24/02/2014 | Yazar: Selçuk Candansayar

Bunca yıldır bu yağma düzeninden beslenenlerin tümü de ahlaksız değildir diye uması geliyor insanın.

İktidar ölümüne yalan söylüyor, öldüresiye zulmediyor. Hâlâ çok güçlü olduğuna, kesinlikle yenilmeyeceğine inandırmaya çabalıyor.
İnandırmaya ve sindirmeye çalıştığı ise kendisine muhalif olanlar değil, tam da ‘biat’ ettirdikleri, kendi çevresi.

Yıllardır bilinen ama 17 Aralık operasyonundan bu yana ayan beyan ortaya dökülen bir hakikat var. İktidar sadece yoksullara makarna kömür dağıtarak oy ve rıza almıyormuş. Devasa bir ‘yağma üleştirme aygıtı’ olarak çalışıyor ve kamusal kaynakları bürokratından gazetecisine, müteahhidinden üreticisine çok geniş bir gruba dağıtıyormuş.

Kendi aralarındaki konuşmalara bakıldığında ‘devlet’i ele geçirmiş ve ne koparsak kâr diyen bir işgalci ruhuyla davrandıkları anlaşılıyor.

Sana şu araziyi ayarlarım sen de bana şu komisyonu ver; şurayı ucuza kapattırırım ve imar planı değişikliğiyle seni ihya ederim ama sen de bana koltuk çıkarsın; şu ihaleyi sana veririm ama sen de bana bunları verirsin; seni şu göreve getiririm ama sen de orada benim şu işlerimi halledersin kalıbı, neredeyse tüm konuşmaların özü. Tezgâhın yürümesine taş koyan bir bürokrat mı var, anında alırız kellesini de ortaya çıkan sorunları çözme biçimi. İster Vali isterse Bakan olsun, avantayı engelleyenin hesabı dürülmüş hep. YÖK Başkanı bile olmanız, hoşa gitmeyen bir söz söylediğinizde anında ‘eşek herif’ olmanızı engelleyemiyormuş...

Bu hallerinin de bir tür ‘yeni Osmanlılık’ olduğu söylenebilir. Her bahar akınlara çıkıp ‘düşman’ topraklarını işgal edip, yağma, talanla topladıkları ganimeti bölüşür gibiler.

Bu hukuk ve ahlak dışı yağma aygıtından sanılandan çok daha büyük bir kitle ama çok ama az besleniyormuş.

Şimdilerde her gün bir yeni ‘suç’ ortaya çıktıkça iktidarı kaybetmenin basitçe muhalefete düşmekle sonuçlanmayacağı belki de Türkiye tarihinin en büyük cezalarıyla karşı karşıya kalabileceklerinden, tabii bu güne dek toplanan ganimetten de olabileceklerinden korkuyorlar.

Korkan iktidar bir yandan zulmünü artırırken aynı anda kendi kitlesine ‘ben yanarsam hepiniz yanarsınız’ mesajını pompalıyor. Üstelik şu ya da bu nedenle bu çarkın dışına çıkmaya kalkanları da herhangi bir muhaliften çok daha ağır cezalandırıyor. Erdoğan Bayraktar’ın başına gelen tam da buydu. Çok basit gibi görünebilir ama örneğin istifa eden milletvekillerinden Muhammed Çetin’in THY uçağından polis zoruyla indirilmek istenmesi, İdris Bal’ın silah taşımasını tehdit ediliyorum diye açıklaması da benzer. Hakan Şükür milletvekilliğinden istifa eder etmez LigTV’den kapı dışarı ediliyor. Çeteden ayrılmaya kalkana anında hain damgası vuruluyor ve cezası kesiliyor.

Neden iktidar kendi içine daha da zalim davranmaya başladı? Bir kere çözülme başlarsa gerisinin çorap söküğü gibi geleceğinden ve iktidarı kaybetmenin onları muhalefet sıralarına değil, sanık sandalyelerine götürebileceğinden çok korkuyorlar.

Ortada ne hükümet, bakanlar ne de milletvekillerinin iradesi gibi bir durum kaldı. RT Erdoğan çelik çekirdeğiyle her şeyi belirliyor ve emrediyor, milletvekilinden bakanına herkes suspus uyguluyor. Cumhurbaşkanı’nın internet yasasını sıkıntılı maddeleri değiştireceklermiş diye onaylaması da bu zorunluluktan, medyadaki iktidar yancılarının dışarıdan pişkinlik gibi görünen rezillikleri tam da bu korkudan.

Çok geniş bir grup çözülmenin başlamasını bekliyor ve kendilerini bir tür rehin gibi hissediyorlar. İktidarın ayakta kalamayacağı günü doğru hesaplamaya çalışan çok sayıda tutsak var.

İktidarın düşmesini ya da düşeceğinin garantilenmesini yerel seçime bağlamak bu düğümü çözmeyecek gibi. İktidar, elindeki yasama ve yürütme gücünü yeni kanunlarla yargı, emniyet, MİT, internet vb her şeyi tümüyle denetimine alacak denli genişletirse seçim sonuçları çok bir şey ifade edemeyecek. Elbet sürdürülebilir değil bu iktidar hali ama kendi bekasını ülkenin bekası haline getirmekten kaçınmayacağı da ortada.

Şimdi zaten muhalefette olanlara değil, bir şekilde bu yağma aygıtının içinde olanların cesarete ihtiyaçları var.

Cesaret ahlaka sahip olanlara özgüdür ve ahlakın temeli suçluluk duyabilme becerisidir. Bunca yıldır bu yağma düzeninden beslenenlerin tümü de ahlaksız değildir diye uması geliyor insanın. Cesaret ahlaktan doğar ama bazen ahlaka da ulaştırabilir cesaret.

Etiketler:
İstihdam