24/06/2013 | Yazar: Selçuk Candansayar

Bir sancıyla kıvranıyor Türkiye, yeniden doğma sancısıyla, çığlıklar oradan geliyor…

RT Erdoğan, cumartesi günü Türkiye’nin sokakları isyan dalgalarıyla çalkalanırken soğukkanlılığını korumaya çalışıyordu, ihracat rakamlarını sıralarken. Gözlerindeki tedirginlik ve korkuyu ise inanmazlık hali bile silemiyordu. Kendinden emin görünmeye çabalayarak üst perdeden sayıp dökerken, zihninin kuytularında, henüz kendisinin bile farkında olmadığı bir düşünce, şekillenmeye başlamıştı; bitti bu iş, kaybetti(m)k.

O belli belirsiz düşünceye, kaybedenin sadece kendisi mi yoksa kendisini orada tutanlarla birlikte mi düştüğü soru işaretlerinin çengelleri asılıydı.

Tarihte hep olduğu ve bundan sonrada olacağı gibi diktatör, iktidar balonunun düşerken atacağı ilk safradır. Otuz yılı aşkın sürede kurulan bu vahşi düzenin sadece son on yılına tüy dikmek üzere iktidarı teslim aldıklarının ayırtında olmaları gerekirken, her şeyi kendilerinin ‘becerdiği’ vehmine kapılmış olmanın bedeli ağır olacak tabi.

Düzen varlığını tehdit altında görürse kendini korumak için isyancıların önüne önce düzenin sembolünü atar.

Velhasıl cumartesi gecesi yatağına yatarken olasılıkla başkanlık hayallerinin suya düştüğünün, o da olabilirse Cumhurbaşkanlığının da emekli kahvehanesinde pişpirik oynamaktan hallice geçeceğinin ayırtında bir uykusuzluğa koymuştur başını. Bal gibi de bilmiştir, pazar gününün manşetlerinin akil adam olarak Abdullah Gül’ü öne çıkaracağını; sofrasında elleriyle beslediği o yazar çizer takımının Gül’ü yere göğe koyamayan, polise vurur gibi yaparken kendisine vuran yazılarına uyanacağını.

Ama tek başına düşmedi. Ahlaklarını ikbal günleri öncesinden kanıtlamış, iktidar sofralarından da uzak durmayı seçmiş birkaç kişi dışında, sözüm ona ‘islami’ duyarlılıkları olan muhafazakârından liberaline, solcu eskisine çok sayıda kişi de entelektüel ve ahlaki sefaletleriyle düştüler.

Kendisine merkez medya diyen NTV, CNNTurk, Haberturk, Kanal D, ATV vs vs de düştü. O kanalların stüdyolarında, canlı yayın araçlarında sinirden, utançtan tırnaklarını kemirerek bekleşen emekçiler dışında, ölüm fermanlarını kendileri imzaladılar. Ne seyredilirler ne de ciddiye alınırlar bundan sonra.

İsyanın son kaybedeni ise tıpkı merkez medya gibi olan merkez siyaset ehli oldu. Meclisteki BDP dahil dört parti de olup biteni kavrayamadılar ve halkların isyan kardeşliğinin dışında kaldılar. AKP ortada yoktu ve korkuları olağandı. MHP kendisiyle tutarlı bir şekilde polisten yana olurken, CHP’nin şaşkınlığı içler acısıydı. Ne yapacaklarına bir türlü karar veremediklerinden son anda verdikleri kararla da kuyrukçu damgası yemekten kurtulamadılar.

En şaşırtıcı ve üzücü olanı BDP oldu. İsyancılarının tümünün Kürt düşmanı milliyetçiler olduğu vehmine mi kapıldılar, hazır AKP iktidarıyla uzlaşmışken ters düşmek mi istemediler bilinmez ama onlar da yaralandılar. Sakın ola isyan önderlerinden Sırrı Süreyya Önder’in ardına sığınmasınlar, onların halini pazar sabahı Hasip Kaplan twitter’da paylaştığı, omzuna aldığı montuyla Taksim isyancılarını balkondan seyrettiği fotoğrafıyla, özetledi. Evet, aman bize bir şey olmasın da diye seyretmekle yetinmeyi seçerek kaybettiler.

Peki yeni Türkiye?

Türkiye’nin nüfusuna göre sayıca az gibi görünseler de isyan kardeşleri yeni bir siyasetin kıvılcımını tutuşturdular ve yeni siyasi örgütleri talep ettiklerini ilan ettiler.

Yeni siyasete, yeni medyaya, yeni iletişim ve örgütlenme kanallarına olan ihtiyaçla yüzleştiler..

Hepimiz gördük ve umutlandık yaklaşmakta olan fırtınayı. İsyanın yeni çocukları, örgütlenmeyen isyanların lümpenlerin ve ırkçıların eline düşme tehlikesini yaşayarak gördüler. Aralarından sıyrılan yeni Denizleri, Mahirleri, Kaypakkayaları seçer gibi oldular; devrimin kadınlarına imrenerek baktılar. İnanılmaz mizahıyla ‘o g.t gökten inecek’, isyanın yeni dilini kurdular.

Bir sancıyla kıvranıyor Türkiye, yeniden doğma sancısıyla, çığlıklar oradan geliyor…

Etiketler:
İstihdam