12/01/2016 | Yazar: Bora Şahinkara

Kilden kolye vasıtasıyla yapılan bu üretim eyleminin de ayrıca, çamurdan bile bir dünya yaratılabileceği umudunu içeren vizyona giden yolun taşlarını döşeyebilecek küçük bir ilham verici kaldırım taşı olması...

İstanbul LGBTT Dayanışma Derneği'nin, 2012 yılında İstanbul - Tarlabaşı'nda açtığı Trans Evi ile maddi dayanışma için İzmir'de organize edilen bir dizi etkinlikten biri olan Kilden Kolye Atölyesi kapsamında 6-7-8 Ocak 2016'da, İzmir-Konak'taki Boyala Atölyesi'nde 100'e yakın kolye ürettik. 'Trans Evi için kilden kolye mi satsak' fikrini sunan Senem ve Ferhat ile bu fikri 'kolyelerin üretim sürecini de bir atölyeye dönüştürelim ve insanları Trans Evi için üretmeye çağıralım'a dönüştürdükten sonra internetten duyuruyu görüp gelen gönüllü insanlar ile 3 günde 100 civarı kolye ürettik. Üretilen kolyelerin fotoğrafları bugünlerde çekilip, internette paylaşılacak ve gelirinin Trans Evi'ne gitmesi için kolyeleri satın alacak gönüllülere ulaşılmaya çalışılacak, dekontun fotoğrafı da yayınlanacak.

Trans Evi projesini düşünen ve yürütenlere, İzmir'de bu dayanışma etkinliklerini akıl eden ve bu atölyeyi gerçekleştirmemiz fikrini paylaşan dünya güzeli arkadaşlarıma, tüm inceliğiyle bu atölyeye ev sahipliği yapan Boyala atölyesine (Derya'ya), 1. günün harika fotoğraflarını çeken Şeyda Turan ve 2. günün harika fotoğraflarını çeken Asya Arslantaş'a & Mehmet Ali Ersözlü'ye ve 3 gün boyunca katılan, emek veren herkese çok teşekkür ederek konuya girmek isterim.

Üretmek için bir araya gelen insanlardan zanaat (kilden kolye) ve sanat (fotoğraf) üretimiyle dolu; yetmiyormuş gibi yan odada Praksis'in müzik provalarını dinleyerek dolaylı yoldan canlı müzik bile dinlediğimiz, yetmiyormuş gibi bütün bu güzel vakti Trans Evi ile dayanışmak için geçirdiğimiz şahane bir atölye gerçekleşti.

Vahdet, Yeni Akit gibi gazetelerin "Sapkınlara Trans Evi" diye kullandıkları o dil, ya da daha masum gibi görünen "Ne o lan karı gibi, ehehehe" dili, ya da daha masum gibi görünen "Bunlar küçük burjuva alışkanlıkları" dilinin yaşatmadığı translar içindi bu atölye. Ki en ilerici en 'derin' argümanlarla teorize eder gibi görünen cepheden translara işkence saldırıları gerçekleşebiliyorken, ben 'dilin' sadece bizzat dönüştüğü somut saldırılardan dem vurmuyorum: Belki sosyal ortamlarda tutunma aciziyeti için, belki herhangi bir duygusunu anlatmaya başka kelime düşünmeye erinen kımıl zararlılığından kaynaklı; nihayetinde insanların vazgeçmediği 2 gram konforu için dilinden temizlemediği transfobik küfürler; kendini ifade edişinden temizlemediği her türlü transfobi bizden (kelimemizden, gülümseyişimizden, jestimizden, tercihlerimizden) çıkıyor, pencereden sokağa uçup, arka sokağa döndüğünde somutlaşıp bir transı bıçaklıyor! Bir başka trans arkadaşımıza yapmak istediği işi vermiyor. Yapmayı istemediği ama yaşamak için katlanmak zorunda olacağı sıkıcı bir işi bile vermiyor. Toplu taşıma araçlarına binmek yerine taksi tercih ettiriyor. Evine en yakın bakkalı değil; kendisine en insan gibi davranan bakkalı seçtiriyor o transfobik dil. Toplumda normlaştırılan o alçak transfobik detaylar, şu koca dünyanıza benim trans arkadaşımın bedenini, yaşamasını, huzurunu sığdıramıyor! Zaten bir yandan kapitalizm %99'umuzu barınmak konusunda fazlasıyla zorluyorken, kiralık bir eve çıkmayı düşünen translara ev vermiyor o dil; başını bir eve sokanların apartmanındaki komşularına 'biz burada bir transın yaşamasından rahatsız oluyoruz' diyebilme, hatta imza toplayabilme cüretini veriyor. 

'Düzen'li transfobi propagandasının yanı sıra yalnızlaşmaya, tüketmeye, umutsuzluğu ve korkuyu örgütlemeye devam ettiği bir ortamda, insanların bir araya gelerek üretmesi; üstelik bizzat özneleri olduğu değil, arkadaşlarının merkezinde olduğu bir dert için üretmesi son derece değerliydi.

Kilden kolye vasıtasıyla yapılan bu üretim eyleminin de ayrıca, çamurdan bile bir dünya yaratılabileceği umudunu içeren vizyona giden yolun taşlarını döşeyebilecek küçük bir ilham verici kaldırım taşı olması, önemsediğim bir başka boyut.

Belki hiçbirimizin azade olmadığı transfobik, homofobik, kadına karşı cinsiyetçi kültürü kendi konforumuza karşı hiçbir taviz vermeden, net bir şekilde kendimizden temizleme gayretimizle beraber; bu transfobik dilin, hatta genele yayacak olursak; sadece biçimlendirilen dille bile koca bir toplumu 'çocuklar ölüyor Doğu'da' diyen bir kadını (devletin seçtiği kelime ile) terörizm propagandası yaptığına inandıracak bir kıvama getiren, körleştiren o koca manipülasyon duvarlarını yıkacak küçük bombalar bırakan gerillalar olalım. Hepimiz Ayşe Öğretmenler olalım, hepimiz kötü bir iktidar tarafından hedef gösterilen iyi insanlar olmaya çalışalım. Daha çok bir araya gelelim, daha çok üretelim. 

Ne sınıfsal mücadelenin olası başarısı her şeyi çözer; ne de kimlik mücadelelerinin sınıflı bir toplumdaki olabilecek en iyi kazanımlarının bile bir anlamı yoktur. Ezilenler olarak hiçbirimizin derdi birbirimizden azade değil. Daha çok dayanışma dileği ile.


Etiketler:
nefret