20/06/2013 | Yazar: Sarphan Uzunoğlu

Dün akşam Kadıköy’de Yoğurtçu Parkı’na yürürken birbirini tanımayan insanlardık. Kimse tarafından seçilmemiş olmamızı bir yana bırakın, büyük ihtimalle aynı apartmanda oturup bugüne dek selamlaşmayanından, aynı sokakta yaşayıp hiç karşılaşmamışına ortak bir talep etrafında toplandık ve konuşmaya başladık.

Dün akşam Kadıköy’de Yoğurtçu Parkı’na yürürken birbirini tanımayan insanlardık. Kimse tarafından seçilmemiş olmamızı bir yana bırakın, büyük ihtimalle aynı apartmanda oturup bugüne dek selamlaşmayanından, aynı sokakta yaşayıp hiç karşılaşmamışına ortak bir talep etrafında toplandık ve konuşmaya başladık.

Her şey ‘tencere tava’ ile başlamamıştı ama önce tencereli tavalı ıslıklı çığlıklı bir ‘enerji atma seansı’ gerçekleşti. Ardından iki arkadaşımızın (biri kadın biri erkek olmak üzere) moderatörlüğünde günün konuşmalarına geçildi ve bireylerin ‘söyleyecek sözü olduğunu’ belirtenleri ilk gün çıkıp konuşmalarını yaptılar. Ortalama anlamda demokrasi talepleri olan, özgürlük kavramını sık sık kullanan ve AKP’nin ülkeyi yönetiş biçimi kadar kendilerine yönelik müdahaleciliğinden de rahatsız olan bir kitleydi söz konusu olan. Biz kişilerin görüşlerine katıldığımızı belirtmek bakımından alkış yerine ‘el kaldırma’ metodunu seçtik.

Hızla ‘biz’e varmanın güzelliği belki de buradaydı. Başlangıçta yaşadığımız ses sistemi problemiyse anında aşılıverdi. Her ne kadar fiskiyeler muradımıza ermemize arada sırada engel olmaya çalışmış olsalar da bireylerin sıra sıra ortaya çıkarak fikirlerini ifade ettiği bir ortam oluşturma konusunda ilk gün oldukça başarılı olduğumuz söylenebilir.

Bundan sonraki günlerde ne yapılabilir diye sorduğumuzda karşımıza birkaç problem çıkıyor. Bunlardan birincisi forumlar arası iletişimin nasıl sağlanacağı. Keza farklı anlarda farklı yerlerdeki forumlar arasında iletişim kurmak için bir ağ oluşturulması ve bu ağ üstünden diğer forumlarda izlenen yöntemler, ortaya çıkan ihtiyaç ve taktikler bakımından bir ortaklaşma kurmak olası. Ama tabii ki bu ‘yerelleşme’ adımını da ihmal etmek anlamına gelmiyor.

Fotoğrafta görülen türdeki ilanlarla daha fazla insanın bu forumlara çağırılmasını hızlandırmak durumundayız. Ancak geniş alanda çok geniş katılımla yapılan bu forumların tek başına bir şeyleri değiştirmek için kısa vadede de uzun vadede de etki sağlamasını sağlamak için taktikler geliştirmeliyiz. Zaten yeteneklerine göre insanların farklı gruplar kurması ihtiyacı Kadıköy Yoğurtçu’daki forumda da önerildi; ama daha acil ihtiyaçlarımız var; keza yaratıcı bir protesto kadar yaratıcı bir savunma ve iletişim de önem taşıyor. Kendi sağlık, eğitim ve iletişim kurumlarımızı hızla harekete geçirmemiz gerekiyor.

Dünyadaki Syriza gibi örnekler bizim forumlarımızın ‘halk meclisi’ şeklinde işlemesinin değişimci bir potansiyeli olabileceğini gösteriyor. Bu forumların ‘politik’ gündemi bireylere ve onların tarihsel perspektiflerine dayanmaktan çok yerel ve ülke bazında ortaklaşılan problemlerin özgürlükçü ve eşitlikçi çözümlerine dayanıyor olmalı. Öğrencilerin barınma problemlerinden, kira ücretlerine kadar çok geniş bir janrada sorunlarımızı ifade edebileceğimiz, yerelleşen problemleri önceleyerek yerel halkla birlikte hareket ederek belediye seçimlerine giden yolda da ‘söz sahibi söyleyen’ konuma gelebileceğimiz Gezi Parkı direnişini daha da anlamlı kılan bir mücadele mümkün.

Şimdilik akla gelen mücadele başlıkları arasında şunlar olabilir:

- Yaşadığımız semtler  ve ilçelerdeki Kadıköy özelinde Haydarpaşa Garı gibi alanların da kentsel dönüşümden pay alması engellenmeli.

- Spor Bakanı’nın açıkladığı olimpiyat projesi ve etrafında süregelen birçok projenin ‘soylulaştırma’ adı altında kentteki sınıfsal düzenin sertleşmesine ve markalaşmaya yol açtığı, insanlara yarar sağlamadığı tezi güçlendirilmeli.

- Yaşadığımız semtler  ve ilçelerde barınma ve beslenme problemi olan insanların kolektif iradeyle desteklenmesi.

- Kamuoyu yoklama ekipleri oluşturarak parkta alınan kararların yaşadığımız bölge halkına ulaştırılması ve geri dönüşlerin alınması.

- Kurulacak sağlık ekiplerinin belirlenmesi, bu ekiplerin gönüllü arkadaşlarımıza ilk yardım eğitimi vermeleri.

- Kurulacak atölyelerle sürekli eğitim sisteminin benimsenmesinin sağlanması, özgür birer üniversite gibi hareket edilip akademisyenlerin de katılacağı toplantıların yapılması.

- Dünyadaki farklı toplumsal hareketlerin örgütlenme süreçleri ve bir arada kalma deneyimine ilişkin okumalar bulunmalı, çevirilmeli ve çoğaltılmalı.

- Mahalle ve ilçelerdeki yerel problemler belirli bir havuzda toplanarak üstüne tartışılmaya başlanmalı.

İlk günden sonra akılda kalanlar yalnızca bunlar; ancak benim nacizane önerim örgütlü partilerin ve temsilcilerinin bu forumlara katkı sunmakta çekinmemeleri. Keza siyasal anlamda aktif biçimde sorumluluk almaya hazır böyle bir kitleyi bulmak Türkiye’deki sol için bir daha mümkün olmayabilir; ama partilerin buraların birer ‘halk meclisi’ ya da forum olduğunu unutmadan, eşit hak ve sorumluluklarda bireyler olarak alana katılımı, alan içi demokrasiyi de güçlendirecektir. Örgütlü ya da örgütsüz fark etmeksizin hepimizin var olan yapıların ötesine geçmek için birbirimizden öğreneceği çok şeyler var…

Not: Bu arada Kadıköy’deki tartışmalara Twitter’dan #forumkadıköy hashtag’i ile katılınabiliyor.


Etiketler:
İstihdam