11/07/2017 | Yazar: Ali Özbaş

Yönetmen Emin Alper sadece distopik bir film yapmaya mı kalkıştı yoksa öngörüsü mü çok güçlüydü?

Yönetmen Emin Alper sadece distopik bir film yapmaya mı kalkıştı yoksa öngörüsü mü çok güçlüydü?

2015 yılında bu filmi bitirdiğinde de ülke çok günlük gülistanlık değildi belki ama henüz art arda patlamalar yaşanmamış, binlerce insan işinden atılmamış, gözaltılar bu kadar fütursuzca yapılmaya başlanmamıştı. Yönetmen Emin Alper sadece distopik bir film yapmaya mı kalkıştı yoksa öngörüsü mü çok güçlüydü her ne ise bugün izlediğimizde filmde abartılı ya da şaşırtıcı bir durumun olmaması daha da yakıcı geliyor insana.

İlk filmi ‘Tepenin Ardı’nda dışarıdan geleceğini düşündükleri düşmana ve ötekine karşı teyakkuz halinde idi filmdeki karakterler. Bu defa ise daha karmaşık olmakla birlikte ana gerilim içerden çıkacak düşmana karşı tetikte olmak üstüne. Büyükten küçüğe doğru her yapı, her kişi birbirinden şüpheleniyor, herkes diğerinden darbe yiyeceğini düşünüyor. Kaybolmuş ortanca kardeşin suçlu olma ihtimali netleşmeden küçük kardeşe ne kadar güvenileceği ile paranoyanın bitmeyeceğini görüyoruz.

Yirmi yıldır hapiste olan Kadir cezasının bitmesine iki yıl kala şartlı tahliye olur. Emniyette çalışan Hamza kendisine iş bulur, görünürde çöp toplayıcılığı yapacak olan Kadir, aslında emniyet adına çalışarak muhbirlik yapacak ve bu çöplerde bomba yapımı ile ilgili malzemelerin olup olmadığını bildirecektir. Birisine bunu açıklayacak, kendisini ele verecek ya da devletine yanlış yapacak olursa kalan şartlı tahliyesi yanacak ve hapse geri dönecektir. Kadir’in ne suçla hapis yattığını bilmemekle birlikte, “suç dünyası” haline gelmiş dışarısı dolayısıyla zaten bunun önemi de yoktur. Filmin uzunca bir süresinde hangi şehirde geçtiğini bilmesek de sonrasında TV haberlerinden dolayı -ya da dikkatle bakıldığından anlaşıldığı üzere- İstanbul olduğunu öğreniyoruz. Ancak şehir ya da ülkenin bir önemi yok. Hatta yer yer zamanın da önemli olmadığını, sürekli kayan zaman anlatımı ile anlıyoruz. Çatışma ve kaçıp kovalamacanın yaşandığı sokakların ve kendi yaşadığı mahalle de dâhil birçok yerin abluka altına alındığına şahit olur. Yirmi yıldır görüşmediği kardeşi Ahmet de bu mahallede oturmakta ve belediye çalışanı olarak geçimini sokak köpeklerini öldürerek kazanmaktadır. Çok kadraja girmese de köpek havlamalarının kesilmesi ile o bölgenin “temizlendiği”ni anladığımız bu katliamlara tanık olmak filmin en zor izlenen kısmıydı.

Kadir, bir yandan yıllardır görüşmediği kardeşiyle arasındaki kardeşlik bağını kurmaya çalışırken bir yandan da yeni yaşamına adapte olmaya çalışır. Fakat Ahmet’in hal ve tavırlarındaki değişiklikler, iletişim kurmaya çok fazla yanaşmaması; Kadir’i komplo teorileri üretmeye sevk edecektir. Ahmet hepi topu bir birayla kendini koyverip, “çocuklarla birlikte köye gitti” dediği karısının aslında kendisini terk ettiğinden bahseder. Yaklaşık yedi yaşında iken hapse girdiği için tanıma imkânı olmayan kardeşine abilik yapmak isteyen Kadir’in “karının peşinden gidip bulup getirelim”, şeklindeki kendince yardım önerisini de reddedecektir.

‘Tepenin Ardı’nda nasıl ki küçük bir aile ekseninde dünyaya dair hikâyeyi anlattıysa burada da koca şehirden zaman zaman geniş görüntüler yer alsa da genelde küçük mekanlar ve az insanla distopya olmaktan çıkmış dünya haline dair hikayesini anlatılıyor. Mekân seçimi ve kullanımı mükemmel. Filmin özüne uygun olarak çoğunluğu karanlık gecede ya da ışıksız iç mekânda geçiyor. Siyahın ve gölgelerin ışıkla dans etmesi filmi izlemeyi daha da zevkli kılıyor.

Abluka’nın tek kadın karakteri Meral. Çevresindeki erkeklerle olan ilişkisi, bu erkekler üzerinde yarattığı sakinleştirici etkisi ve güven hissi filmin en dingin anları. Kocası onun yanındayken huzurla uyuyor. Ahmet onunlayken neredeyse kendini öldürmek üzere olan Ahmet’ten çok farklı bir kişilik çiziyor. Kadir de özellikle yanan eline pansuman yaparken onun sıcaklığına ve samimiyetine sığınıyor. Neredeyse bu sığınma cinsellik beklentisine dönüşecek olsa bile Meral tarafından buna izin verilmiyor. Dolayısıyla çok güçlü bir karakter olarak çiziliyor. Zaten sonrasında Meral’in Kadir’in yardımı ile kurtulması sadece bir rüya-hayal olarak kalıyor ki, Kadir’in kendine muhtaç birilerini aramasında kardeşinin kendisinin yardımını reddetmesinin ardından bir kadının kendisine muhtaç olmasını istiyor. Filmin yarısında ortadan kayboluyor Meral ve onun yokluğunun ardından paranoya ve cinnet zirve yapıyor.

Filmi vizyonda göremesem de oldukça merakla DVD’sinin çıkmasını beklemiştim. Ne var ki aldıktan sonra aylarca izleyememiştim. Sanki çok ağır, anlatımı ile bunaltacak, izlerken afakanlar basacak gibi her DVD arşivime elim gittiğinde “başka zaman” diye diye bugüne ertelemiştim. Ancak su gibi akıp gitti dakikalar; üstün bir görsellik, henüz ikinci film olsa da yetkin bir anlatımla başarılı bir film izlemenin zevkini yaşattı.

Filmin sonuna doğru ölenler, öldürülmek üzere olanlara rağmen bir eksiklik hissi yarattığını, hikâyenin tamamlanmamış gibi durduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Baştaki haz ister istemez azalıyor ve filmin kalitesini düşürüyor. Aman ola ki kalitesiz bir filme dönüşüyor sanmayasınız, bir başyapıt olma şansını kaçırıyor hepi topu.

Ali Özbaş'ın sinema yazılarının tamamına ulaşmak için burayı ziyaret edebilirsiniz.


Etiketler:
İstihdam