03/05/2010 | Yazar: Ece Dorsay

Queer kavramının savunucusu, devrimci akademisyen, Berkeley profesörü teorisyen Judith Butler 15 mayıs cumartesi günü Ankara’da konuşacak.

Queer kavramının savunucusu, devrimci akademisyen, Berkeley profesörü teorisyen Judith Butler 15 mayıs cumartesi günü Ankara’da konuşacak.

Keşke İstanbul’a da uğrasa, ama ne yapıp edip dinlemek gerektiğini düşünüyorum. ‘Cinsiyet Belası’ olarak Türkçe’ye çevrilen kitabını biz Boğaziçi Üniversitesi’nde İngilizce okumuştuk. Daha doğrusu çok değerli  hocalarımdan biri bana bu kitabı önerip bir de ödev vermişti bu kitaptan. Makaleler çok ağır gelmişti. Bazısını defalarca okuduktan sonra ufkumun daha da açıldığını hissettim. Aslında kimlik politikalarını eleştiren Butler’ı anlayacak temelim vardı bu sebepten okurken şok yaşamadım. Tam tersine, kimlikler hakkındaki hislerimin bir akademisyenin teorilerinde daha sofistike ve bilimsel bir şekilde doğrulandığını gördüm adeta. Alıntılamam gerekirse; “Judith Butler gerek sosyal bilimleri, gerekse feminist kuramı derinden sarsan bir düşünür. Kadın kimliğini cinsellik üzerinden değil de ‘toplumsal cinsiyet’ üzerinden tanımlayan feminizmin aksine Butler ‘kadın’ kavramının kendisini sorunsallaştırmayı tercih ediyor. Zira toplumsal bir kurgu olduğu kabul edildiği hallerde bile ‘kadınlık’ kavramı bir sabitlik, bir belirlenim, bir kalıplaşma içeriyor. Oysa cinsellik de, cinsiyet de iktidar ilişkilerinin günlük hayatta sürekli olarak yeniden içselleştirilmesini gerektiren birer performanstırlar. Hâkim normların güdümüyle tekrar tekrar ürettiğimiz kimlik rolleri, kimliğin asla sabitlenemediğine de işaret ederler. Kimlik siyasetlerine şüpheyle yaklaşan Butler, kadın olsun, eşcinsel olsun, kimliklerin hiç birinin özgürleştirici olamayacağını iddia ediyor. Bunların yerine normların sürekli olarak saptırılmasını içeren ‘queer’ mantığını öneriyor. Ona göre queer bir kimlik değildir, her tür kimliğin saptırılması, yoldan çıkartılmasıdır.”

Beni üzen gerçeklerden biri, ülkemizde akademik ortamların henüz bu kadar devrimci olmaması. Hatta ‘kadın araştırmaları’ gibi bölümlerde Butler gibi yenilikçi isimlerin esamesi okunmuyor. Sosyoloji bölümlerinde okuyan arkadaşlarımın, Butler gibi isimleri derslerde hiç işitmemeleri üzücü… Tıpkı Ginsberg gibi Beat şairlerini, okulda hiç duymamış olmamız gibi…

Daha kolay bir anlatımla: Lisede Orhan Veli dizeleri okuturlar ama Küçük İskender veya Can Yücel gibi daha sivri şairleri pek duymazsınız derslerde. Maalesef eğitim sistemi, temeli verirken farklı renkleri ve sesleri de eklemeyi unutuyor. Belki de böylesi işlerine geliyor bilemiyorum. Halbuki her tür fikre açıklık erken yaşta kazandırılan bir özelliktir. Böylesi ufuk açıcı düşünürleri öğrencilere okutmak, ilerde çok daha hoşgörülü ortamlarda yaşamamızı sağlayabilir. Ezberci ve sloganlaşmış bir eğitim sisteminden sıyrılmanın zamanı geldi de geçiyor. Hele de üniversitelerde bu bir zorunluluk, çünkü üniversiteler araştırma ortamlarıdır. Öğrencilerin yeni fikirler üretmesi gereken, yeni teorilerin üretilmesi gereken ortamlardır ama halen lisenin bir devamı gibi bir halde olan çok üniversite var maalesef.

Konuyu eğitim sistemine getirmemin sebebi, Butler’ın akademisyen kimliği ve radikal gözüken fikirleri. Bir hocam sayesinde ne kadar ufkumun açıldığı…

Judith Butler’ın insan kimliğinin her zaman açık bırakılması yani belli kalıplara sıkıştırılmayı reddetmesi gerektiğini vurgulaması, etiketlere meraklı,  -izm’ci bir dönemde hepimizi aydınlatan bir yolculuğa çağırıyor. “Kadın gibi, erkek gibi, kadınlar Venüs’ten, erkekler Mars’tan” gibi klişe benzetmelerden vazgeçmeyi öğrenmek gerekiyor. İnsan kimliğinin en büyük imkânlara ve bilinmezliklere açık olduğunu gösteren, kadın kimliğini feminizm bakışından öteye götüren Butler’ı şimdiden ayakta alkışlıyorum.


Etiketler:
İstihdam