11/11/2014 | Yazar: Selçuk Candansayar

Bir ‘AKP’li için ‘söz’ söylemek, kendisine hiçbir politik, ahlaki, insani sorumluluk yüklemeyen, söylendiği anda kulağa en hoş gelecek olan olmasından öte bağlayıcılığı olmayan bir eylem haline dönüştü.

Başbakan, bu kez ‘Alevilere sardırdı’; Dersim, Kerbela’ymış, din derslerinde ayrımcılık varsa dersi kaldırırlarmış! AKP zihni hemen her şeyi piyasada alınır satılırlık üzerinden değerlendirir, bir tür ‘kaç para’ ölçüsü temel ahlaki ilke haline getirildi de, en ucuzlayan ve değersizleştirilen ‘söz’ oldu.

Bir ‘AKP’li için ‘söz’ söylemek, kendisine hiçbir politik, ahlaki, insani sorumluluk yüklemeyen, söylendiği anda kulağa en hoş gelecek olan olmasından öte bağlayıcılığı olmayan bir eylem haline dönüştü.

Avrupa Birliği, demokrasi ile ilgili bir talepte mi bulundu; karşılarına geçip demokrasi için az çok evrensel olabilecek ilkelere sonuna kadar bağlı olduğunu söylemek mi gerekiyor; söyleyiveriyorlar!

Kürtlere yönelik onların beklediği söz, eşit yurttaşlık, Kemalizm sizi yok saydı, Dersim’de katliam yapıldı denmesi mi, sorun yok hem de en yüksek perdeden çığırıveriyorlar!

Alevilere yönelik bir söz söylenmesi gerekiyorsa, Alevileri en çok memnun edecek söz her ne ise pat diye dökülüveriyor dillerinden.

Ağaç, yeşil, çevre, eşitlik, adalet, insan hakları, kadın özgürlüğü onlar için fark etmiyor; o anda içinde bulunulan bağlama en uygun, dinleyenlerin en karşı çıkamayacağı söz ne ise hemencecik yumurtlayıveriyorlar ama ağızlarından…

Bu sözlerin birbiriyle çelişkili, birbirinin tersi olup olmamasının da bir değeri yok. Önemli olan bağlam!

Verili durumda ‘en doğru’ görünenin ifade edilmesi yeterli onlar için.

Peki ettikleri söze uygun eylemler, sözlerinin ardından geliyor mu?

Yok, öyle bir bağlayıcılığı yok sözlerinin. O sırada öyle demek gerekmiştir ondan demişlerdir.

Eskiden bu durum onların ‘takiye’ yapmalarına bağlanırdı. Bu adlandırma eksik ve yanlışa neden oluyor. Dertleri gizli olan asıl niyetlerinin üzerini örtmek değil. Belki başlangıçta böyle bir yanı vardı, yalan söylemelerinin. Ama şimdilerde ‘asıl niyetleri’ diye bir durumun olup olmadığı bile belli değil.

AKP zihniyetinin bu tarzı hayatta kalmak ve varlığını sürdürmek için hiçbir değer ölçütünün olmaması, kendilerini bağladıkları hiçbir değer sistemlerinin kalmadığının işareti gibi.

Peki eylemleri arasında bir iç tutarlılık var mı?

Yakından baktığınızda o an onların işine gelecek, onlara yarar sağlayacak olma dışında yine hiçbir ölçütlerinin olmadığı görülüyor. Örneğin dertleri sadece Cumhuriyet’i sembolleştiren binaları yıkmak değil, ucunda kazanç varsa cami de yıkıyorlar, Osmanlı eseri de; onlar için fark etmiyor. Ama işin içinde çıkar varsa ideolojilerine en ters yapı, mekân, eseri parlatıp cilalamaktan da kaçınmıyorlar.

Hani Kemalist Cumhuriyeti yıkacaklar ya, onu bile yeni Cumhurbaşkanlığı binasının rantını gizlemek için öne sürüyorlar. Çankaya’da oturmayarak onun sembolik önemini ortadan kaldırdım ayağına öte taraftan cukkayı götürüyorlar.

Bu dil ucuzluğu, gündelik hayatın her veçhesinde kendisini gösteriyor ve hızla toplumun geneline yaygınlaşıyor. Söylemenin kolaylaşması ama söylemenin bir değer taşımaz olması, sorumluluk yüklememesi, bağlayıcılığının kalmaması, sözün gücünü yitirtiyor.

Sözün ucuzlaması şiddetin bir başka asli etkeni aslında. Söz değersizleştikçe şiddet tek eylem haline geliyor. Şiddetten başka çözüm ve ifade kanalı kalmıyor.


Etiketler:
İstihdam