hanım’ın düştüğü durumdan zevk aldığım sanılmasın. Bütün ikiyüzlülüğüyle erdemli geçinen aile kurumunun karşısında ne yapması gerekiyorsa onu yapmıştı. Fakat açık konuşmak gerekirse, Firdevs Hanım bunları yaparken epey kadın düşmanı ve muhtemelen sapına kadar da heteroseksistti.  

Geçtiğimiz aylarda Reece Burrows Lyons adlı genç bir şairin videosu, sosyal medyada bayağı bir gezindi. Şiir “ben bir kadınım ve bir penisim var,” diye açılıyordu. Bir noktada, “her seferinde düşünürüm,” diyordu, “beni ele veren şey ne?” “Doğru tabirle transseksüel olduğumu?” Kesinlikle güçlendirici olmasına karşın, şiirin şu cümlesini duyduğumda, dayanışma hissetmekte çok zorlandığımı hatırlıyorum: “Belki de kusursuz makyajımdan anlıyorsunuz, çünkü dürüst olalım, sizin eski sevgililerinizin hiçbiri benim kadar iyi görünmez.” Gerçekten mi be Reece? Buna gerek var mıydı gerçekten? Cis-seksizmin karşısında dikilirken tutup adamları kendine muhatap seçmene, bu uğurda kadınların önemli bir bölümünü ezip geçmene, erkeklerin yarattığı bu yarışta zirvede olduğunu ilan etmene gerek var mıydı?  

Elbette LGBTİ+ hareketinin sözü bundan ibaret değil. Heteroseksizme “Kudurun ayol!” diyebilmek, kendini “genel ahlaksız” ilan ederek düzeni reddedebilmek, ezme ve ezilme ilişkilerinin farkında olmayı gerektirir. Ve yine elbette, bunca baskı ve mağduriyet karşısında insan bazen gerçekten bir Firdevs Yöreoğlu kudretinde olmak da isteyebiliyor. Fakat hadi biz de dürüst olalım, bunun tamamen fanteziden ibaret olması bir yana, örgütlenirken yanımızdakileri sevmek de hiç fena bir şey değil. Dolayısıyla, tarih Firdevs Yöreoğlu’nu hiçbir zaman unutmayacak olsa da, biz ölümlü lubunyalar kendimizi güçlendirme araçlarımız üzerine arada bir durup yeniden düşünsek iyi olacak. Dayanışmayla.

*University of Arizona’da (Tucson, ABD) yazdığım yüksek lisans tezim, Aşk-ı Memnu romanı ve son dizisinin karşılaştırmalı bir incelemesine dayanıyor: Contesting the Ideals of Modernization: “Aşk-ı Memnu, Based on The Immortal Work of Halid Ziya Uşaklıgil...” 

Bu yazı ilk olarak Kaos GL dergisinin “Televizyon” dosya konulu 164. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye; online aboneler dergi websitesinden ulaşabilir. Basılı halini edinmek isteyenler ise önümüzdeki haftadan itibaren kitapçılardan yeni sayıyı satın alabilirler. Dergiyi internetten satın almak için ise Notabene yayınları ile iletişime geçebilirsiniz. KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler:
İstihdam