18/08/2014 | Yazar: Tunca Özlen

HDP bileşeni solcular ezelden beri Kürt hareketini desteklediğinden, 1 milyona yakın yeni oyun büyük bölümünün sahibi, hayatında ilk kez Kürt hareketinin bir adayına oy veren insanlar.

Katılım oranının %74’te kaldığı cumhurbaşkanı seçimlerinde, her dört seçmenden biri sandığa gitmemeyi tercih etti. Cumhurbaşkanlığı seçimleri 12 Eylül’den sonra gerçekleşen en düşük katılımlı seçim oldu.
 
10 Ağustos seçimlerinde Erdoğan 55.692.841 kayıtlı seçmenin 20 milyon 670 bin 920’sinin oyunu alabildi. Sayılar Erdoğan’ın kayıtlı seçmenlerin yaklaşık %38’i tarafından desteklendiğini gösteriyor. Yani Türkiye’yi temsil etme iddiasındaki Erdoğan, yaklaşık her üç seçmenden birinin desteği ile cumhurbaşkanı seçildi.
 
Ne seçimin ikinci tura geçilmeden sonuçlanması, ne de İhsanoğlu’na verilen oyların kendisini destekleyen partilerin toplam oy sayısının oldukça altında kalması şaşırtıcı oldu. Seçimin asıl sürprizini Halkların Demokratik Partisi (HDP) tarafından desteklenen Selahattin Demirtaş yaptı.
 
30 Mart yerel seçimlerinde 2 milyon 928 bin oy ile yüzde 6,05 oy alan BDP-HDP blokunun oyları Demirtaş’ın adaylığı ile 3 milyon 885 bin 478 oyla %9,8’e yükseldi. Söz konusu oy oranı, Kürt muhalefetini Meclis’ten uzak tutmak için icat edilen %10 barajını boşa düşürmeye yetecek düzeye yaklaşmış görünüyor.
 
Oy artışının asıl kaynağı Kürt illerinden ziyade batı illeri oldu. 30 Mart yerel seçimleri ile kıyaslandığında Kürt muhalefetinin toplumsal desteği, yaklaşık değerle ifade edersek Diyarbakır, Şırnak, Hakkâri, Muş ve Mardin’de 20 bin, Bingöl’de 10 bin, Batman ve Bitlis’te 5 bin arttı. Diğer taraftan oy artışı İstanbul’da 220 bin, İzmir’de 90 bin, Ankara’da 60 bin, Bursa’da 35 bin, Antalya’da 26 bin, Mersin’de 12 bin oldu.
 
HDP bileşeni solcular ezelden beri Kürt hareketini desteklediğinden, 1 milyona yakın yeni oyun büyük bölümünün sahibi, hayatında ilk kez Kürt hareketinin bir adayına oy veren insanlar.
 
Pekâlâ, kim bu insanlar? Ekmeleddin İhsanoğlu’nu içine sindiremeyen, genç, beyaz yakalı, özgürlükçü-sosyal demokrat-sosyalist eğilimli CHP’liler. Yani Geziciler!
 
Demirtaş ironik bir biçimde, bir sene önce "Bu halk hareketini darbeye kanalize edebilir miyiz hesabı yapanlar var" diyerek arasına mesafe koyduğu, itibarsızlaştırdığı Gezi Direnişi’nin tabanından oy aldı.
 
Sınıfsal kimlikleri Gezi Direnişi’ne katılma biçimlerine, yaşam tarzı savusuna içkin olan gençler, kadınlar, Aleviler, LGBT’ler Demirtaş’a oy verirken yine aynı kaygıları taşıyor, benzer umutları paylaşıyorlardı. Uzunluğu oldukça kısa olan oy pusulasına baktıklarında “Gezi ruhunu” temsil ettiği görüntüsü veren Demirtaş’ı tercih ettiklerinde ne darbeyi desteklemiş, ne de “ulusalcı” saiklerle hareket etmiş oldular.
 
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde barajın olmaması, yerel seçimlerde özellikle İstanbul ve Ankara’da beklenen çekişmenin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde gündeme dahi gelmemesi ve İhsanoğlu’nun performansı, Gezicilerin Demirtaş’a yönelmesini mümkün kılan koşulları meydana getirdi. Gezicilerden HDP’ye giden bu “emanet oyların” önümüzdeki genel seçimlerde adres değiştirmesi güçlü bir olasılık.
 
Demirtaş’ın şahsında yaratılan “solun yeni, genç, dinamik lideri” imajı,  Kürt muhalefetinin hesabını pazarlık sürecinin yine Erdoğan’la, ancak bu sefer cumhurbaşkanı sıfatıyla devam etmesi üzerine yaptığı anlaşıldıkça dağılmaya mahkûm. Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalsaydı, “çözüm süreci devam etsin” motivasyonuyla Demirtaş seçmeninden Erdoğan’a gidecek oylar arasında Gezicilerin “emanet oyları” zaten yer almayacaktı. Yani söz konusu oylar o kadar “emanet” ki bırakın yaklaşan genel seçimleri,  cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda bile “sahibine” iade edilirdi. Elbette asıl sorun İkinci Cumhuriyet’e başkaldıran kesimlerin sandığa giderken bunu öngörmemeleri değil, Gezi Direnişi’nde açığa çıkan enerjinin örgütsel bir karşılık bulamamasında.
 
Dolayısıyla, kurucu unsur olarak 2. Cumhuriyet’e eklemlenen, yeni düzenin solunu biçimlendirmeye talip olurken kuyruğundaki sosyalistleri de paralize eden Kürt muhalefetinin seçimlerdeki performansından heyecan duymanın bir sınırı olmalı.
 
***
 
Bu yazının konusu kapsamında olmasa da değinmeden geçemeyeceğim. Kılıçdaroğlu demiş ki, "Tatilciler, boykotçular ve diğer sandığa gitmeyen kesimler olmasaydı yüzde 51 oy oranını bulamayacaktı ve seçim ikinci tura kalacaktı."
 
Seçim iyi ki ikinci tura kalmadı!
 
"Çözüm süreci sürsün" motivasyonuyla alacağı oylarla birlikte diktatör %60’a yakın bir oyla CB seçilecek ve temsiliyeti güçlenecek, meşruiyeti artacaktı.
 
Katılım %50-%60 bandında kalsaydı, oransal olarak geçerli oyların daha büyük bir yüzdesini almış olmasına karşın diktatör bu kadar "kapsayıcı" bir balkon konuşması yapamaz, "yeni Türkiye" balonunu bu kadar şişiremezdi.
 
Zira nefesini "bana diktatör diyorlar" sözleriyle andığı boyun eğmeyenlerle uğraşmak için tüketiyor olurdu.
 
Kendisini aktif bir boykot kampanyasının öznesi olarak hissetsin veya etmesin, sandığa gitmeyen milyonların CB seçimlerini meşru görmemeleri, 2,5 adaydan hiç birine umut bağlamamaları, sosyalistler açısından Haziran’ın bakiyesidir.

Etiketler:
nefret