03/07/2018 | Yazar: Bora Şahinkara

“Sınırlara saygı gösterme kültürü bireylerin ’hayır’ veya ’evet’ deme kararını alırken kendisini rahat, özgür hissetmesini sağlar.”

“Sınırlara saygı gösterme kültürü bireylerin 'hayır' veya 'evet' deme kararını alırken kendisini rahat, özgür hissetmesini sağlar.”

“Ya Avrupalılar ne soğuk insanlar yeaaa.. Biz Ortadoğulular, Egeliler, Akdenizliler bir araya gelince hemen bıdı bıdı konuşmaya başlarız. Sarılıp, öpüşerek selamlaşırız” tespitini bu coğrafyada çok duyarım. 

'Sıcakkanlılık-soğukkanlılık' meselesinin bende çağrıştırdığı 'kişisel alan bilinci' oluyor daha ziyade. 

Mesela sıcakkanlı insan ilişkileri daha denetleyici oluyor sanki. 

Doğduğu andan itibaren 'gaipten' duyduğu "uyum sağlamazsan ölürsün" cümlesini de hafızasının bir köşesine asmış insanların biraz da hayatta kalabilmek için birbirleriyle kurduğu sıcak insan ilişkileri olmasın o 'sıcakkanlı insanlar' kültürü? O sarılmalar, o öpüşmeler, o 'like'lar, o gülüşlerin büyük bir kısmının ardında hayatta kalabilmek için network'ü sağlamlaştırma taktiği için miymiş yoksa?.. Sonra o insan ilişkileri ağının ortak kültürel standartları mı oluşurmuş? O standartlara uygun davranmamak, beraberinde yalnızlaşmayı, yalnızlık da insanları gece yarısı tekinsiz sokaklara mı salarmış? İnsanlar bu tehlikeli riske girmemek ve hatta aksine daha çok onay görme, statü, gelir, cinsel tatmin için ortak normlara 'he' dediği insan ilişkilerini sürdürmeyi mi tercih edermiş fazla ayrıksı görünmeden? Sonra eğer Fadime'nin düğüne katılmazsam çok mu ayıp olurmuş? Hayatta en çok görüştüğüm İsmail'in cenazesine katılmazsam bana darılır mıymış? 

“Onlar çok soğuk insanlar yeaaa”daki bizlerin kişisel alanlarının sınırları biraz daha saygı gördüğü, biraz daha dikkatle muhafaza edildiği için mi soğuk bulunuyoruz diye düşünmekteyim. 

İllüstrasyonlar: Kelly Vivanco

Sınırlar; her canlının (veya hiçbirinin) olan toprakları bir şekilde sistemini kurup, insanlığın çoğunluğuna bunu kabul ettirmiş, bu garipliği normalleştirmiş olan kurum ve bir takım kişilerin mülkiyet/ulus bölgelerini değil; en çok da bireylerin özgür dünyalarına ait kararlarını alabilmesini sağlıyorken güzel.

Kişisel alanlarımız, kişisel sınırlarımız bireylere 'hayır' ve 'evet' deme imkânı verir. Bu sınırlara saygı gösterme kültürü ise bireylerin 'hayır' veya 'evet' deme kararını alırken kendisini rahat, özgür hissetmesini; iki seçenekten birini tercih ettiğinde olumsuz bir zararı yoksa; karşılığında herhangi bir ödül veya ceza ile karşılaşmak (nazik görünümlü rıza inşasından kaba görünümlü ölüm tehdidine kadar) hesabını yapmadan karar vermesini sağlar. Hayatını 10 defa kurtarmış bir insanla da ilk defa gördüğü bir insanla da diyalog kurarken kişisel alan sınırlarını doğru tanımlatmış ve insan ilişkilerini bu kişisel alan hassasiyeti üzerine inşa etmiş insan, eğer Fadime'nin düğününe gitmezse, Fadime onun hakkında dedikodu yapmayacaktır. Kurban bayramında anneannesine gitmezse, anneannesi ona yüz çevirmeyecektir. Sevgilisinin annesinin bir ricasını yerine getirmezse, sevgilisi onla kavga etmeyecektir. Herhangi bir dine inanmadığı ortaya çıktığında, çalışma arkadaşı onla iş yapmaya son vermeyecektir. 

Basitçe bağlantıyı ifade etmeye çalışmak gerekirse; misafirlikte bize uzatılan ikramlara 'tokum, teşekkür ederim' dediğimizde 'he, tamam o zaman' deyip ısrar etmemek 'sıcakkanlı insanlar'ın dünyasında kabaca, soğukça olarak tanımlanırken; hâlbuki bu büyük ihtimalle reddeden insanın hayır diyebilme özgürlüğüne, yani kişisel alanına saygısını gösteriyor olabilir diye düşünürüm ve ısrar etmeyen evsahibine hızlıca bir ön sempati hissederim. Aksi haldeki 'olmaz, yemeden bırakmam' ısrarları ise kişisel alana saygısızlığın, kişisel alan tanımının olmadığının göstergesidir büyük ihtimalle. Özgürlükçü insanların da bu ölümcül ısrar kültürünün karşısında 'hay soğuk nevaleliğin gözünü seveyim' mırıldanmalarını beklerim şahsen.

Peki, biz soğuk nevaleler; özgürlüğümüzü merkezimize koyduğumuz için kişisel alanlarımıza gösterdiğimiz özenin bir tezahürü olarak 'şap şup' selamlaşmayınca, 'bacım bir şey istemişse akan sular durur' diye duygumuzu mantığımızın önüne koymayınca, onay aldığımızı anlamadan sarılmayınca, samimiyet rüşveti vererek meşrulaştırılan saygısızlıklara pabuç bırakmayınca bizi sevgi, samimiyet nedir bilmeyen odunlar mı sanırsınız? Bir kediye gülümsemenin en sıcağı, polisin olduğu bir sokaktan geçiyorken kol kola girmenin en dayanışmacısı, karşılıklı tutkuyla sevişmelerin en güzeli, 'merhaba'ların en samimisi; başka seçeneği seçerse zorluk yaşayacağını düşünen insanların bu tercihsizliklerini gizlemek için icat ettikleri yalan duygu balonlarının arasından değil; yadırganmamak için değil, istediği seçeneği seçebilecekken size gülümsemeyi tercih eden insanların özgür ilişkilerinden çıkması çok mantıklı değil mi?

Kişisel alanlarımızı doğru kurmak mümkün. Kişisel alanın doğru tanımını ihtiyaç olan yerlerde yeniden yazmak ve yaygınlaştırmak mümkün. Kişisel alanı korumak ile zorunlu askerliğin reddi için kullanılan 'vicdani ret' tanımı, teşbihi caizse benim kafamda çok güzel benzeşiyor. 

Fadime'nin düğününe gitmemek mümkün. “Sizin ikili veya daha fazla nüfuslu ilişkinizin en önemli günü birbirinizle saygıyı, sevgiyi, tutkuyu, dayanışmayı, birbirinizi yeniden üretmeyi, birbirinizi özgürleştirmeyi sürdürdüğünüz her gündür. İletişiminizdeki etik dengeyi, tekrar ve tekrar saygıyı sürdürdüğünüz her gündür. Sizin aranızda oluşturduğunuz saygıya, sevgiye, tutkuya, dayanışmaya, kendinizin ve karşınızdakinin özgürlük çabasına sistematik bir tehdidin, sistematik bir saldırının çok önemli parçalarından biri olan evlilik sözleşmesi imzalama günü bana göre önemli bir gün değil, takdir edersiniz ki. Sizin evlilik sözleşmenizi değil, birbirinizle böyle bir insan ilişkisi kurabiliyor olmanızı tebrik ederim” demek, karşılığında da saygı görmek mümkün. Düğüne gitmeyi reddedebildiğin insan ilişkileri kurmak da mümkün. Buna rağmen reddedilip, saygı görmezsen ve karşı taraf kırıldığı iddiasıyla, gelmezsen kalp krizi geçireceği iddiasıyla sana psikolojik zorbalık yapan olursa da başın öne eğilmesin bence sevgili retçi arkadaşım. Reddetmenin mümkünatını deneyen, gösteren herkese teşekkürler. Eğer tırnaklarını verirlerse, denetleyici insan ilişkilerinin onlardan kollarını talep edeceğini düşünen retçiler beni özgürleştiriyorlar. Beni. Yani dünyayı.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler:
İstihdam