01/04/2009 | Yazar: Murad Esin

Bozkırda bir kasabadan geçerken Tozlu yolda iki sıralı kahveler Öyle sakin kıpırtısız Otobüsü süzerler Doğdukları yerde ölenler

Bozkırda bir kasabadan geçerken
Tozlu yolda iki sıralı kahveler
Öyle sakin kıpırtısız
Otobüsü süzerler
Doğdukları yerde ölenler

Bir başka yerde olmak, belki de en yakın insan sesinin saatlerce uzakta olduğu bir köyde olmak. Doğduğu yerden hiç ayrılmamış, hiç mi hiç bir kentte bulunmamış, bir otobüs terminalinde dahi konaklamamış olmak. Doğduğu yerde yaşayıp orda ölümü beklemek! Doğdukları yerde ölenlerden olmak!
 
Zülfü Livaneli’nin seslendirdiği bu şiiri, doğduğu yerde ölümü beklemekte olan birisinden geçenlerde öğrendim. Ve doğdukları yerde ölenleri düşündüm. Bana doğduğum yerleri hatırlattı. Küçükken buğday harmanı, ceviz dökümü veya bağ bozumu için köye gidişimi hatırladım. Doğduğu yerlerde ölümü bekleyen köylüler gözümün önüne geldi. Ve dünyanın büyük kentlerinden birinde yaşıyor olan biri, ben, metropollerde yaşamaktan başka bir özelliği olmayan insanları gördükçe bu âdemoğullarının, Çapakçur vilayetinin Solhan kazasının Melekan köyünde yaşayanlar ile bir farklarının olmadığını anladım. Önemli olan doğdukları yerde ölenlerden olmaktı. Önemli olan arzın ne kadar geniş olduğunu bilmeden, korkarak, mutsuzluğu bir yazgı olarak alıp, şartlarını zorlamadan doğduğu yerde ölümü beklemek değil miydi. Hiç şikâyet etmemiş olmak ve dünyanın dönüşüne aldırmadan kendi halince gülüşmek ve evreni içine sığdıracak kadar geniş olan hayal dünyasına sadece olduğu yeri sığdıranlardan olmak. Yani kabullenmek, yani dert etmemek, yani sorgulamamak, yani pes dememek, yani rest çekmemiş olmak, yani postasını hiç bir zaman ortaya koymadan yaşıyor olmak ve ölümü beklemek! Nerde? Fark eder mi? Queens, New York’da ya da Germantown, Philadelphia’da ya da Los Angles’da olup ta doğduğu yerde ölümü bekleyenlerden olmakla, Eğridir, Isparta ya da Kulp, Diyarbakır’da ya da herhangi bir yerleşim yerinde olup ta, ölümü doğduğu yerde bekleyenlerden olmak arasında bir fark var mıdır?
 
Şartlarını zorlamış olmak, hep gitmek isteyip de hep bir göçmen kuş olmayı hayal etmiş olup da hiç bir zaman bunu gerçekleştirememiş olanlar, ya onlar! Gidememenin, kahredici çaresizliğin girdabında dönüp dolaşan olmak! İstanbul havalimanında Starbucks’da çalışan, hep San Francisco’da yaşamayı istediğini yüzüne yansıyan feminen bakışla ve iç geçiren ses tonuyla anlatan 20’li yaşlarda biri olarak, gitmek isteyip de çalıştığı cafénin müşterilerinin anlattıklarıyla hayallere dalan olmak. Evreni hayal dünyasına sığdıran olmak, gidemediği yerleri düşünde dolaşmak, Times Square’de yürümek, Chelsea, New York’daki barlarda olduğunu hayal etmek ya da bir Chelsea boy düşlemek, bir şeyler olmak bir şeylerin hayalini yaşamak ve düşlerden uyanmanın acısıyla, sanki yataktan düşercesine, sanki bir kova buzlu su kafasından aşağıya boşalırcasına uyanıyor olmak ve olduğu yere, yaşadığı yere geri dönmek ve orada yani doğduğu yerde ölümü beklemek. Kısacası doğdukları yerde ölenlerden olmak… 


Etiketler:
İstihdam