02/08/2012 | Yazar: Nurhayat Köklü

Bir arkadaşım üstü kapalı olarak annesine gey olduğunu söylemiş. Annesi geçer oğlum demiş. Sanki grip enfeksiyonu kapmış da doğru ilaçları kullandığında geçecekmiş gibi…

Bir arkadaşım üstü kapalı olarak annesine gey olduğunu söylemiş. Annesi geçer oğlum demiş. Sanki grip enfeksiyonu kapmış da doğru ilaçları kullandığında geçecekmiş gibi… Oğlunun ‘sevgilisini’ oğlunun ‘arkadaşı’ sanıyor ve arkadaş olarak kabul edilmiş bu insanın eşcinsel olduğunun farkında. O çevreden sıyrıl oğlum demiş… Sanki o çevre bir bataklıkmış gibi… Sanki oğlunun gey olması o bataklıktan yayılan enfeksiyondan kaynaklanıyormuş gibi o çevreden sıyrıl, yuva kur geçer oğlum demiş.
 
Çocukken evde hep bir anne ve bir baba vardı. Çevremizde hep bir kadın ve bir erkek evleniyordu, hep bir kadın ve bir erkek el ele dolaşıyordu… Televizyonda izlediğimiz programlarda aşk hikayeleri hep bir kadın ve erkek arasında yaşanıyordu. Ders kitaplarındaki aile fotoğraflarda hep bir anne ve bir baba vardı. Peki ya ‘ötekiler’… Bir kadın ve bir erkek arasında olmayan ‘öteki’ aşk hikayeleri… ‘Öteki’ sevgiler… ‘Öteki’ aşkları, sevgileri yaşayanların dünyası bataklık mı gerçekten? O bataklıktan yayılan enfeksiyonu kapmak mı eşcinsel olmanın nedeni? Sıyrıl o çevreden, geçer oğlum… Bir kadınla yuva kur geçer oğlum… Çocuk yap geçer oğlum…
 
En başından yasak, günah, ahlaksız olarak dayatılan ‘öteki’ cinsel yönelimle kendi başına barışmak, kendini öyle kabul etmek böylesi bir toplumda zaten oldukça büyük bir zorlukken 30 yaşına kadar geçmemiş, geçememiş ibneliği gel de anneye anlat… Gel de babaya anlat… Arkadaşım, 16 yaşındayken 18 yaşına girdiğim doğum günümde geçecek diye bekliyordum geçmedi, 18 yaşında geçmeyince 20 yaşında kesin geçeceğine inandım, yine geçmedi… Bir türlü geçmedi, 30 yaşındayım hala geçmedi diyor. Eşcinsellik ya bir bataklıktan yayılan enfeksiyondan kaynaklanmıyorsa…. Ya bir erkeğin bir kadını, bir kadının bir erkeği arzulaması kadar doğalsa? Eşcinselliği ahlaksızlık olarak dayatan heteronormatif ahlak ya ahlaksızlığın en büyüğüyse? Ya cinsiyetçi algı en büyük bataklığı halihazırda sürekli olarak kurmaktayken yaydığı enfeksiyon en hastalıklı zihniyetleri meydana getirmek suretiyle bulaşıyorsa? Ya bu algıyı sorgulamadan kabul eden annenin üzülme nedeni esas olarak oğlunun eşcinsel olması değil, eşcinselliği bu şekilde kurgulayan hetenormatif söylemin kurduğu dünyaysa?
 
Ailenin ataerkil, mülkiyetçi dünya düzenini hem toplumsalın yeniden üretimini hem de emeğin yeniden üretimini sağlayarak sürdürdüğünü söylediğimde çok yeni bir şey söylemiş olmayacağımın farkındayım. Ancak oğlunu çok seven bir annenin oğlunun gey olduğu gerçeğine karşı hissettiği üzüntü, bu toplumsal formasyonun başka uzamlarında nefrete dönüşüyor. Bu nefret ayrımcılık, dışlama, taciz, şiddet ve hatta cinayet olarak geri dönüyor. Aile kurmanın tek yolunun bir kadın ve bir erkekle sınırlandırıldığı bu ülkede ve hatta dünyanın çok büyük bir genelinde oğlunun hiçbir zaman aile kuramayacağını bilen anne üzülüyor, başka birisi ise bu durumdan nefret ediyor. Bu durumu ahlaksızlık, sapıklık, sapkınlık, anormallik, hastalık vs… olarak imliyor. Anne üzülmeye ve bir gün geçeceğine inanmaya devam ediyor.
 
Bir keresinde Türkiye’de eşcinsellerin yaşadığı sıkıntılar üzerine tartışırken, bir arkadaşım “Geylerin de gelecek kaygısı var mı?” diye sormuştu ve o kadar çok şaşırmıştım ki yanıt bile verememiştim. Geylerin insan olduğunu unutan bir insana ne cevap versem bilememiştim. Nefret etmenin dışında ya da ötesinde, yanında veya berisinde böyle bir dünyada eşcinselleri hemen her insanın bariz bir şekilde yaşadığı böylesi bir sıkıntının dışına iten bu soruya cevap verememiştim. Şimdi bu soruya yanıt vermek istiyorum sanırım.
 
İktidarın ‘doğru’, ‘iyi’, ‘ahlaklı’, ‘normal’ olarak kurguladığı hayat, mevcut toplumsal formasyonu yeniden üretmek, devamlılığını her türden insanlık varoluşuna rağmen sürdürmek için ‘doğru’, ‘iyi’, ‘ahlaklı’, ‘normal’ olarak tanımlanmış. Dışında kalanları ‘yanlış’, ‘kötü’, ‘ahlaksız’, ‘anormal’ olarak kurgulaması kendine tehdit olarak görmesinden kaynaklanıyor. Nasıl babasının yap dediğini yapmayan çocuk babasını sinirlendiriyorsa, iktidarın yap dediğini yapmayan insan varoluşu da iktidarı öfkelendiriyor. Babasının otoritesini sarsan çocuğun dayak yeme ihtimali ne denli çocuğu kaygılandırıyorsa, iktidarın gücüne meydan okuyan ‘sapmış’, ‘anormal’ bir insan varoluşu da o denli gelecek kaygısı yaşıyor. Uzun lafın kısası, eşcinsel annesini üzmüş olmanın hüznüyle birlikte gelecek sıkıntısını ‘doğru’, ‘normal’ hayat yaşayanlardan çok daha derin ve yoğun bir şekilde hissediyor. Modern aşkı burjuva çifte ya da çekirdek ailenin ksenofobik yalıtılmış kutusuna hapseden hetenormatif egemen söylem dışında kalan aşkları canavarsı bir tehdit olarak kuran iktidar, aşkın da sınırlarını belirleyerek aşkın aşkınlığını kendi üretim dinamiklerinin devamlılığı için araç haline getiriyor. Aşkı bir kadın ve bir erkek arasına sıkıştırıp dış dünyadan yalıtarak toplumsalın yeniden üretimini ve emeğin yeniden üretimini sağlamak adına işlevsel hale getiriyor.

Etiketler:
İstihdam